Ülke ne zaman karışsa, kanla boyansa ve terör ne zaman zirveye çıksa, milli irade ise müdahale etmeye başlasa, kendilerine “Aydın” diyen bir grup hemen aykırı duruş sergileyerek bir bildiri yayınlıyor...
Yıllardan beri durum böyle...
Aydınlar Dilekçesi diye ‘meşhurlaştırdıkları’ eylemi ‘meşrulaştırmaya’ çalışıyorlar!
İçlerine düştüğü bu durum ne acıdır ki siyasi ve medyada köşe başını tutmuşlara kadar yansıyor...
Milli iradeye muhalif olmak bir virüs gibi ruhlara bulaşmış ve genetik bir hastalığa dönüşmüş!
***
Kırk yıl boyunca; PKK ve diğer terör örgütlerine silahları kimin ve kimlerin dağıttığına dair bir tek araştırma ve inceleme yazısı ve haberi görmedik...
Bir dilekçe yayınladıklarını da...
Rusya, krizi derinleştirdikçe halkına ağır bir fatura ödetiyor!
Ve demir perdenin kalkmasıyla iki ülkenin halkı o kadar güzel dostluklar kurmuştu ki, bir gecede köprüler yıkılıp atıldı!
O güzel günler eskidi ve hayal oldu...
Geriye dönüş dileriz uzun sürmez ama o eski günlerin gelmesi belki de yıllarca sürecek.
Kriz sona erse de iş dünyası eskiden olduğu gibi uzun vadeli planlar yapamayacak.
Çünkü, uzlaşmanın çok uzağında gezinen Rusya’nın öfkeli lideri Putin diplomatik kanalları kapatarak-diktatörce- bir siyaset izlemesi kabul edilebilir değil!
Savaşlardan besleniyor...
Gerginliğin ateşine odun taşıyarak eski gücüne kavuşacağını düşünen bir stratejiden hala umut besleyen Rusya yeniden demir perdeyi çekerek ülkesini sevimsizleştiriyor!
Yoksul ülkelerde tam bir felaket var.
Açlık kol geziyor.
Gazetelerdeki fotoğraflara yansıyan sessiz çığlık sayfalarda duymuyor ama biraz empati yapmaya kalkıştığımızda acıya bir dakika dahi dayanamıyoruz!
Liderler akıldan yoksunlaştıkça milletler böylesine ağır felaket yaşıyor!
***
Dünya Savaşları’nda ülkelerini felakete sürükleyen liderlerden bugüne bir çok şeyin değiştiğini düşünüyoruz ama gelinen ve yaşananlara şahit oldukça anlıyoruz ki, hala felaket politikalarına sığınan liderlerin peşinden dört nala giden yığınla insan var...
Akıl örtülmüş.
Uyuşturulmuş kalabalıklar!
Bir kar yağdı, hemen herkes hasta oldu...
Trafikte araçların egzozlarından çıkan zehirli ve kükürtlü gazların arasında saatlerce geçen süre, plazalarda ve kapalı ofislerde çalışarak geçen bir ömür insanların bağışıklık sistemini ve direncini tüketmiş...
Bir kar yağışıyla hemen herkes ya grip ya da üşüterek hasta oldu...
Hastaneler ve eczaneler insan dolu...
Ve genellikle çocuklar ile yaşlılar...
Tükeniyoruz, tüketiyoruz zamanı ve yaşam enerjisini...
Tükenmişlik sendromu galiba böyle bir şey!
***
Bir kar yağdı İstanbul’a; ilkel ve ihmal edilmiş bütün yanlarımız ortaya çıktı...
Bir gün süren kar yağışı dahi kentin üzerine beyaz bir sayfa açamadı...
Kapatamadı hiçbir yanımızı...
Bütün uyarılara rağmen kar lastiksiz, zincirsiz yine yollara atmıştık kendimizi...
Ve zincirleme kazaları ve tıkanıklar yüzünden saatlerce yollarda mahsur kalındı.
Kar temizleme çalışmaları ise istenildiği gibi değildi...
Konuşuyoruz ama hiçbirimiz konuştuğumuz gibi değiliz!
Bir yıl daha bitiyor, yarın...
Ama yarınların ne getireceği de belli değil...
1915 yılında çizilen haritalar kanla boyanıyor adeta...
Ve içimizdekiler, dışımızdakiler coğrafyayı yangın yerine döndürmekle özgür olabileceklerine hala inanabiliyor!
Birileri bir büyük ihanetin bedelini ödüyor!
Ve daha çok ödeyecek...
Osmanlı Devleti’ni ve bugün içinde bulunduğumuz duruşu arkadan hançerleyenler bu ağır bedeli daha çok ödeyeceğe benziyor!
Hainler diyemiyoruz, çünkü hain ilan edilebilmek için önce sadık olmak gerekiyor!
Diyorlar ki...
“Karar vermek istemeyenler sürekli her şeyi muallakta bırakır!”
Ve “en kötü kararların dahi kararsızlıktan daha iyi” olduğunu...
Bizde ise; Ha-Vet diyenlerin sayısı gittikçe çoğalıyor...
Ne Evet, ne Hayır!
Ne demek istediğimi anlatayım biraz...
Bir haftadan beri adeta trenlerin, göllerin ve dağların ülkesi sayılan İsviçre’deyiz...
Yıllardan beri gelir gideriz ve her geldiğimizde herşeyin yerli yerinde olduğunu görmekteyiz... Bizde ise beş ay önce geçtiğiniz bir yer tarla iken beş ay sonra tarlaya dikilmekte olan bir gökdelen görebilirsiniz...
Ülkenin kara haberlerden oluşan yoğun gündeminden adeta kaçıyoruz!
Ve trafiğinden...
Alplerin karlı dağlarında sanki fabrika ayarlarımıza dönmüş gibiyiz.
İstanbul’daki trafik terörünün artık insanları sinir hastası ettiğine eminiz...
Uzmanlar ise; araçların egzozlarından çıkan kükürt oranı oldukça yüksek gazları soluduğumuzu ve bu durumunda insanları hasta ettiğini belirtmesine ve yetkili kurumları uyarmasına rağmen kimsenin aldırış ettiği yok!
Bir günde trafikte geçen süre; dört saat...
Bir ayda 120 saat...
Ayda beş gün trafikte tükeniyor.