Alkışlar Kanarya

12 Nisan 2016

SON 8’in ilk maçı F.Bahçe adına en kritik maçtı. Serinin ilk mücadelesinde hem takımın motivasyonu hem de rakibe verilecek mesaj oldukça kritikti. Vesely gibi bir eksiğin nasıl kamufle edileceği de ayrı soru işaretiydi. Maçtan önce üzerinde durduğumuz konu elbette savunmaydı. Top 16 performansına aldanmak olmaz. Böyle bir Avrupa devine yapacağınız savunmayla verirsiniz mesajı. Tam da öyle başladı F.Bahçe.

Adeta nefes aldırmadı Madrid temsilcisine. İlk yarıyı izlerken aklımda geçen sezon Final Four’u belirdi. Goudelock-Zoric 5’iyle başlayıp savunma adına varlık gösteremediğimiz o maçta olsaydı keşke bu savunma demeden edemedim. Neyse geçmişte kısa bir tur sonrası savunmasından hoşnut olduğumuz ev sahibine sayı da lazımdı tabii.

İLK YARIDAKİ SAVUNMA...

BU rolü Bogdanovic üstlendi. Taraftarın desteği, Udoh’un çembere ördüğü duvar ve Bogdanovic-Dixon ikilisine katkı veren Sloukas ilk yarıda istenen senaryoyu yazdı. Yorulan savunmaların etkisiyle çemberden uzaklaşan iki takım hücumlarına Madrid silahlarının performansı dengeyi sağladı. Ribaund üstünlüğünü rakibe vermeye başladığı anda hakimiyeti de kaptırmaya başlayacaktık, Sloukas kontrolü ele aldı.

Talihsizlikler yaşadığı sezona damga vuracak performansıyla galibiyette büyük rol oynadı. Son bölümde geri Madrid çabaları yetersiz kaldı. Rakibin skorerlerinin bireysel çabası dışında hücumda organize olmasına izin vermeyen F.Bahçe seride durumu 1-0 yaptı. Bu mücadele özelinde aklımızda ilk yarıdaki savunma kaldı. Darısı sonraki maçlara, alkışlar Kanarya.

Devamını Oku

Obradovic’in molası...

28 Mart 2016

DERBİLERİN favorisi olmaz klasiği bu maç için geçerli değildi. Eksiklerine rağmen oldukça güçlü kadrolu F.Bahçe’yi evinde, hem de 3 gün önce Cedevita gibi bir deplasmandan umulmadık bir mağlubiyetle dönüşünün akabinde yenmek kolay iş değil. Farklı yenilginin etkisiyle Obradovic’in konsantrasyon kaybına tahammülü olmadığını fazlasıyla hissettirdiği takımı çok sert başladı maça.

SAVUNMADA geçit vermeyen sarı-lacivertliler hücumda da oldukça yüzdeli şutlarla Beşiktaş potasını zorladı. Organizasyondan uzak Beşiktaş Sompo Japan, Culpepper dışında varlık gösteremeyince fark kısa sürede açıldı. İkinci çeyrek siyah-beyazlıların Lampe’yi çember altında aktive ederek oyuna tutunma hamlesi sonuç verdi.

BEŞİKTAŞ GERİ DÖNEMEDİ

DEVREYE iki dakika kala 10’a inen fark sonrası kaderi değiştiren şey Obradovic’in molası oldu. Oyunu tam anlamıyla dışarı taşıyan ve art arda isabetsiz uzak mesafe şutlarla rakibine skora tutunma şansı veren ekibini silkeleyen Obra’nın molası 6-0’lık seri olarak sahaya yansıdı ve devre ev sahibinin farklı üstünlüğüyle sonuçlandı. Siyah-beyazlılar adına kırılma noktası olan o dakikalar sonrası 2. yarıda da geri dönüş mümkün olmadı.

SON çeyrekte farkın iyice açılmasıyla kanarya savunma temposunu düşürse de sürprize izin vermedi. Culpepper dışında süre alan oyuncularından istediği katkıyı alamamanın sıkıntısını yaşayan Beşiktaş farklı bir mağlubiyet yaşadı. Sarı-lacivertliler adına triple-double yaparak sahanın yıldızı olan Dixon’ın yanı sıra, Bogdanovic’in performansında alkışı hak etti.

Devamını Oku

İçi seni yakar dışı da beni

22 Şubat 2016

FIAT Türkiye Kupası finali için beklentileri sonuna kadar karşılayan bir mücadele izledik. Zeljko Obradovic aynı fikirde değildir şüphesiz. Lakin F.Bahçe’nin avantajlı olduğu düşünülen karşılaşma son saniyeye kadar dengede gidince tadından yenmez bir hal aldı. İki takımın eşit derecede hakettiği bir çekişmeye sahne olan maçta iç-dış dengesinin bozulduğu son an kupanın da kaderini belirledi.

MAÇIN başında dışarıdan etkili sarı-lacivertlilere, kısalarından verim alamayan Daçka, çemberde Semih’le yanıt verdi. Sert F.Bahçe savunmasına karşı zorlanıp geri düştüğü anlarda oyun disiplininden kopmamanın meyvesi de devre sonunda Markoishvili’nin 3’lüğüyle geldi.

İKİNCİ yarıda maçın yıldızı Bogdanovic’in etkili oyunu farkı da çift hanelere çıkardı. En kritik noktada kısaların devreye girmesi Darüşşafaka adına maçta kalmanın anahtarı oldu. Sonları iyi oynayan ve oynayamayan olarak bilinen iki ekipten Daçka rolleri değişmek adına can yakan hamleyi son çeyrek savunmasıyla yaptı. Wilbekin-Markoishvili ikilisiyle aradığı sayıları da bulan yeşil-beyazlılar öne geçmeyi başardı. Hücum dengesinin bozulduğu anlarda yaptığı top kayıplarıyla tedirgin olan F.Bahçe son 15 saniyede 2 kez hücum şansı buldu ancak ilkinde istediğini alamadı.

RAKİBE çarpan topla son 6 saniyeye bir hücum şansıyla daha giren Kanarya’yı, Bogdanovic’in 3 sayısı kupaya uçurdu. F.Bahçe, Türkiye Kupası’nı kazanarak alkışı sonuna kadar haketti. Ancak Darüşşafaka Doğuş adına da bu maç özelinde kazanan kadar alkışı hakeden bir mücadele ortaya kondu.

Devamını Oku

F.Bahçe'nin Altı'n çağı

6 Şubat 2016

MEVZUBAHİS Obradovic-Ivkovic ikilisini karşı karşıya getiren maçlarsa sürprizlere açık olursunuz. Tahminlerinizin dışında hamlelere kendinizi hazırlarsınız. Beklentilerimi yanıma alıp ekran başına kurulduğum maç öncesi namağlup liderin zoraki daralan rotasyonu hamle sayısını da azaltacağı düşüncesindeydim. Öyle de oldu.

KAZANMAYA bir kat fazla ihtiyacı olan Anadolu Efes, geniş kadrosunu -sahadaki 5’i dinamik tutmak adına olsa gerek- maksimum sayıda oyuncuyla kullandı. Rakibine bolca hücum ribaundu şansı tanıyan, art arda top kayıplarıyla Obradovic’e saç baş yolduran F.Bahçe karşısında ilk yarı, Ivkovic’in her hamlesi pozitif geri döndü.

EKLEMEDEN edemeyeceğim 41-35 önde tamamlamış olmalarına karşın 2. çeyrekte en sıcak olduğu anlarda Cedi’nin oyundan alınmasını saymazsak! İlk yarısında hataya doymayan F.Bahçe 2. yarıda bir bir eksileri artı yaptı. Rakibini adeta uyutarak!

DENGEYİ MELİH BOZDU

SAVUNMASININ sertliğini artıran, top kaybını azaltan sarı-lacivertliler ribaundlarda da dengeyi yakalayınca oyuna bir anda denge geldi. Düzeni bozulan Efes adına hatalar da gecikmedi. Dengeyi bozansa Melih’ti!

BENCHTEN gelerek verdiği katkı maç boyunca yapılan ne kadar hata varsa unutturdu. Kalinic’in kritik rolünün de hakkını teslim etmek gerek. Unu, şekeri, yağı bolca kullanıp sonunda helva yapamayan Ivkovic’in de şapkayı önüne koyması gerek.

Devamını Oku

SONUNDA...

5 Şubat 2016

DAÇKA şeytanın bacağını kırdı. Top 16’da maç kazanamamanın yarattığı baskıdan kurtulmak adına oldukça önemli bir maçtı. Galibiyet serilerinin yarattığı pozitif etki nasılsa mağlubiyet serilerinin uzaması da bu seviyelerdeki oyuncularda baskıyla birlikte motivasyonu düşürüyor.

GEÇEN hafta talihsiz şekilde Panathinaikos’u elinden kaçıran temsilcimizin Kızılyıldız maçı bir kat daha zor ve anlamlıydı. Seyircisi önünde çok konsantre başlayamadığı mücadelede toparlanmakta gecikmedi. Hücumda büyük ölçüde planına sadık kalan Darüşşafaka Doğuş, savunmada öyle basit hatalar yaptı ki adeta saç baş yoldurdu. Eksikler bildiğimiz gibi.

RAKİBE fazla sayıda hücum ribaundu şansı tanımak, faul çizgisinden yakalanan fırsatları yeterince değerlendirememek ve en önemlisiyse tam ritim bulmuşken yapılan basit top kayıpları. Kızılyıldız’da yaşanan erken faul problemlerinin direnci düşürdüğü dakikalarda istediğimiz çıkışları yakalamak büyük avantaj sağladı.

TADINI ÇIKARALIM

ANCAK sonucu yine o çok sevdiğimiz “mücadele” belirledi. 3 sayı öndeyken maça damga vuracak korkusuyla yerimizden zıplatan top kaybı, dönüp şahane bir savunma mücadelesi olarak sahaya yansıdı da rahat bir nefes aldık. Nefesten de ötesi ilk ama bana göre bundan sonraki maçlarda özgüveni pozitif anlamda değiştirecek bir galibiyet aldık.

HAFTALARCA hataları konuştuktan sonra bu kez kısa kesip bir gece için de olsa galibiyetin tadını çıkarma zamanı. Ne de olsa Top 16’da ilk ama psikolojik olarak çok önemli bir galibiyet alındı.

Devamını Oku

F.Bahçe son 10 dakikada uçtu

15 Ocak 2016

BAŞINI hatırlamak istemediğimiz maçlardan biri daha oynandı dün gece. Ama böyle sonlar olunca başını hızlıca unutmaya razı olup yaşanan heyecanı da yanına kâr kalmış sayıyoruz.

EVİNDE bileği bükülemeyen F.Bahçe maça umulanın çok uzağında bir konsantrasyonla başladı. Yenilmezlik serileri zaman zaman takımlarda baskı oluşturuyor. Seyircisinin önünde bu ruh halinden olsa gerek sarı-lacivertliler özellikle savunmada bildiğimizin de arzu ettiğimizin de çok uzağındaydı. İlk 5 dakikasında yenen 12 sayıya Udoh’la cevap veren temsilcimiz ikinci 5 dakikadaysa adeta özüne döndü ve savunmayı sertleştirerek yalnızca 6 sayıya şans tanıdı.

İKİNCİ çeyrekten bahsetmesem yeridir. Rakibe ekstra hücum şansları tanınarak başlayan 2. 10 dakika, art arda gelen sayılarla hücum dengemizi de altüst etti. Oyun kurucuların yeterli verimlilikte olmamasıyla topu paylaşıp rakip potaya etkili organizasyonlar üretmekte zorlanan F.Bahçe ilerleyen dakikalarla birlikte daha kötü bir senaryonun da gerçek olmasına dur diyemedi.

ATEŞİ BOGDANOVIC YAKTI

CLAVER başta olmak üzere yüksek yüzdeli şutlarla 6’sı 3’lük toplam 27 sayı bulan Kuban için daha iyi bir ilk yarı düşünülemezdi. İkinci yarıya daha motive başlamıştık ki hakem 3’lüsünün fazlasıyla tartışmaya açık düdükleri ritim yakalamaya başlanan anlarda devreye girdi.

MAÇIN en keyifli, en hatırlanası kısmını sona saklayan Kanarya son 10 dakikada uçtu. 3 çeyreğinde savunmasından 3 sayısına, top kaybından hücum ribaunduna şikâyetçi olduğumuz ne kadar şey varsa unutturdu! Hatta hakemi bile. İstenen verimi veremeyen Sloukas, Dixon, Hickman 3’lüsüne Bogdanovic’in yaktığı ateşi körükleyen Datome, Vesely 3’lüsü şahane bir alternatif oldu ve son periyoda da maça da damga vurdu. Seyircisini arkasına temsilcimiz oldukça zorlu Kuban maçını da kazanarak yenilmezlik serisini sürdürdü.

Devamını Oku

Ballon d'Or'da değişim şart!

12 Ocak 2016

ALTIN Top sahibini buldu... Kazananın açıklanacağı an geldiğinde salondan yayılan enerji milyonları etkisi altına aldı. Kaka zarfı açıp “Ladies and gentlemen; The FIFA Ballon d’Or 2015 goes to Lionel Messi” dediğinde heyecanlanmadım desem yalan olur.

ÖDÜLÜ Messi’nin almasına itiraz etsem çarpılırım. Etmiyorum da zaten. Takıldığım nokta kazanan değil.

1956’DA France Football dergisinin, yazarlarının oylarıyla yılın futbolcusunu seçmesiyle başlayan gelenek, Stanley Matthews’un ilk kazananı olduğu dönemden bu yana bir hayli değişim göstermiş. Yalnızca Avrupa kulüplerinde oynayan Avrupalı futbolcular arasından yapılan seçim sebebiyle Pele, Maradona gibi efsanelere aday listesinde olmak dahi nasip olmamış.

1995’TE Avrupalı olmayan oyuncular, 2007’de de tüm oyuncular oylamaya dahil edilerek daha adil bir sisteme neyse ki kavuştu. 2010 itibarıyla France Football Ballon d’Or ve FIFA Yılın Oyuncusu ödülleri birleştirilerek günümüzdeki halini aldı. Aynı yıl oylamayı yapanlar da gazeteciler yerine milli takım teknik direktörleri ve kaptanları olarak değiştirildi.

GELELİM takıdığım noktaya. Adaylar açıklandıktan sonra yapılan oylamayla kazanan belli oluyor ve kazananın, kimlerin oylarıyla kazandığı da bir güzel açıklanıyor. Örneğin milli yıldızımız Arda Turan’ın puanlamasında ilk sırada Messi, 2. sırada Neymar ve 3. sırada da tahmin edildiği üzere Suarez yer alıyor. Geçen sezon Ballon d’Or yılın teknik direktörü oylaması sebebiyle eleştirilerin odağında kalan ve kendisini ve puanlamasının gerekçelerini açıklamak zorunda bırakılan Arda örneği üzerinden konuya bakmak istedim. Öyle ki kimin kimden yana oy kullandığı açıklanmadan yapılan bir oylama olsa sonuç değişir miydi? Büyük ölçüde değişmezdi. Ancak bana göre alınan puanların oranları kesinlikle farklı olurdu.

OYLAR AÇIKLANMASA...

YİNE en anlaşılır örneği vermek adına Arda üzerinden devam edeceğim. Kimlere oy verildiği açıklanmasa belki yine aynı sıralamayı yapardı ama belki de yapmazdı... Messi, Ronaldo, Neymar tercihinde bulunsa yine gerçekçi ama çok da eleştirilebileceği bir puanlama yapmış olurdu. Takım arkadaşlarının olduğu bir aday listesine rakip takımdan bir oyuncunun ismini yazmak hedef olacağı oklar göz önüne alındığında bu oylamada etki altında kaldığı göz ardı edilemez.

BEN puanlama yapan isimlerin tercihlerinin duyurulmamasından yanayım. Siz ne düşünürsünüz bilmem. Tarih boyunca pek çok değişimden geçen Ballon d’Or’a bir değişim daha lazım mı dersiniz?

Devamını Oku