Meclis’te başörtüsü parti meselesi değil!

1 Kasım 2013

Dünya nelerle uğraşıyor, biz hala Arap ülkeleri gibi “kadının saçı, başı, örtüsü üzerinden dine bağlı siyaset” peşindeyiz, tutturmuşuz “başörtüsü” diye, kavga çıkacak mı, devlet üniversite ve okullarından, devlet dairelerinden sonra devletin kendisi demek olan Meclis’te de başörtüsü kullanılacak mı en önemli gündemimiz bu..

Hani Suriye ile çok ilgiliydik, her gün kendi sorunlarımızdan önce “Suriyeli kardeşlerimiz”den söz ediyorduk, ne oldu da susuverdik? 600 binden fazla Suriyeli Türkiye’yi resmen işgal ettikten,El Kaide’den başlayarak İslamcı terör örgütleri savaşlarını Güneybatı’ya yerleşerek oradan yönetmeye başladıktan sonra hepsi unutuldu.. Oysa aslında “Suriyeli kadın kardeşler”imizin kendilerinin ve ailelerinin can endişesi yanında şimdi ciddi bir başka sorunları da var ilgilenecek, bu İslamcı teröristler güçlendikleri Suriye illerinde “Müslüman kadın” kıyafeti olarak başörtüsünün yetmediğine ve “Afgan burkası”na karar verdikleri, kadınları “sizi öldürürüz” diyerek mecbur tuttukları için burkasız dolaşamaz oldular.

Kadın üzerinden siyaset!

Görüldüğü gibi kadın sadece giyimine, tesettürüne göre “Müslüman ya da değil” şeklinde değerlendirilmeye ve siyaset onların üzerinden yapılmaya başlanınca sonu yok, örnekler önümüzde.. Ki aynı İslamcı örgütler Türkiye’ye de “kadınlarınız tam tesettüre uygun değil” baskısına başlayalı çok oldu..

Devamını Oku

Çok heyecanlanmayın, biz daha gerideyiz!

31 Ekim 2013

Kendi ülkemde olan olayları bazen çok uzaklardan izliyormuş gibi hissediyorum kendimi.. Son zamanlarda gündemi meşgul eden “3 kadın milletvekilinin Meclis’e türbanla girecek olması” konusu da böyle..

“Devlet” deyince akla gelen ilk kurum TBMM değil mi? TBMM deyince de devletin üç erkinin ikisi; “yasama ve yürütme” yani “meclis ve hükümet” akla geliyor. Demek ki, her ne kadar “herkes kendi tercihini giysin” açıklamalarıyla yapılsa da kadın vekillerin “pantolon giymesine” kısa süre öncesine kadar (11 Nisan 2013’te izin çıkmış, ne yakın bir tarih?) izin verilmeyen Meclis’te bizzat vekillerin “dini kıyafet” giymesi “devlete giydirilmiş gibi” görünecek.

Haydi diyelim ki artık laik devletin “tüm dinlere eşit mesafede” olması kuralı da buradan başlayarak bozuluyor. Burada not etmek lazım ki son zamanlarda laikliği de “laik kibir” benzeri laflarla aşağılama modası çıktı.. Bunu yapanlar önce laikliğin anlamını ve dünyada “demokrasiyi (kör topal da olsa) korumayı başarmış, din-mezhep çatışmalarına da düşmemiş tek Müslüman çoğunluklu ülke” olabilmeyi laik rejime borçlu olduğumuzu, “laiklik” olmadan demokrasinin olamayacağını, olmadığının da Arap ülkelerinde görüldüğünü öğrensin, sonra yerin dibine batırmaya çalışsınlar. Bilgisizce gazel okumak olmuyor. Bugün Suriyeliler de, bütün Arap alemi de “Türkiye’nin kendini korumasının nedeninin laik rejimi olduğunun” farkındalar.

Onlar geri dönerken..

Devamını Oku

Cumhuriyet ve kahramanı!

29 Ekim 2013

28 Ekim sabahı perdelerimi açtığımda gördüğüm evlerin hemen hepsi “rengini bu ülke için canını vermiş şehit kanlarından alan” ayyıldızlı bayraklarını asmıştı.. Ve uzaklardan, büyük ihtimalle bir okulda çalınmakta olan 10’uncu Yıl Marşı duyuluyordu.. Aklıma okullardan kaldırılan Andımız geldi, yarı uyanmış halimle ‘iyi ki henüz bu marş yasaklanmadı’ diye düşündüm.. Daha yüzümü bile yıkamadan kendi bayrağımızın bulunduğu dolaba gittim, bayrağı çıkardım ve balkonuma astım.. Bu ülkeye Antakya Erkek Lisesi ’nden başlayıp Ankara Deneme Lisesi ’nde son bulan eğitim hayatında “sadık bir Cumhuriyet öğretmeni” olarak 40 yıl hizmet etmiş olan ve son hastalık döneminde bile milli bayramlarda bayrağını asmayı hiç unutmayan, seçimlerde tekerlekli sandalye ile oy vermeye giden rahmetli canım anneciğim Siret Ünaldı gözlerimin önünde olarak..

Sonra onun gibi gerçek bir vatansever ve Cumhuriyet aşığı olan, yaşadığı sürece yazdığı muhteşem kitaplarla Atatürk ’ü en güzel şekilde anlatan, yakından tanıdığı Büyük Önder’in cenaze töreninde Anadolu Ajansı’nı temsilen bulunan tarihçi, yazar Cemal Kutay ’ın olağanüstü fotoğrafların da bulunduğu “Ne Buldu, Ne Bıraktı” isimli kitabını açarak okumaya başladım. Daha önce defalarca okumama ve alıntılar yapmama rağmen her seferinde ilk kez okuyor gibi heyecan duyduğum kitaplardan biridir..

Milletinin özgürlüğüne dua!

Atatürk hayatı boyunca milli değerlerin yanında dini değerlere de saygılı olmuş ama ancak “laik bir devlet yapısı” ile din-mezhep kavgalarının, din devleti girişimlerinin önlenebileceğini bildiği için dinin yobazlar tarafından istismarına ve devlet işlerine karıştırılmasına karşı çıkmıştır. Ki bugün diğer Müslüman ülkelerde “laik-demokratik” devlet yapısı olmadığı için yaşanan din savaşları, aynı dinden olanların birbirlerini nasıl vahşetle yok ettiği, Türkiye’nin ise rejimi sayesinde bunları yaşamadığı hatırlanırsa 90 yıl sonra bile ne kadar haklı olduğu anlaşılır.

Devamını Oku

Kılıçdaroğlu, Sarıgül sorusunu nasıl cevapladı?

28 Ekim 2013

Pazar gazetelerinde okumuş olduğunuz gibi 26 Ekim Cumartesi sabahı Kadın Girişimciler Derneği ’nin (KAGİDER) 2002’den beri düzenlediği kahvaltı sohbetlerinden sonuncusunda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ’nun konuşması vardı. Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ’ün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na bu partiden aday olup olmayacağı ise uzun süredir netlik kazanmadı biliyorsunuz.. Dün gazetelerde Kılıçdaroğlu’nun “Türkiye Değişim Hareketinin hepsini CHP’ye davet ediyorum, ayrışma lüksümüz yok. Türkiye can derdinde biz ayrışıyoruz” sözleriyle ve “Sarıgül’e ‘gel’ dedi” başlıklarıyla verildiğini görünce bu cevabın nasıl bir espriyle alındığını sizinle paylaşmak istedim.

Medya ciddi sorun!

Aslında Sarıgül’ün CHP’ye geçmesi ve ortadaki belirsizliğin kalkması gerektiğini yıllardır Kılıçdaroğlu ile her karşılaşmamızda sorduğum ve son zamanlarda bu konuda gelen aralıksız sorulardan da hoşlanmadığını fark ettiğim için o gün bu soruyu sormama düşüncesindeydim. Toplantıdan önce karşılaştığımızda bir süre “halkın Ana Muhalefet Partisi’nden beklentileri, parti içi çekişmeler, 3 seçim yaklaşırken gazete ve TV’lerin neredeyse tamamının iktidar partisi etkisi altında olmasının ve gizli sansürlerin yaratacağı eşitsizlik” gibi konularda konuştuk.

Toplantının ilk sorusu olarak bir televizyoncu arkadaşımız “Sarıgül’ün adaylığı” nı sorunca Kılıçdaroğlu daha önce de yaptığı gibi “bu sorunun cevabını yakında öğrenirsiniz, önce müracaatını yapması lazım” cevabını verdi. Ben de ‘Biz bunu daha önce duyduk, farklı bir cevap bekliyoruz Sayın Kılıçdaroğlu’ dedim ve biraz sonra sıra bana geldiğinde diğer sorularla birlikte şu sözlerle soruyu dolaylı şekilde tekrarladım..

Devamını Oku

Balyoz’da AİHM’ye gitme hakkı!

27 Ekim 2013

Balyoz Davası’nda 16 yıl ve üstünde hapis cezası almış sanıklardan mektup yağıyor. Bazıları o dönemde öğrenci olan ve söz konusu seminere bile katılmamış olanların hemen hepsi “adil şekilde yargılanmadıklarını, “hiçbir somut delile dayanmadan veya tutarsızlığı bilirkişi raporlarıyla (30’a yakın saygın üniversite ve kurum tarafından) kanıtlanmış sahte dijital verilerle” haklarında hüküm verildiğini kesin ve kendilerinden emin şekilde belirtiyorlar..

Bu sahte verilerin mahkemece bir kez de resmi bilirkişilere inceletilmesine ilişkin haklı ve hukuka uygun taleplerinin kabul edilmediğini.. İddia ile ilgili olarak en ayrıntılı bilgi sahibi olması gereken dönemin komutanlarının tanık olarak dinlenmesi taleplerinin reddedildiğini (ki başta dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman vardır, Yaşar Büyükanıt da hem bu davada hem 27 Nisan muhtırasıyla ilgili olarak geri planda tutulmuştur).. Çoğu; Avukatları bulunmadan mahkum edildiklerini.. Kendi yurtlarında, kendi mahkemelerinde duyuramadıkları seslerinin “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’nda duyulduğunu.. 1 Mayıs 2013 tarihli kararda ‘adil yargılanma ilkelerinin ihlal edildiği, bu şekilde özgürlüklerden yoksun bırakmanın hukuka aykırı olduğu’nun bildirildiğini” anlatıyor.

Yargıtay gerçeği sakladı mı?

Gölcük Donanma Komutanlığı’nda yapılan aramada elde edilen ve aleyhte delil olarak değerlendirilen 1 ve 10 numaralı CD’lerin ise “el koyma işlemi sırasında imaj alma işleminin yapılmadığı, oysa Yargıtay’ın 9 Ekim 2013 tarihli kararında “bunun yapılmış olduğu ifadesinin bulunduğu”, CMK’nın ilgili maddesine göre bu delillerin “hukuka aykırı” olduğu da tekrar açıklanmış.

Devamını Oku

Gösteri suç, öldürmeye ceza yok!

26 Ekim 2013

Önce Taksim’in göbeğinde kalan tek yeşil alanı; Gezi Parkı’ndaki ağaçları kesip AVM, kışla her neyse “taş binalar” yapılmak istendi.. Bölge halkı ve çevreci gençler kestirmemek için tepki gösterdiler, üzerlerine (yalnız Türkiye’nin değil, dünyanın karşı çıktığı) şekilde polis şiddetiyle gidildi, bu nedenle büyüyen olaylarda kaç gencimiz polis kurşunuyla, gaz fişeğiyle veya “sopalarla dövülerek” hayatını kaybetti.

Suçluların hiçbirinin cezalandırıldığı görülmedi ama “gösteriye katılan ve hatta sadece sosyal medyada bu konuda görüş açıklayanlar” bile sanatçısından öğrencisine, okul yöneticilerine kadar anasından doğduğuna pişman edildi. Hala “Sadece Ankara’da 101 okul yöneticisine ‘öğrencilerin Gezi gösterilerine katılmalarına izin verdiler” denerek soruşturma açılıyor.

Ailelere sorun!

İntikam alır gibi üstüne gidenler bugün de ailelerle konuşabilir, anlatırlar; o günlerde aileler “14-15 yaşındaki çocuklarını bile engelleyemediklerini, gizli gizli gösterilere katıldıklarını” söylüyorlardı. Yalnız öğrenciler değil, çalışan tüm gençler de (ki aralarında AKP’li veya o partiye oy vermiş olanlar da vardı) Gezi eylemlerine desteğe gitti ve aslında o destek büyük ölçüde “devletin polisi son güne kadar durdurmaması, şiddete tüm ülkenin şahit olması” nedeniyle verilmekteydi. Nitekim iktidar partisi içinden de “sürecin iyi yönetilemediği” açıklandı. Sonuç olarak İçişleri Bakanlığı ve İstanbul- Hatay-Eskişehir gibi illerin valileri kötü bir sınav vermişti.

Devamını Oku