MEHMET Topuz kardeşimiz, önceki gün fenerbahce.org’dan hatırımızı sordu.. Sebep pazartesi günkü VATAN’da kendisiyle ilgili çıkan haber.. Ne demişiz o haberde? “Topuz ilk 11’de yer almadığını görünce, Samandıra’daki maç toplantısında Daum’a ‘Hoca ben niye ilk 11’de yokum? Sakatlığım geçti, bu maçta oynamayacaksam hangisinde oynayacağım? Deivid benden daha mı hazır ki, onu oynatıyorsun?’ diye sitem etti.”
TOPUZ kardeşimiz şu açıklamayı yapmış:
“VATAN’DA çıkan yalan haber beni bir hayli üzdü. Benim, Daum’a karşı böyle bir saygısızlığım olamaz. Antalya maçı öncesi soyunma odasında yaşandığı iddia edilen olaylar tamamen hayâl mahsulüdür.. (Not: Biz soyunma odası demedik ki, Samandıra dedik.. Çocuk neyi yalanladığını bile bilmiyor..)”
BU açıklamayı da kullandık..
Murat Aksu, Demirören’e tepkiden yararlanmak istedi. Ama CHP’li Beşiktaş Belediye Başkanı Ünal’ın kongreye yaydığı “AKP Beşiktaş’ı da ele geçiriyor, kulüp elden gidiyor” söylemi 1669 oyluk farkı hazırladı
BEŞİKTAŞ Kongresi’nin ardından anlatacak ve yorumlanması gereken çok şey var.. O nedenle lafı uzatmadan direkt konuya giriyorum: Tribünler bas bas “Yeter” diye bağırırken, Yıldırım Demirören 3 aydır kendi sahasındaki maçlara bile gidemezken, nasıl oldu da seçimde Murat Aksu’ya 1669 fark atıp, 7343 üyenin oy kullandığı ’rekor’ katılımlı bir seçimde oyların yüzde 61’ini aldı? Kazanan ve kaybeden taraftan neredeyse herkesle konuştum, işte benim bulduğum cevaplar:
1 İSTEDİĞİ kadar böyle bir durum olmadığını anlatmaya, CHP’li Hikmet Çetin’in desteğini alarak bu yanlış algılamayı yok etmeye çalışsın, babası Abdulkadir Aksu’nun AKP’de Genel Başkan Yardımcısı olması nedeniyle, Murat Aksu’nun tam tepesinde parti ambleminin ampülü yanıyordu.. Bu siyasi yanlış-algılama, Demirören’in en büyük avantajı oldu.. Zaten yarışa başladıktan sonraki ilk söylemi de “Seçime siyaseti karıştırıyorlar”dı... Demirören ve seçimi kazanmaktaki en önemli müttefiki CHP’li Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, çok katmanlı ve etkili bir kampanya başlattılar camia içinde.. En büyük Demirören düşmanları bile, “AK Parti, Beşiktaş Kulübü’nü de ele mi geçiriyor?” diye düşünmeye başladı.. Dolayısıyla Demirören’e olan tepki, “Sakın bu kaleyi AK Parti’ye kaptırmayalım” kararlılığına dönüştü.. Ve onun lehine bir blok haline geldi..
2 ALLAHI var, Beşiktaş Kulübü seçimlerinde bu algılamayı körükleyen ve Demirören’in lehine kullanan kişi İsmail Ünal oldu.. Onun kulüpteki derinliğini bilmeyenler “Ne alakası var?” diyebilir.. Şunu hatırlatayım: Ünal, Süleyman Seba Okulu’ndan mezun, Köyiçi’nden yetişmiş, Beşiktaşlılar Cemiyeti’ne 10 sene başkanlık yapmış, 1984’ten beri kaybettikleri Nevzat Demir seçimin dışında her seçimi kazanmış, tam bir kongre sihirbazı.. Kulüpteki gücüyle Beşiktaş Belediye Başkanı olmuş, şu an 2. dönemini yaşıyor.. Tüm teşkilatını devreye soktu, herkese “Beşiktaş elden gidiyor, AK Parti buraya da sızdı” diye propaganda yaptı/yaptırdı.. Bu etkinin tepkisiz kalmayacağını biliyordu, böylece Demirören’e muhteşem bir seçim zaferi yaşattı. Teyiden şu bilgiyi de vereyim. Murat Aksu’nun seçimdeki 1 numarası’na İsmail Ünal faktörünü sordum.. “Ne diyorsun? Eğer Demirören’i değil de bizi desteklese 1669 fark yemez, hatta 1000 farkla biz kazanırdık” yanıtını aldım. (Dip not: Beşiktaş’ın son 2 yerel seçimdeki oy dağılımı şöyle: (2004) CHP 44.69, AKP 19.34 (2009) CHP 68.9, AKP 15.8..)
ERMAN Hoca beklenen açıklamasını yaptı.. O yazıdan önce Hoca ile salı gecesi beraberdik.. Dostlar ve meslektaşlarla dolu bir masada ihale sonrası yaşanan krizi masaya yatırdık.. Hocanın açıklamalarının tahlili ve kendi yorumuma geçmeden önce okuyucuları bir konuda aydınlatmak istiyorum..
- BİZ Erman Hoca ile çok eski tanışırız.. SABAH’ta omuz omuza 6 yıl çalıştık, o Hürriyet’e ben VATAN’a geçtikten sonra da aramızdaki sıkı iletişim ve sağlam dostluk hiç bozulmadı.. Başka gazetelerde de olsak her zaman birbirimize inandık.. Aziz Yıldırım ile de başkanlığının ilk 4 senesinde yakın arkadaştık.. Sonra araya bazı tatsız olaylar girdi, 7-8 senedir hiç diyaloğumuz olmadı.. Yani olayların merkezindeki 2 kişiyle ilişki biçimim taban tabana zıt..
Bu tespitten sonra Toroğlu’nun Hürriyet’teki yazısının satırbaşlarına bakalım...
1 HOCA’YA göre görevine son verilmesinin siyasetle, Kulüpler Birliği’nin geneliyle, Futbol Federasyonu ile, hakemlerle, seyirciyle, futbolcularla hiçbir alakası yok..
ERMAN Hoca bir konuşsa, eminim şöyle anlatırdı içinde bulunduğu durumu:
“Yahu hocam.. 15 yıldır ben aynı Erman’ım.. Tarzım hiç değişmedi.. Güçlüler hep tepki duydu, güçsüzler sevdi.. Hepsini anlıyorum da bunca zamandan sonra eniştem durup dururken beni niye öptü? İşte onu anlayamıyorum..”
ERMAN Hoca’yı kimin öptüğü belli de, niye öptüğü tartışmalı.. Futbolun marka değeri madem Erman Hoca gidince yükselecekti, 9 sene bunu yapmak için niye bekledi Digitürk? O sürede Erman Hoca cebinden para vererek Lig TV ekranına çıkmadı ki! Dünya kadar para aldı her sene..
BAKTIM, çok sevdiğim iki ünlü yazar Reha Muhtar ve Hıncal Uluç, Mustafa Denizli’yi aralarında bir türlü paylaşamıyor.. Denizli’nin spor medyasındaki en yakın dostlarından biri olarak ben de bu durumdan kendime vazife çıkarıyorum.. Ve onların Beşiktaş’ın gol çalışıp çalışmadığı ile ilgili tartışmasına yeni bir boyut kazandırmak istiyorum..
SEVGİLİ yazarımız Reha Muhtar’ın da köşesinde belirttiği üzere geçen pazartesi günü Mustafa Denizli ile uzun bir görüşmemiz oldu.. İnanır mısınız, Denizli F.Bahçe derbisinden tam 5 gün önce ne dediyse aynen çıktı.. Sadece “F.Bahçe’yi farklı yeneriz” kehanetinden söz etmiyorum, taktiğe ve futbola dair yaptığı analizler gerçekle neredeyse bire bir örtüştü..
MEŞHUR özelliğidir, Denizli kafasında F.Bahçe maçını hâlâ oynuyordu Reha Muhtar ve benimle konuşurken.. Bunu da şöyle anlattı zaten: “Henüz kafamdaki maç bitmedi.. Ama şunu biliyorum ki, bizim bu maçı kaybetme ihtimalimiz yok.. Bu F.Bahçe’nin iyiliğinden-kötülüğünden oluşan bir durum değil.. Tamamen bizimle alakalı.. İlk 6 haftadaki sonuçlardan sonra bir güven bunalımına girmiştik.. Üst üste 6 maç kazanınca artık geçen sezon şampiyonluğu getiren ‘kazanma alışkanlığı’ yeniden ortaya çıktı.. 2-3 oyuncunun yeriyle ilgili kafam net değil.. Ama yine de F.Bahçe’yi yeneceğiz, hem de iyi futbol oynayarak..”
GEREKSİZ, faydasız, hangi sebeple büyütüldüğünü bildiğim bir komplo senaryosu bu... İçinde bulunmadığım bir konuşmadan dolayı suçlanıyorum.. Başka grupların, takımların, insanların arasındaki kavgaya alet edilmek isteniyorum.. Bu kavganın içinde olmadığımızı belirtiyorum ama meseleyi sulandırmak işlerine geldiği için sözümü dinletemiyorum.
ÖNCE şunları açıklığa kavuşturalım:
1. GÖKMEN Özdemir, Haldun Üstünel’i benim adıma aramadı, öyle bir misyonla aradığını da söylemedi..
2. ONA verdiğim görev şudur: “Böyle görüntüler var mı, yok mu? Bir de bunlar neyin görüntüsü, öğren..”
PAZARTESİ gecesi katıldığım bir yemek 3 gazetede birden haber oldu.. Haberlerin içerikleri bayağı farklı fakat hepsi tek bir sonuca çıkıyor: “Ercan Saatçi, Haldun Üstünel’i arayarak 5 kişinin gözleri önünde tehdit etti..”
Doğabilecek yanlış anlamaları gidermek amacıyla o gece yaşananları kendi gözümden aktarıyorum..
Ercan Saatçi ve Fikret Orman ile Etiler’deki bir restoranda buluştuk.. Dereden tepeden konuştuk.. Fikret Orman’la ocak ayındaki Beşiktaş seçimlerini bile değerlendirdik.. İlginç izlenimler aktardı bize.. Daha sonra ise bir yayın stresi başladı.. Ercan, Kanaltürk televizyonuna bağlanacaktı ve onun öncesi bazı hazırlıklar, konuşmalar yaptı.. Biz o boşlukta Fikret Orman’la biraz sohbet ettik ama açıkçası sıkıldık..
BU arada Şansal Büyüka ve Mahmut Özgener ile bir telefon konuşması yaptım.. Toplantıları varmış, saat 23.00’ü geçmiş olmasına rağmen birliktelerdi.. Onları da çağırdım, “Biz de kalkıyoruz birazdan.. İsterseniz uğrayın” dedim.. 15-20 dakika sonra geldiler.. Daha sonra federasyonun eski yöneticisi Serdar Güzelaydın’ı da Fikret Orman çağırmış.. Ercan, uzun bir süre yayında kaldığı için bu ekip toplandıktan sonra masaya katıldı ve 6 kişilik bir grup olduk.. Ve moda deyimle geyiğin dibine vurduk..
HÜRRİYET’İN spor müdürü oldu ya, 15 günde sporun en çok tartışılan figürü haline geldi Ercan Saatçi.. Yaptığı değişiklikler, sayfalarına kattığı dinamizm, içinde amatörce filizlenen gazetecilik coşkusu, medyanın kötücül havasının çok dışında kalan mizacından bahsetseler “İyi ki geldin Ercan” diyecektim.. Ama herkes başka şeyden bahsediyor..
Ercan’ın 8 Aralık 2006’da FB TV’de katıldığı bir programın çekiminde sarfettiği G.Saray’ı hedef alan sözlerden.. Bazı gazeteciler, sanki sütten çıkmış kaşıklarmış gibi, Ercan’a hücum ediyor.. Etik bir çizgi çekiyor! Kendileri o çizgiye uyarmış gibi üstelik..
Bakın, G.Saray taraftarının tepkisini anlarım.. Hakarete uğradıkları düşünüyorlar.. Oluşan bu olumsuz atmosferi yoketmek de Ercan’ın işi.. Oysa Ercan o talihsiz konuşma sırasında yönetici değil, fanatikliği ile övünen bir F.Bahçe yazarı.. Kimbilir başka ne herzeler yemiştir? Tıpkı Mehmet Yılmaz, Uğur Dündar, Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand, Hıncal Uluç veya Hasan Cemal gibi.. Onların fanatiklikleri, futbolla ilgili yazdıklarının, yaptıklarının değerini azaltıyor mu?