OKUYUCULARIMIZDAN özür diliyorum.. Çünkü ana spor sayfamızı derbideki olaylara ayırdık.. Spor sayfası değil sanki cinayetlerle dolu bir 3. sayfa gibi oldu. Su bardağı, votka şişesi, yalan söyleyen futbolcu derken aslında ipliğimizi pazara çıkardık.. “Al Birini Vur Ötekine” başlığının sebebi de hiçbir takımın bu tip olaylarda diğerinden masum olmadığını vurgulamak için..
BEN de bu şiddetten rahatsızlık duyan, tribünleri örümcek ağı gibi sarmış fanatiklerin yokedilmesini isteyen, 14 yaşındaki oğlum Doğa’yı her maça yolladığımda yüreği ağzına gelen sıkıntılı bir babayım aslında.. Ve bu işlerin kökten temizlenmesini istiyorum.. Söze gelince herkes istiyor ama gelin bu pisliği nasıl çözebileceğimizi tartışmaya açalım..
KEITA’YA atılan bardak mesela.. Görüntüler, uzman görüşleri net biçimde ortaya koyuyor.. O cismi G.Saraylı fanatikler atmış işte.. Şimdi G.Saraylılar’a düşen, en azından burada F.Bahçe’yi suçlamamak.. Çünkü böyle yapmazlarsa, haklı iken haksız duruma düşecekler benim gözümde..
SAHAYA atılan votka şişesi.. Tek kelimeyle “Yuh” diyebiliyorum.. Allah bilir, o şişeyi tribüne sokan meczup statta çilingir sofrasını kurmuş, şişeyi 55. dakikaya kadar boşaltmış, sonra da sahaya atmıştır.. Şişeyi atıyor, büyük bir pişkinlikle sahaya inip alıyor ve yerine çıkıyor.. Ve bu konuda hiçbir işlem yapılmıyor.. Çünkü olağan karşılanıyor..
SPOR medyasının en büyük eksikliği bilgidir.. Bu kadar dezenformasyonun olduğu yerde en zor şey doğru bilgiye ulaşmaktır.. Ve çoğu yorum ona ulaşılamadan yapılır.. Kanaat önderlerinin estirdiği genel rüzgâr, çoğunlukla gerçeklerin uzağında kalır..
FATİH Terim’in istifasından sonra medyanın içine düştüğü durum da maalesef budur.. Hocanın bırakacağını hiç kimse öngörmemişti ki.. Bunu nerden mi çıkarıyorum? Cumartesi günü Lig TV’yi izliyorum.. Milli Takım’ın kampına katılan bütün muhabirlerle röportaj yapıp “Terim gidecek mi, kalacak mı?” sorusunu yöneltmişler.. 10’a yakın muhabir arasında “Terim gidecek, son basın toplantısında onun mesajını verdi” diyene rastlamadım.. Terim’in kalacağına bu kadar inanan gazeteci ordusu, Terim gittikten sonra da gönlünden geçen isimlere sayfalarında yer verdi..
NEYSE.. Konumuz o değil..
KONUMUZ, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nun Terim’den sonra kimi göreve getirmeyi planladığı.. Bunun için de istifanın gerçekleştiği 10 Ekim’i 11 Ekim’e bağlayan geceye göz atmamız gerekiyor.. Terim’in istifa haberi geldikten sonra, zaten Belçika yenilgisinin şokunu yaşayan Federasyon yönetimi, ikinci sürprizi yaşadı.. Öyle ya, Federasyon Başkanı Mahmut Özgener maç öncesi soyunma odasına kadar gidip Terim’e “Aman hoca, istifa etmeyi sakın aklından geçirme.. Kendi aramızda durumu tekrar değerlendirelim.. Biz senden vazgeçmeyiz” bile demişti..
BEŞİKTAŞ’TA günün sorusu şu: “Yıldırım Demirören’in başına bunlar niye geldi?” Ben Demirören’in kendisinin bile gerçek cevabı bildiğini sanmıyorum.. Zaten burada esas yanıtı bulmak için taa Seba dönemine, hatta belki de daha öncesine bakmak gerekiyor..
Beşiktaş, geleneği gereği tribünle her zaman haşır neşir olmuş bir taraftar kulübüdür aslında.. Beşiktaş ilçesinden çıkıp bütün Türkiye’yi sarmasının sırrı da buradadır.. Küçük bir örnekle durumu netleştirelim.. Mesela 1969 yılında İnönü Stadı’nda oynanan Altay maçında, hakem Macit Sarıdana’nın bir kararını beğenmeyip sahaya atlayan ve tabancayla kovalayan kişi Sedat Kesen’dir.. O Kesen, şu anda Beşiktaş Divan Kurulu’nun önemli adamlarındandır.. Yani Beşiktaş’ta tribün çocuğu olarak ilköğretime başlarsın, sonra taraftar lideri olursun, altyapıda görev alırsın ve mezun olup yönetime girersin.. Nihayetinde Divan Kurulu’na kadar yükselebilirsin.. Böyle bir hiyerarşik yapı vardır..
1 FEDERASYON, Ahmet Gökçek A.Gücü’ne başkan oldu diye, niye Ankaraspor’u küme düşürdü?
“UEFA 1998 yılında rekabet kurallarıyla ilgili “Aynı gücün kontrolünde olan takımlar aynı ligde oynayamaz” kararını aldı.. Bu karar ilk kez bir İngiliz finans şirketinin hakim hisselerine sahip olduğu AEK (Yun) ve Slava Prag (Çek) takımları için uygulandı ve ikisinin aynı anda UEFA Kupası’na katılmasına izin verilmedi.. 2 kulüp Melih Gökçek gibi kararın iptali için CAS’a başvurdu.. CAS, 1999’da aldığı 114 sayfalık tarihi kararda 2 takımdan daha köklü olan (AEK 1924’te kuruldu, S.Prag 1892), daha çok UEFA turnuvası oynamış olan Prag’ın yola devam etmesine, AEK’nın kupadışı kalmasına karar verdi.. Bu karar, benzer durumlarda emsal oluşturdu.. Bu nedenle, aynı gücün hükmettiği Türkiye’deki 2 takımdan daha az köklü, daha az lige katılmış olan Ankaraspor düşürüldü..”
2 DÖRT Büyükler veya Kulüpler Birliği’nin bu cezaya karşı sessiz kalmaları onayladıkları anlamına mı geliyor?
“BUGÜN 13.00’te İstanbul’da toplanacak Kulüpler Birliği’nin gündem maddelerinden biri Ankaraspor olayı.. Teker teker her başkanın görüşü alınarak gerekirse oylama yapılacak.. Resmi tavrı da bunun ardından koyacaklar.. Yalnız birliğin genel işleyişini az-çok biliyorum.. Dört Büyükler veya ekseriyeti rahatsız edecek konularda hemen aralarında telefon trafiği işletir ve olağanüstü toplanırlar.. Hele başkan Aziz Yıldırım bu karardan rahatsız olsa bağlasan durmaz, demeci patlatırdı.. 20 gündür sustuklarına göre demek ki 17 kulübün çoğunluğu da Ankaraspor olayında federasyonu destekliyor..”
Yönetimden sonra futbolcular da Denizli’den şikâyet etmeye başladı:
“Rakiplere karşı hiç hazırlık yapmıyoruz, taktik çalışması yok, herkesin kafası karışık.”
“Mustafa Hoca bizimle geçen sezonki kadar ilgilenmiyor, formayı adil dağıtmıyor.”
3-0’LIK G.Saray mağlubiyeti, Beşiktaş’ta sezon başından beri yaşanan sıkıntıları tamamen gün yüzüne çıkardı.. 5 haftada 9 puan kaybedip sadece 3 gol atabilen Beşiktaş’ın futbol kalitesi ve iştahında gözle görülür düşüş yaşanırken, yöneticiler geçen sezon yere göğe koyamadıkları Mustafa Denizli’yi ağır biçimde eleştirmeye başladılar. Ve Beşiktaş yarın Manchester United’la oynayacağı Şampiyonlar Ligi ilk maçı öncesi kritik bir yol ayrımına geldi.. Sahadaki sorunları eleştirmenler gündeme getiriyor.. Ama gelin bakın Ümraniye’de neler oluyor?
İŞTE günün sorusu: “Euro 2008’de 3’üncü olan ve şu anda gelmiş geçmiş en yetenekli kadrosuna sahip Türkiye, 2010 Dünya Kupası’na gidemezse bu başarısızlığın sorumluluğunu kim üstlenmeli?”
SORUNUN bence tek yanıtı var: Fatih Terim.. ‘Bosna son 2 maçta 5 puan kaybederse, Türkiye 2010’a gidebilir.. Terim’i niye şimdiden hedef tahtasına koyuyorsun?’ diyenler çıkabilir.. İnşallah gideriz ama benim tezim günlük değil.. Bu fikri de sırf Bosna maçına bakıp taşımıyorum.. Niye mi?
VATAN’IN çarşamba günkü manşetini süsleyen “Ankara operasyonu” bütün hafta boyunca spor medyasının 1 numaralı malzemesi oldu.. Öğünmek için söylemiyorum.. Bu konuda 1 haftadır hangi gelişme yaşandıysa, o günkü haberimizde önceden satır satır yer alıyordu.. Çünkü bu konuyu günlerce araştırdık, dersimize çalıştık.. (Not: ‘O haberi ilk biz yazdık’ diye gerinenleri de akla ve izana davet ediyorum..)
FUTBOL Federasyonu ise pazar günü Kayseri’de yaptığı olağanüstü toplantıda, Ankaraspor’u kendileriyle herhangi bir bağlantısı kalmayacak şekilde elden çıkarmaları veya A.Gücü yönetiminden çekilmeleri için Gökçekler’e 3 gün süre verdi.. Süre perşembe akşamı bitiyor.. Tabii bu arada kamuoyunu yönlendirmek isteyen Ankara B.Şehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile Ankaragücü Onursal Başkanı Cemal Aydın, bulabildikleri her mecrada kendi argümanlarını dile getiriyorlar.. Ve diyorlar ki:
1 “Alınan karar siyasi.. Yani AKP Ankara operasyonuna izin vermiyor..”
2 “A.Gücü’nün güçlenmesini istemeyen unsurlar federasyonu etkiliyor..”
SALI günkü NTV Spor Servisi’nde Mehmet Demirkol’un Fuat Akdağ’a yönelttiği bir soru, bu yazının kaleme alınmasına sebep oldu.. Yazı ve yorumlarını takip etmekten büyük keyif aldığım Demirkol, Tabata transferiyle ilgili şöyle diyordu: “BUGÜN gazetesinde Tabata’nın esas satış rakamının 4 milyon Euro olduğuna dair bir belge yayınlandı.. Oysa Beşiktaş 8 milyon Euro ödedi.. Bu fark nereden çıktı? Birinin açıklaması lazım..” Konuyu yakından incelediğim için Demirkol’un ve spor kamuoyunun merakını gidermek isterim..
TABATA’NIN Beşiktaş’la anlaştığı 28 Ağustos cuma günü, bir menajer arkadaşımdan telefon geldi: “Beşiktaş bu transferde kazıklandı.. Çünkü 29 Temmuz 2009 tarihinde Santos Kulübü’nden gönderilen bir yetki belgesine göre, Tabata’nın esas fiyatı 4 milyon Euro.. Beşiktaş 1 ay önce Tabata’yı Santos’tan bu paraya alabilecekken, 2 katını ödedi.. Sana belgeyi yolluyorum..”
BİZİM servise böyle çok belge gelir.. Ama doğruluğuna ikna olmadan yayınlamayı tercih etmeyiz.. Bu belgenin takibini de Tayfun Bayındır’la birlikte yaptık..
SANTOS Kulübü’nün asbaşkanı Norberto Moreira da Silva’nın imzasını taşıyan belgenin çevirisini yaptırdık.. Gerçekten de isteyen kulübün Tabata’nın bonservisini 4 milyon Euro’ya alabileceğini yazıyordu.. Hep beraber heyecanlandık.. Saat farkı olduğu için 20.00 sularında Santos’un (00.55.13.32.57.40. 00) telefonunu çevirip da Silva’yı istedim.. Tak, karşımdaydı.. Tabata’yı tanıyordu.. Kendi oyuncuları olup olmadığını sordum, “Hayır Tabata’nın artık bizimle alakası yok” dedi.. Kime ne zaman sattıklarını sordum.. “Kayıtlara bakmam gerek” deyip bir süre bekletti, şu yanıtı verdi: “Ağustos 2008’de Türkiye’den Gaziantepspor’a (Bunu telaffuz ederken çok zorlandı) satmışız..” Şansımı biraz daha zorlayıp bu satışın kaça gerçekleştiğini öğrenmeye çalıştım.. Nitekim öğrendim de, oyuncunun yüzde 100 hakkına 2.7 milyon Euro ödemiş G.Antepspor..