Efsaneler de düşer

2 Kasım 2017

Sinema tarihinin en kurnaz ve acımasız katillerinden John Kramer’in (Testere), yeni macerası ‘Testere: Jigsaw Efsanesi’ vizyona girdi. Bol kanlı, çığlıklı yapım klostrofobisi olanlara zor anlar yaşatırken; katmanlı senaryosu ve yaratıcılıktan uzak olmasıyla yoruyor

13 yıl önce başlayan ‘Jigsaw’ (Testere) serisi 2010 yılında yayınlanan ‘Saw 3D: The Final Chapter’ bölümüyle son bulmuş gibi görünüyordu. Tüm zamanların en yüksek hasılatlı korku film serilerinden Testere, zeki katilimiz John Kramer’in (Tobin Bell) ölümüyle final yapmıştı. Ancak birçok seride olduğu gibi ticari getiriler yeni bir seriye başlama ihtiyacı doğurdu.

‘Testere: Jigsaw Efsanesi’ yine bir Cadılar Bayramı haftasında vizyona girerek korku severleri sinema salonlarına davet ediyor. Filmin konusu kısaca şöyle: Polisler, kovaladıkları adamı elinde bir kumandayla bir çatıda kıstırırlar. Dedektif Halloran (Callum Keith Rennie) ile görüşmek isteyen adam ona oyunun başladığını ve 5 kişinin öleceğini söyledikten hemen sonra öldürülür. Olay ne kadar John Kramer’den izler taşısa da yıllar önce öldüğü için kimse bu ihtimali düşünmek istemez. Aynı anlarda bir çiftlikte ise Kramer’in hayatta kalma oyunu çoktan başlamıştır. Ölenlerin şehrin çeşitli yerlerine bırakılmasıyla olaylar büyür. Halk, Testere’nin ölmemiş olma ihtimaliyle korkmaya başlar.

Doktor Logan (Matt Passmore), asistanı Eleanor (Hannah Emily Anderson) ve dedektif Halloran bir yandan olayı çözmeye çalışırken bir yandan da şüpheli durumuna düşerler.

10 milyon dolar gibi oldukça düşük bir bütçeyle çekilen yapım, sadece ABD açılış haftasında 20 milyon dolar hasılat elde etti.

Devamını Oku

Savaşın kızı Ayla

26 Ekim 2017

Türkiye’nin 90. Oscar Ödülleri’nde ‘Yabancı Dilde En İyi Film Ödülü’ adayı ‘Ayla’, Kore savaşında ailesini kaybeden Ayla ve Türk astsubayın baba-kız ilişkisini anlatıyor. Film; görüntü kalitesi, imkanı olmasına rağmen drama boğmaması, savaşların ortasında kalan çocuklara odaklanmasıyla ön plana çıkıyor

1950 yılında yaşanan Kore Savaşı’na Türkler de askeri yardımda bulunmuştu. Güney Kore halkının günümüzde bile her bir Türk’ün önünde saygıyla eğilmesine neden olan yardımda binlerce hikaye var. Savaşta ailesini kaybeden Ayla’nın hikayesi de bunlardan biri. Ayla, 5 yaşlarında bir kız çocuğu. Ormanda tek başınayken Türk astsubay Süleyman Dilbirliği tarafından bulunuyor. Dilbirliği, küçük kızı orada bırakmayıp yanına alıyor ve ona Ayla adını veriyor. Dilbirliği’nin 15 aylık görevi boyunca birbirlerinden ayrılmıyorlar. Bütün bir bölük Ayla’nın ailesi oluyor. Zamanla Türkçe okuma ve konuşmayı da öğreniyor. Artık baba-kız olan Ayla ve Dilbirliği’nin ayrılık günü geldiğinde ise olanlar izleyen herkesin boğazında bir yumru bırakıyor.

Can Ulkay’ın yönetmenliğini yaptığı film, istese hepimizi hüngür hüngür ağlatır, film bittiğinde bile oturduğumuz koltuktan kalkmamızı zorlaştırır. Evet yer yer göz yaşlarımız aksa da aşırı bir drama boğulmuyoruz. Bu açıdan çok dozunda bir yapım seyretmek şahane. Amaç hikayeyi, yaşananları anlatmak ise zaten olması gereken de bu. Son 5 yılda ‘Yabancı Dilde En İyi Film Ödülü’ kazananlarına baktığımızda, ‘Forushande’, ‘Son of Saul’, ‘Ida’, ‘La Grande Bellezza’ ve ‘Amour’un da aynı çizgide olduğunu, Akademi’nin bunu önemsediğini fark ediyoruz.

Sevginin gücü

Filmin oyuncu kadrosuna baktığımızda İsmail Hacıoğlu ve Çetin Tekindor (Süleyman Dilbirliği), Ali Atay (Ali), Murat Yıldırım (Üsteğmen Mesut), Taner Birsel (Fuat Binbaşı), Kim Seol ile Lee Kyung-Jin (Ayla), Meral Çetinkaya, Damla Sönmez ve Büşra Develi gibi kuvvetli isimleri görüyoruz. Ali karakteri, tüm yaşanan sorunlar içinde yüzümüzü güldürüyor. Ali’yi canlandıran Ali Atay, doğal oyunculuğuyla ön plana çıkıyor.

Din, dil, ırk gözetmeksizin sevginin gücünü yansıtan ve görüntü kalitesiyle, çekimleri ile etkileyen yapımın özellikle finalinde ‘Lion’ filmiyle benzerliği de dikkat çekiyor. Hollywood yapımlarından yer yer beslenen yapım, gerçek hikayesiyle fark yaratmayı başarıyor.

Film, senarist-yönetmen-yapımcı arasındaki tartışma haberleriyle sürekli basında yer alıyor. Kimin haklı kimin haksız olduğunu bilemem tabii ama gerçek olan bir şey var ki film şu an Oscar yolunda Türkiye’yi temsil ediyor. Ve Akademi, filmleri değerlendirirken yaşanan tartışmaları da göz önünde bulunduruyor. Bu açıdan bu konuda bir şeyler yapılması gerekiyor.

Devamını Oku

Askerlik anıları ‘Bölük’te canlandı

20 Ekim 2017

‘İncir Reçeli’ ve ‘Cennet’ gibi aşk filmleriyle tanıdığımız oyuncu, senarist ve yönetmen Aytaç Ağırlar, bu sefer kamerasını askeriyeye çevirdi. Askerlik anılarını ‘Bölük’ ile askerliğini yaptığı Çanakkale’de anlattı

Son yıllarda ülkece yaşadığımız acı olaylar, ülkemizi savunma duygularımızı daha da arttırdı. Haliyle bu duygular hem televizyon hem de sinema projelerine yansıdı. ‘Dağ 2’ filminin elde ettiği başarı, ardı ardına asker ve kahramanlık odaklı yapımların ekrana gelmesini sağladı. Söz, İsimsizler ve Savaşçı bunlardan bazıları...

Bu hafta vizyona girecek yapımlar arasında da ‘Bölük’ dikkat çekiyor. Bir bölük askerin vatan sevgisi, aşkları, geride bıraktıkları ve korkularını anlatan yapım, genellikle aşk filmlerinden tanıdığımız Aytaç Ağırlar’ın 1996-1997 yıllarında yaptığı gerçek askerlik anılarına dayanıyor. Kısacası, Ağırlar, hani o erkeklerin anlata anlata bitiremediği askerlik anılarını senaryolaştırıp bir de yönetmen koltuğuna oturmuş.

Ağırlar’ın “Hayatımın mihenk taşı” dediği yapım, Erdal (Kaan Yıldırım), Murat (Hakan Kurtaş) ve Rıza’nın (Salih Usta) hikayelerine odaklanıyor daha çok. Erdal, sevgilisini (Alina Boz-Eylül) aldattığı gün polis kontrolünde asker kaçağı olduğu anlaşılıyor. Kendini affettiremeden kendini kışlada buluyor. Askerlikten önce rahat bir hayat süren, eve geç giden, arkadaşlarıyla eğlence peşinde koşan Erdal kışlada gerçeklerle yüzleşiyor. Sevgilisi ‘Paşam’ diye seslenirken, Paşa’nın postası oluyor. Askerliğini komando olarak yapan ve birçok silah arkadaşının ölümüne şahit olan Murat ise kendi halinde. Her an başına bir şey gelme ihtimaline karşı geride kalanlara verilecek mektubunu Erdal’ın götürmesini istiyor. Rıza, bölüğün aykırısı olarak çıkıyor karşımıza. Sürekli ceza alacak işlere bulaştığından 4 yıldır bitmeyen bir askerlik yapıyor. Bu durumdan da pek şikayetçi gibi durmuyor.

Doğallık etkisi

Filmin çekimleri de Ağırlar’ın askerlik yaptığı Çanakkale’de gerçekleşmiş. 5 yıl önce terkedilen kışla haftalar süren çalışmayla tekrar yaşanılır hale getirilmiş. 20 yıl sonra aynı yerde aynı hikayeleri canlandırmak eminim Ağırlar’ın duygusal anlar yaşamasına neden olmuştur.

Bölük filminin belki de ilk satırlarda saydığımız diğer askeri yapımlardan en büyük farkı doğallığı. Hiçbir abartı sahnesi yok. Filmde, gerçekten biri karşınıza geçmiş de askerlik anılarını anlatıyor gibi bir hava var. Hatta filmin başlarında “Derli toplu bir senaryo yok galiba” endişesine bile düştüm. Ancak, bir bölük askerin ilk kışlaya girişinden çıkışına kadar süren olaylar dizisi, yer yer güldürürken yer yer de duygulandırdı. Özellikle diyaloglar, düşündürücü etkiye sahip. Sakin sakin mesajını vermeyi ihmal etmiyor.

Devamını Oku

Cingöz Kenan

12 Ekim 2017

‘Cingöz Recai’, ‘Bir Efsanenin Dönüşü’ filmiyle, Kenan İmirzalıoğlu’nun canlandırmasıyla tekrar beyazperdede boy gösterdi. Film, rüya kadroya rağmen; senaryodaki kopukluk, karmaşa, esinlenme ve tekrarlanan sahneler ile bekleneni veremiyor

Cingöz Recai... Bir hırsız! Ancak ahlaklı ve dürüst olanından. O kendine hayran bırakacak kadar işini ciddiye alıyor. Her zaman neşeli, kahkahası meşhur. Silah kullanmıyor ve kılıktan kılığa girebiliyor. Zenginden alıp fakire dağıtıyor. Adeta bir Robin Hood.

Cingöz Recai, Peyami Safa’nın Server Bedi mahlasıyla yazdığı, edebiyatımızdaki ilk Türk polisiye romanı karakterlerinden biri. Safa, Cingöz Recai’yi yaratırken Fransız yazar Maurice Leblanc’ın kibar hırsız olarak can verdiği roman karakteri Arsen Lüpen’den fazlasıyla esinlenmiş.

Ele avuca sığmaz, lakabının hakkını veren Cingöz’ü beyazperdede ilk olarak 1954 yılında Turan Seyfioğlu canlandırdı. Ardından 1969 yılında Ayhan Işık karaktere hayat verdi. Vee bugüne geldiğimizde, Kenan İmirzalıoğlu ‘modern’ Cingöz Recai olarak beyazperdede boy gösterdi.

Rüya kadro

Cingöz’ü yakalamaya çalışan, en az onun kadar önemli karakter ‘Başkomiser Mehmet Rıza’yı Haluk Bilginer, güzeller güzeli ‘Göze’yi Meryem Uzerli, Cingöz’ün düşmanı ‘Hayalet’i ise Musa Uzunlar canlandırdı. Meriç Aral, Boran Kuzum, Serkan Keskin ve Günay Karacaoğlu da Cingöz’ün ekibi, can yoldaşları olarak rol aldılar. Ayrıca Selim Bayraktar, Ushan Çakır ve Fatih Artman olunca resmen rüya kadro toplandı.

Filmin konusu kısaca şöyle: Cingöz, İstanbul Köprüsü’nden kendini sulara attıktan tam 4 yıl sonra tekrar bir hırsızlık olayıyla ortaya çıkar. Hedefinde Hayalet’ten intikam almak vardır. Bu yüzden güvenlik teknolojisi üzerine çalışan sayılı zenginlerden birinin evini soymak için uğraşan Hayalet’in ekibine dahil olmaya çalışır.

Devamını Oku

Sinemanın barış elçisi

5 Ekim 2017

Hindistan’ın ve sinema dünyasının ‘Bay mükemmel’ lakaplı dünyaca ünlü ismi Aamir Khan, Türkiye’ye geldi. Havaalanında başlayan izdiham gittiği her yerde devam etti. Barış mesajları veren Khan, “Farklılıkları kucaklayan” dünya hayalini anlattı

- Ve beklenen oldu. Bollywood’un (Hint sinema sektörü) dünyada tanınmasını sağlayan; oyuncu, senarist, yapımcı Aamir Khan Türkiye’ye geldi. Ay başına kadar kimsenin bu ziyaretten haberi yoktu. Khan’ın bir Türk hayranına sosyal medyada verdiği “4 Ekim’de geliyorum” cevabı ortalığın karışmasına yetti.

-Dünyanın en etkili 100 isminden biri olan Khan’ın ne zaman, nereye, niçin geleceği, kimlerle görüşeceği hakkında da bir bilgi yoktu. Kısa süre sonra ünlü aktörün Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın davetlisi olarak geldiği, birçok etkinliğe katılacağı, Kristal Elma Festivali’nde söyleşi gerçekleştireceği öğrenildi.

- Kanyon Cinemaximum’da hayranlarıyla bir araya geleceği sadece birkaç saat önce duyurulmasına rağmen izdiham yaşandı. Sinema salonları doldu taştı. Khan salona girmeden önce sahneye bir masa getirildi. Önce bu masanın konumlandırılması tartışması yaşandı. Masanın duruşunu kendisine göre ayarlatmak isteyenler görevliye zor anlar yaşattı. Ardından da imzalatmak istedikleri kitapları, posterleri masaya yığınca çare masanın kaldırılmasında bulundu.

- Salona girişi oldukça zor olan Khan, öncelikle 20 Ekim’de Türkiye’de de gösterime girecek olan yeni filmi ‘Secret Superstar’ı tanıttı. Şarkıcı olmak, sesini dünyaya duyurmak isteyen Insiya’nın yaşadıklarının anlatıldığı film Khan’ın söylediklerine göre çok sevilecek. Kadın erkek eşitliğine odaklanan ve Türk hayranların çabaları sonucu ülkemizde de vizyona giren ‘Dangal’ın aileleri, ‘Secret Superstar’ın ise gençleri hedefine aldığını söyleyen Khan, “Müzikler de hikaye akışında filmin en büyük parçası” dedi.

- Aamir Khan’ın yeri bende de çok ayrıdır. Onunla başlayan Bollywood filmlerine merakım aldı başını gitti. Ancak, onun sineması Bollywood sınırlarını çoktan aştı. Sinema aracılığıyla anlattığı dertlerinin, verdiği mesajların evrenselliği gittiği her yerde Türkiye’de olduğu gibi sevgi seline neden oldu. Umarız daha çok filmler yapar, biz de daha çok izleriz.

Devamını Oku

Sevgi, erkek egosuna karşı

28 Eylül 2017

Jennifer Lawrence ve Javier Bardem’in başrollerini üstlendiği, Darren Aronofsky’nin yazıp yönettiği ‘Mother!’, erkek egosunun karşısına kadın sevgisi ve fedakarlığını koyuyor. İçine düştüğümüz kaosta, duyguların gerçekliğini sorguluyoruz

‘Siyah Kuğu’, Bir Rüya İçin Ağıt’ ve ‘Nuh: Büyük Tufan’ gibi iddialı filmlerde imzası bulunan yönetmen ve senarist Darren Aronofsky’nin yeni filmi ‘Mother!’ da diğerlerinden geri kalmıyor. Anlattıklarıyla rahatsızlık uyandıran Aronofsky, bu kez kamerasını bir orman içinde yaşayan çifte çeviriyor. Mother (Jennifer Lawrence) ve eşi Him (Javier Bardem) herkesten uzakta olan eski evlerine yerleşerek yeniden inşa etmeye çalışıyorlar. Daha doğrusu Mother kendini yuvalarını kurmak için adarken, tanınmış bir yazar olan Him, yeni kitabı üzerine çalışıyor. Ne var ki beklediği ilham bir türlü gelmiyor ve bir tek kelime karalayamıyor. İlahi adalet!

Bir gün eve gelen misafirler (Ed Harris ve Michelle Pfeiffer kısa rollerde oldukça etkileyiciler) ve ardından yaşananlar ile olaylar zinciri başlıyor. Him, gelen misafirlerin aslında ona hayran olduğunu öğrenip onları etrafında tutmak isterken Mother’ın endişelerini biz de duyuyoruz. Mahremiyet sınırları aşılıyor ve Mother bütün olaylar içinde tek başına kalıyor. Üzerine de sevdiği adamdan hamile kalıyor.

Yuvanın kalbi

Filmin oldukça iddialı ve güçlü bir yapısı var. Anlatmak istediğini ayrıntıların en dibine saklıyor. Görsel olarak çarpıcı olan filmde şiddet, seks, şölen ve yarı dini ritüeller var. Kaosun içinde buluyoruz kendimizi. Erkek bencilliği ile kadın sevgisi ve fedakarlığının arasında kalıyoruz. (Gerçek hayatta da pek yabancı olmadığımız bir durum) Yuvanın kalbini hissedebilen Mother’ın içgüdülerini biz de hissediyoruz. Bu açıdan, korku filmleri klişelerinin bir araya toplandığı bir film bekleyenler için büyük bir hayal kırıklığı yaşatacağına eminim.

Mother, üzüntülerini, sağlık sorunlarını sırf kocasının huzurunu kaçırmamak için saklayan bir eş. Filmi, Mother’ın gözlerinden ya da hemen yanından izleyerek onun neler yaşadığına yakından şahit oluyoruz. Filmde Lawrence’e büyük bir iş düşüyor ve o da bunun altından başarıyla kalkıyor.

Film boyunca, bu kadar yakından olayları görmek “Ben olsam ne yapardım?” sorusunu sormama neden oldu. İlk sahnelerde sıkılacağımı düşünürken, giderek yükselen tempo ve anlatılan konunun evrenselliği filme bağlanmamı sağladı. Finaldeki konuşmayı bir kenara not etmekten de kendimi alıkoyamadım. Sevilenin, kişi mi yoksa alınan ilgi mi olduğu sorgulamasını bir kez daha yaşadım.

Devamını Oku

Sinemada ders zili

14 Eylül 2017

Okullar bu hafta açılıyor. Anaokulu’ndan üniversite öğrencilerine kadar bütün öğrenciler okullarının yolunu tutacak. Bu vesileyle, bizi okul sıralarına götürüp eğlendiren, düşündüren ve her daim izlenebileceklerler arasında olan filmleri sıraladım

3 İdiots (2009)

Hint sineması Bollywood’un en aktörü Aamir Khan’ın başrolünde olduğu ve mühendislik üniversitesinde okuyan üç öğrencinin dostlukları ile hayatlarının anlatıldığı film, aynı zamanda eğitim sistemini ciddi anlamda eleştiriyor. Bollywood sinemasının uluslararası alanda da tanınmasını sağlayan yapım, Hint sinemasına çok hayran kazandırdı. Aamir Khan’ın filmde üniversite öğrencisini canlandırırken gerçekte 44 yaşında olması da ayrıca ilginç bir not.

Ölü Ozanlar Derneği (1989)

Öğrenciler için oldukça sıkıcı bir yer olan 1950’lerin Welton Akademisi’nde her şey İngilizce öğretmeni John Keating’in (Robin Williams) gelmesiyle değişiyor. Kalıplaşmış düşüncelerden öğrencilerini uzak tutmak isteyen ve onlara hayatı dolu dolu yaşamaları konusunda tavsiyeler veren Keating’in yaptıkları, haliyle disiplinli okul yönetiminin hoşuna gitmiyor. Okul yönetimi öğretmeni okuldan uzaklaştırmaya karar verdiğinde karşısında artık geleceğe dair daha özgür hayalleri olan öğrencileri buluyor. Öğrenciler, öğretmenlerini savunmak için harekete geçmekten korkmuyor.

Harry Potter serisi (2001-2011)

J. K. Rowling’in kitaplarından uyarlanan; Harry Potter ve Felsefe Taşı, Harry Potter ve Sırlar Odası, Harry Potter ve Azkaban Tutsağı, Harry Potter ve Ateş Kadehi, Harry Potter ve ZYoldaşlığı, Harry Potter ve Melez Prens, Harry Potter ve Ölüm Yadigarları (2 bölüm) olmak üzere toplam 8 filmden oluşan seri her yaştan insanın dikkatini çekti. Anne ve babasını kaybettikten sonra teyzesi ve eniştesi ile yaşayan Harry, Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’na kabul edildiğini öğrenince büyücü olduğunu anlıyor ve macera başlıyor.

Devamını Oku

‘Emoji’nin filmi olur mu?

7 Eylül 2017

Siyah ekranlarımızın arkasında farklı bir dünya yaşıyoruz. Sanal dünya... Ve o dünyada artık sözler yerine ‘emoji’ denilen simgeleri kullanıyoruz. Peki emojilerin filmi olur mu? ‘Emoji filmi’ tartışmalarla birlikte vizyona girdi

Animasyon, macera ve komedi türündeki, Sony Pictures’ın yapımcılığını üstlendiği ‘Emoji’ filmi bugün vizyona girdi ancak “Emoji’nin de filmi mi olurmuş...” tartışmalarını aylar öncesinden başlattı. “Sinemada konu mu kalmadı?” ve “Gençleri telefon bağımlısı olarak gösteriyor” eleştirileri yapıldı. Basite kaçıldığı, sırf para için böyle bir film yapıldığını söyleyenler de çoğunluktaydı. Film, vizyona girdiği ülkelerde yapılan yorumlarda yerden yere vuruldu desek yeridir.

Filmi izlemeden önce elimden geldiğince bu yorumları unutmaya çalıştım. Ardından da 86 dakika lise öğrencisi Alex’in telefonunun içerisinde yaşananları izledim.

Alex, henüz liseye giden fakat elinden telefonunu düşürmeyen, günümüzde hiç de şaşırmayacağımız derecede teknoloji ile ilgilenen biri. Hoşlandığı kıza açılma konusunda sorunlar yaşıyor. Bu sırada Alex’in telefonunun içerisindeki Textopolis şehrinde yaşayan emojiler, bir gün Alex tarafından seçilmeyi ve sürekli kullanılarak favori olmayı bekliyor. Favori olanlar şehirde oldukça popüler bir yaşam sürerken gözden düşenlerin hali harap oluyor.

Ailesi bezgin emojisi olan Gene’in de bezgin olması beklenirken tuhaf bir şeyler oluyor ve Gene bir türlü bezginleşemiyor. Alex’in hoşlandığı kıza Gene’i yollaması sonrası oldukça karışık bir emoji suratının gitmesi olayları başlatıyor. Gene yüzünden Alex’in telefona format atmasından ve silinmekten korkan emojiler, Gene’i ortadan kaldırmak ve sorunu çözmek istiyor. Gene ise arkadaşı Hi-5 emojisi ile bir hacker olan Kaçak’ı bulmak için telefon uygulamaları arasında maceralı bir yola çıkıyor. Böylece hacker’a kendini tekrar programlatacak ve anne ile babasına layık bir bezgin emojisi olabilecektir.

Devamını Oku