Dünyada kadın okurum daha çok

7 Nisan 2017

Geçtiğimiz hafta Ahmet Ümit’in romanlarını kendi dillerine kazandıran 11 çevirmen İstanbul’da buluştu. Çevirmenler, Ahmet Ümit özelinde, Türk yazarlarının kendi dillerine çevrilmesini de tartıştı. Türkçenin inceliklerini, kendi dilleriyle kıyasladılar. Ümit’le kitaplarının yurt dışındaki serüvenini konuştuk.

Kitapları kaç dile çevrildi?

İlk öyküm, “Bu son Sınav Değildir” o yıllarda 40 dilde yayınlanan “Barış ve Sosyalizm Sorunları” adlı dergide basılmıştı. Yabancı dildeki ilk romanım ise “Sis ve Gece” olmuştu, 1999 yılında Yunanistan'da yayınlandı. Onun ardından öteki romanlarım da çevrilmeye başlandı. Şu ana kadar Almancadan, Çinceye. Urducadan Macarcaya kadar farklı coğrafyalarda 23 dilde 60 romanım yayınlandı ama sözleşmeleri yapılmış, çevirileri süren romanları da eklersek otuza yakın dilde 80'a yakın roman yayınlanmış olacak.

Çeviri yapılan ülkeleri düşünürsek;

Romanlarıma en çok ilgi gösterilen ülkeler Arap ülkeleri, Yunanistan, Bulgaristan, Çin ve Almanya. Kore'de yayınlanan Masam Masal İçinde adlı kitabım, Kore’da okullarda okutulmaya değer kitap seçildi. Yunanistan'da bir Yunan yazar kadar tanınıyorum. Geçenlerde Yunan bir dostum, romanlarımın yazın Yunanistan sahillerinde insanların ellerinde en çok görülen kitaplar arasında olduğu yazdı.

İstanbul Hatırası çok ilgi gördü

Devamını Oku

Fotoğraf çekerek sokak hayvanlarına 50 ton mama aldılar

18 Mart 2017

Doyuran Kareler herhangi bir kurum veya kuruluşa bağlı olmayan, gönüllü hayvanseverlerden oluşan bir sosyal sorumluluk projesi ve proje içinde yer alan gönüllüler hiçbir karşılık beklemeden çalışmalara katılıyor. Siz sokak hayvanlarını doyuruyorsunuz, onlar profesyonel fotoğraf çekimlerinizi yapıyorlar. Uzun yıllardır yönetmen, oyuncu veya düğün fotoğrafçısı olarak medya sektöründe çalışan gönüllüler; tecrübelerini çekecekleri fotoğraflara yansıtma konusunda da oldukça iddialı. Yönetmen ve gönüllü fotoğrafçı Savaş Çıkrak yönetmenliğe aktif olarak devam etmekle birlikte, fotoğraf alanında çalışmalar yapıyor. Fotoğraf eğitmenliğinin yanı sıra, ‘En önemli projem’ dediği Doyuran Kareler’in fotoğraf çekimlerini de yürütüyor. Fotoğrafçılığı hayvan sevgisiyle bütünleştirmek, yönetmenliğin verdiği sinema dilini de içine katarak fotoğraflar çekmek onun için büyük bir tutku. Çıkrak ile süreci özetledi.

Fotoğraf çektirmek isteyenler para yerine mama alıyor

Asıl işinin TV yönetmenliği ve aynı zamanda fotoğraf çılık olduğunu söyleyer Çıkrak, projeye nasıl başladığını anlatırken şunları söylüyor: “İlk olarak yaşadığım yer olan Moda’da sokak hayvanlarına mama karşılığı kurs verme fikriyle başladım. Sonra bir anda mama karşılığı düğün fotoğrafı çekme fikri belirdi. Nereden geldi bu fikir tam olarak bilmiyorum ama hemen sevgili İdil Fırat’la paylaştım. Ve uzun uzun üzerine konuştuktan sonra kesinlikle yapmaya karar verdik. 2 Nisan 2015 yılında ilk duyurularını yaptığımız ve hayata geçirdiğimiz bir proje Doyuran Kareler. İki yıldır kesintisiz olarak devam ettiriyoruz çalışmalarımızı.

İnsanların ilgisi ne düzeyde?

İlgi gerçekten muazzam. Özellikle bizi duyan hayvansever çiftlerin en sevdiği fotoğraf projesiyiz diyebilirim. Bugüne kadar 70 çiftin düğün fotoğraflarını mama karşılığında çektik. Ve bu sene bu sayıyı 2’ye katlayacağız gibi görünüyor. Beraberinde portre ve kurumsal fotoğraf çekimlerine de oldukça ilgi var.

Beklediğiniz ya da beklemediğiniz tepkiler neler oldu?

Hep olumlu tepkiler aldık. Arada çatlak sesler çıktı ve ‘Şov yapıyor bunlar’ diyenler oldu ama onlara da cevabını bizden önce gerek fotoğrafını çektiğimiz, gerek mama gönderdiğimiz hayvan severler verdi.

Devamını Oku

El Bab'da ‘Barış’ kazandı

5 Mart 2017

Fırat Kalkanı Harekatı'nda görevli Uzman Çavuş Ömer Özkan, El Bab'da yürütülen operasyonlar sırasında bitkin bir halde bulduğu ve adını 'Barış' koyduğu kediye bir süre kendi imkanlarıyla baktı. Özkan, yoğun çatışmaların sürdüğü bölgede kediye kendi olanakları ile daha fazla bakamayacağı için onu Türkiye'ye gönderme kararı alarak sosyal medya hesabından gönüllülere çağrıda bulundu. Çağrıyı okuyan, Gaziantep Canlı Hayatı İyileştirme Derneği (CAHİDE) Başkanı Cengiz Bayram, Uzman Çavuş Özkan ile iletişime geçti. Dernek görevlileri, gittikleri sınır hattında operasyonda olan Uzman Çavuş Ömer Özkan'ın silah arkadaşından 'Barış'ı teslim alarak Türkiye'ye getirdi. Derneğin, Gaziantep'teki havyan barınağında tedavi edilerek bakımı yapılan kedi, kendisini sahiplenecek gönüllüyü beklemeye başladı.

Süreci anlatan başkan Cengiz Bayram, Özkan'ın çağrısına tepkisiz kalmayarak iletişime geçtiklerini, 'Barış' kediyi almak

ve Özkan ile tanışmak için Suriye sınıra gittiklerini belirtti. Dr. Cengiz Bayram herkese umut veren hikayenin gelişimine ilişkin şunları söyledi: "Barış kedi ile ilişkimiz; bize sosyal medya üzerinden ulaşan Ömer Özkan çavuşun orada bir kedi bulduğunu, beslediğini onun da bir can olduğunu ve insandan farklı olmadığını, dolayısıyla onu kurtarmak istediğini iletmesi ile başladı. Ekibimiz Barış kediyi sınırdan aldı. Kedi çok bitkin ve açtı. Beslenmesi ve tıbbi bakımı yapılırken kafesten dışarı çıkmak istemedi çünkü çok ürkek ve sesten korkuyor. Ancak oyuncaklar ile oynamayı seviyor. Sanırım sessiz ve sıcak bir yuva ona iyi gelecektir.

Barış, 5-6 aylık bir erkek kedi ve muhtemelen ev kedisi çünkü insanlardan kaçmıyor. Ancak savaş ortamından olmalı ki ürkek ve kendini kafeste güvende hissediyor. Depresif bir kedi. Ömer Özkan Çavuş Barış kediyi ailesine göndermek ile sahiplenmek arasında karar veremedi henüz. Sahiplendirme kararı verirse Kırmızı Kedi yayınevinin sahibine göndereceğiz.”

CAHİDE hayvanların belediyesi

“CAHİDE uzun adı ile Canlı Hayatını İyileştirme Derneği, özetlemek gerekirse biz hayvanların belediyesiyiz. Ne mi yaparız.? Facebook sayfamıza bakıldığında anlaşılır ama ben özetleyeyim. Ortalama 60 dostumuzu tedavi ettiğimiz bir kliniğimiz var. Veterinerler ile anlaşmamız var. Onlar burada tedavileri sürdürüyor. Ağır ameliyatlar için haftada bir defa MKÜ Veteriner Fakültesine Hatay’a gidiyoruz. Gaziantep’te hayvan hastanesi yok. 7500m2 Karakız Köpek Barınağımız var 350 tane engelli köpeğimiz bulunuyor. Bunların içinde 200 m2 alan kapalı ve 20 cm kalınlığında ince kum ile kaplı alan var. Orada felçli köpekler yaşıyor çünkü içinde bulundukları malzeme vücutlarında yara oluşmasını engelliyor. İdrar ve dışkıları kolayca toplanıyor. Organize Sanayi Bölgesinde 16 beslenme noktamız var ekibimiz her gün buralara yiyecek dağıtıyor. Nerden mi alırız? Yemek fabrikalarından, tavukçulardan ve kuru mama tabii ki. Özel bir hastanenin santralini kullanarak 24 saat ihbarlara gidiyoruz. Kaza yaralanma soğuğa maruz kalma gibi durumlarda... Ayda yaklaşık 30-40 dostumuzu sahiplendiriyoruz ve 3 ay sonrasında onları arıyoruz. Bugüne kadar kayıtlı 1500’e yakın sahiplendirme yaptık. Ortalama, ayda bir okula giderek farkındalık yaratmaya çalışıyoruz.

Hayvan dövüştürenlere, eziyet çektirenlere karşı yüzbinlerce liralık ceza kestirdik. Barınağımız bundan dolayı basıldı, 5 dostumuz hunharca öldürüldü. Finansmanı kendi üyelerimiz arasından topluyoruz. Duygu sömürüsü yapacak ilanlar yayınlamıyoruz.

Devamını Oku

Yaşar Kemal klasik anlamda romancı değildi

11 Şubat 2017

Yaşar Kemal ya da Dionysosun Dönüşü...

Sanat tarihçisi, şair ve eleştirmen Yalçın Sadak geçtiğimiz ay, yakın dostu yazar Yaşar Kemal’in romancılığını irdeleyen bir kitap yayınladı. “Yaşar Kemal ya da Dionysosun Dönüşü“ Sadak, “Yaşar Kemal’in Çukurova’sı da bir sınır-uzamdır, sınır ilişkilerin mücadele alanıdır ve onun başlıca karakterleri de kaybetmeye yazgılıdır. Fakat bir değerler manzumesi öne sürmez hiçbiri. Aklı başında hiç kimse onun anlatılarının eşkıyalar, hantal köylüler, hüzünlü göçerler, henüz teşekkül etmekte olan proto-proleterler üzerinden değerler telkin ettiğini var sayamaz. Hardy,nin, Faulkner’ın ve Yaşar Kemal’in edebi modernlik içindeki konumları ayrıksı biçimde semptomatiktir kanımca ve yapıtları modernlik anlatıları için birer geribildirim işlevine sahiptir. Ne var ki, Faulkner ve Hardy’de geribildirimin bağlamı değerler, dolayısıyla kültürdür, Yaşar Kemal’deyse güç ilişkileri üzerinden tarihtir. Belki de Yaşar Kemal ilkseldir; genetik bilinçdışını doğrudan üreten bir ilk.

Türkiye’deki edebiyat eleştirmenliği ne boyutta?

Yalnız edebiyatta değil, sanat alanında da uzun zamandır muazzam bir gevşeklik ve atalet var. Spesifik dergilerde yazıldığını farz ettiğiniz kaliteli eleştiriler bile yazılmıyor epeydir. 70’li, 80’li, 90’lı yıllarda muazzam bir çaba vardı. Devamlı bir yere yetişmeye çalışırdık. O günün eleştiri terminolojisi, aktüel sorunları... Bunların üzerine ölü toprağı serilmiş durumda. Eleştiriyi profesyonel olarak sürdürenler arasında da bunun hakkını vererek icra eden yok gibi.

Kitap ekleri ve gazetelerde yazıyorlar

Profesyoneller kitap, gazete eklerine kaydılar. Ama gazete eklerinde yapılanlara tam eleştiri demek mümkün değil. Galiba kitle kültürünün karşısında sorumlu eleştiri de sorumlu sanat da direnemeyeceği bir noktaya geldi. Yani magazin hayatımızın her yanını kuvvetle işgal ediyor. Eleştirinin de edebiyatın da işi zor. Bazı yayınevleriyle irtibatım vardı, bunlar büyük basın kuruluşlarının yayınevleri. Kitabımın onların formatları içerisinde yer alamayacağını söyledim. Çünkü çok kolay bir biçimde, muazzam bir kitap üretimi var. Genelde de eklerde birkaç yayınevi tanıtılıyor. Bilgide, kültürde, yayında, sanatta direnmek butik yayınların işi olmaya başladı.

Eleştiriyi zorlayacak olan biraz da hem basında hem de genel yayıncılıkta editöryal müessese. Yığınla kitap çıkaran yayınevlerinde bana editör diye göstereceği birisi yok. Kırıntısı bile yok. Bir tür ticarethane işletir gibi, o mu bu mu satar diye bakıyor.

Devamını Oku

Nesli tükenmekte olan 5 oklu kirpi kurtarıldı

5 Şubat 2017

Atatürk Barajı Gölü'nde bulunan oklu kirpiler 3 günlük çalışmanın ardından yakalandı ve kontrolleri yapılıp doğaya bırakıldı.

Oklu kirpiler Atatürk Barajı’nda iş durdurdu… Geçtiğimiz haftanın en ilginç haber başlıklarından biriydi bu. Orman ve Su İşleri Bakanlığı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün Atatürk Barajı Gölü'nde bulunan tünellerde yaptığı çalışmalar sırasında nesli tehlike altında bulunan oklu kirpiler görülünce durum Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’ne bildirildi ve çalışmalara ara verildi. Ekiplerin 3 günlük çabalarının sonucunda yakalanan 5 bireylik kirpi ailesi kontrollerinin ardından doğal hayat ortamlarına bırakıldı.

Ömürleri 15-20 yıl arasında

Kurtarılan grup içerisinde büyük ihtimalle bir erkek, bir dişi ve yavrudan oluşan bir aile ve bunun yanı sıra iki adet de yetişkin birey daha bulunuyordu. Toplam 5 adet kirpinin kurtulduğu operasyon sonrası, Şanlıurfa Orman Su İşleri'nden yapılan açıklamada, oklu kirpilerin Türkiye’deki sayılarına ilişkin net bir envanter çalışması bulunmadığı belirtilerek, bu hayvanların ortalam ömürlerinin literatürde 15-20 yıl olarak geçtiği söylendi . Bölgedeki yetkililer bulunan kirpilere ilişkin şunları anlattı: "Bulundukları alanda yaptığımız gözlem neticesinde orada yuvalandıklarını söyleyebiliriz. Sanırız bir süredir orada yaşıyorlardı. Ancak söz konusu alan baraja ait bir bakım tüneli olduğundan, hayvanlar için ileriye dönük zarar yaratma riski taşıyordu. Bu nedenle oklu kirpilerin doğal alanlarına transferini gerçekleştirme gereği doğdu. Özellikle yaban hayvanlarıyla çalışırken temel amacımız; iki tarafı da düşünmek.

Yani yaban hayvanına olan dışarıdan müdahaleyi, insan müdahalesini en aza indirmek ve yaban hayvanının insana olan temasını olanaksız kılmak. Takdir edersiniz ki, iki tarafta birbirinden korkuyor ve bu da iki tarafa da zarar ihtimali ortaya çıkarıyor. Bu nedenle oklu kirpiler müdürlüğümüzce tespit edilmiş uygun bir doğal ortama bırakıldı."

Oklu kirpiler, memelilerin arasında en uzun dikenlere sahip olanları.

Devamını Oku

Zeki insanların şaşırtıcı 10 kişilik özelliği

15 Ocak 2017

Dağınıklar, endişeleri yüksek ama komikler, mütevazılar, kedileri seviyorlar, çoğu solak... Yapılan araştırmalar zekilerin özelliklerini böyle tanımlıyor.

Çok zeki insanlar, sosyal hayatta bize garip gelen davranışlar sergileyebilir. Bunun nedeni dünyayı bizden farklı şekilde algılamaları. Bilim adamları zeki insanların ortak özellikleri arasında; pek çok şeye geç kalmak, düzensizlik gibi özellikler bulunduğunu söylüyor. İşte zekilerin 10 özelliği.

1- Sol el marifeti

Solak olanlar matematikte diğer insanlara göre daha başarılı. Yapılan bir araştırma kullanılan el ile aritmetik problemleri çözme becerisi arasında belirgin bir bağ bulundu. Çalışma Liverpool ve Milano Üniversitesi psikologları tarafından yapıldı.

2- Dağınıklıkta odaklanma

Düzenli masada çalışmak verimli olunacağı anlamına gelmez. Groningen Üniversitesi'nin bir çalışması dağınık olan bir masanın insanları daha net düşünmeye ittiğini söylüyor. Bilim adamları,‘Sanılanın aksine görsel ve zihinsel dağınıklık, insanı net bir şekilde odaklanma ve düşünmeye zorlar’ diyor.

3- Küfürü seviyorlar

2014'te yapılan araştırmalar, çok küfür edenlerin etmeyenlere göre daha fazla kelime haznesi olduğunu ortaya çıkardı. Bu araştırmayla küfür etmenin sözel akıcılığa pozitif katkı yaptığı kanıtlandı.. Massachusetts Kolej psikologları, sözlü akıcılık ile zeki olmanın pozitif yönde bağdaştığını ve kanıtladığını söyledi.

Devamını Oku

Katarakt yaşı 30’lara kadar geriledi

26 Kasım 2016

İstanbul Cerrahi Hastanesi'ni 1998'de açmış. Çok başarılı da oldu. Sonrasında idarecilik, yöneticilik kısmı yük haline gelince sattı. Gerçek işinin hastane idareciliği olmadığını biliyordu. Sinan Göker Göz Grup Başkanı, Operatör Doktor Sinan Göker, "İşletmecilik kolay bir şey değil Türkiye'de. İstediğim kaliteyi tutturabiliyordum, ama o zaman her şey bana aitti. Fakat başkalarıyla çalışmak o kadar kolay değildi. Mükemmelliyetçi biriyim, özellikle sağlık söz konusu ise. Dolayısıyla kendi istediğim kalitede tedaviyi uygulamak için, grup olarak buraya geldik. 5 doktorumuz var.

Siz Türkiye'ye göz tedavileri konusunda yenilikleri getiriyorsunuz. Son gelişmelerden söz edebilir miyiz?

Katarakt ameliyatlarındaki son gelişmeler önemli. O da şu: Katarakt ameliyatlarında cerrahi teknik olarak, 1990'da Fako'yu getirmiştim. Sonrasında lazer çıktı, onunla bir kısmını yaptık, Fako'yla devam ettik. En büyük değişiklik ise göz içine koyulan merceklerde oldu. Katarakt dediğimiz şey, gözümüzün içindeki kendi göz merceğimizin puslanması. İşte biz bu ameliyatlarda onu çıkarıp yerine yeni mercek takıyoruz. Bütün bu olay 10 dakikada bitiyor.

Göz kabul ediyor yani?

Evet kabul ediyor. Bebeklere bile uyguluyoruz. Ömrünün sonuna kadar o malzeme orada gidiyor. Merceğin numarası var tabii ki, hesaplanıyor ölçülüyor. Öyle takıyoruz ki, uzak gözlük kalkıyor. Yakın gözlük kullananların da gözlüklerine gerek kalmıyor. Yakın için, "Multifokal" göz içi mercekler de çıktı, yakını da gözlüksüz okumaya başladılar.

"Eskiden 60’tan sonra gelişen katarakt artık 40’larda oluyor."

Devamını Oku

Erkeklerin yalnızlığı salgın hastalık gibi

26 Kasım 2016

Erkeklerin kendilerini her zaman güçlü göstermeye çalışmaları onların hayatını ıssız bir çöle çeviriyor. Dertleşmeye dost bulamıyor ve depresyona giriyorlar.

Erkekler ağlamaz’, ‘Erkek gibi konuş’, ‘Erkek gibi güçlü’... Bütün bu yargılar aslında kadınlar kadar “insan” olan erkeklerin hayatını ıssız bir çöle çeviriyor. Dertleşmeye erkek arkadaş ve dost bulamayıp depresyona girdiklerinde bile bunu gösteremiyor, ağlamak istiyor ama başaramıyor ve kadınlara oranla daha çok yalnız, mutsuz hissedip intihar ediyorlar. Türkiye'de ölümle sonuçlanan intihar sayısı 2015 yılında 3 bin 211 kişi oldu. İntihar edenlerin yüzde 72,7’sini erkekler, yüzde 27,3’ünü ise kadınlar oluşturdu. Kadın ve erkeklerin intihar oranları arasındaki bu farklar diğer ülkelerde de benzerlik gösteriyor. Örneğin 2009 da İsviçre'de yüzde 15.7 erkek ve yüzde 6.5 kadın, Fransa'da yüzde 23.5 erkek, yüzde 7.5 kadın ve ABD'de ise yüzde 19.2 erkek ve yüzde 5 kadın intihar etti. Peki ama erkekler neden arkadaşsız ve dostsuz kalıyor?

Y kromozomunun dayanılmaz ağırlığı...

Psikoterapist CİSED Genel Başkanı Cem Keçe, "Depresyon erkeklerde çoğu zaman, kendilerini kötü ya da güvensiz hissetmelerine tepki olarak, kızgınlık ve öfke ile maskelenmiş bir şekilde açığa çıkar. Depresyon denilince erkeklerin dünyasında ilk akla gelen zayıflık olur ve erkekler bunu kendilerine yakıştıramaz. Toplumda da yaygın olan "Erkek ağlamaz, üzülmez" gibi dayatmalar erkeklerin depresyonu kabullenmesine ve bir psikoterapiste gitmesine engel olur. Yanlış bir şekilde sinirli ve gergin olmak toplumda güçlü bir erkek için kabul edilen davranışlar arasında ön sıralarda yer alır. Bu nedenle erkeklerde depresyon teşhisi koymak ve yardım almalarını sağlamak hiç de kolay olmaz. Çünkü erkekler Y kromozomunda bulunan bir genden dolayı kolay kolay yardım talep etmezler. Kötü hissettiklerinde evde aile fertleriyle, trafikte, iş yerinde arkadaşlarıyla kavga etmeye, tartışmaya başlarlar, içkiye ve uyuşturucuya yönelirler, yalnız kalmayı tercih ederler, riskli davranışlara girerler. Riskli spor yapmak, riskli araba kullanmak, evlilik dışı veya riskli ilişkilere girmek gibi davranışlar sergilerler. Bu tip depresyonu inkar etmeye yönelik savunmacı davranışlar ilerleyip kötü noktaya geldiğinde yardım almak için başvururlar.”

Tarihteki avcılar hala o ruhu yaşıyor

"Ben" merkezci olan, "ben"i seven, "ben"i öncelikli kılmayı arzulayan erkekler, doğaları gereği yalnız kalmayı sever ve zaman zaman yalnız kalmaya ihtiyaç duyar. Çünkü erkeklerde "yalnızlık" hissi tarih öncesi çağlarda tek başına avlanma zorunda kalan savaşçılara kadar uzanır. Hatta topluluk halinde yaşamın ve birlikte avlanma arzusunun yalnızlık duygusuyla başa çıkma ve bir kadın ile yaşamaya uyum sağlama ihtiyacı sonucu doğduğu söylenir. Albert Einstein’in “Tüm dünyada tanınmış bir insan olmak ve kendini bir o kadar yalnız hissetmek çok garip” sözü yalnızlık duygusunun koşullardan bağımsız ve evrensel olduğunun güzel bir örneği. Endüstrileşme ve sanal alemin hızla yaygınlaşmasıyla birlikte, yalnızlık neredeyse salgın bir hastalık gibi yayılmaya başladı, erkekler giderek daha da yalnızlaştı ve izole oldu, yalnızlık duygusuna diğer insanlardan kopma, mutsuzluk ve çaresizlik hisleri de eşlik etti. Zamanla depresyonun bir sonucu olan yalnızlık hissi süregenlik kazandığında yeni depresyoların nedeni de oldu. Orson Welles in dediği gibi “Yalnız doğarız, yalnız yaşarız ve yalnız ölürüz. Aşk ve arkadaşlık hissedince yalnız olmadığımızı düşünürüz..."

Devamını Oku