Okuduğu okuldan, giydiği kıyafetlere kadar en iyisini seçerek büyüttüğümüz çocuklarımız ne yazık ki günlük gıdalarını alırken o kadar şanslı değil. Genetiği ile oynanmış paketli ürünlerin çoğu onlar için büyük tehlike oluşturuyor. Diyetisyen Sinem Ece Çaparoğlu anlattı.
Modern şehir yaşamı, çalışan annelerin artması sonucu beslenme alışkanlıklarımız da değişti. Yemek konusunda seçici davranan, iştahsız çocuklarına ne yedireceğini şaşıran anne-babalar, bazen sağlıksız olduğunu bilse de hazır yiyeceklere ya da işlenmiş gıdalara yöneliyor. Okan Üniversitesi Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Dyt. Sinem Ece Çaparoğlu, “Çocuklukta alışılan GDO’lu besinler, aroma vericiler, lezzet katsın diye tüm paketli gıdalara ve fast food tarzı ürünlere ilave edilen çin tozlarına karşı oluşan bağımlılıktan vazgeçmek ve bu tür besinleri görmezden gelmek zor. Bu tarz yanlış beslenmeyle kazanılan kiloların geri verilmesi ve bozulan hormon sağlığının geri kazanılması pek mümkün değil. Tam da bu yüzden, çocuklarımızı fast food tarzı besinlere ve paketli gıdalara alıştırmamalı, beslenme alışkanlıklarını ev ortamında hazırlanıp tüketilen öğünlerle yetiştirmeliyiz” diyor.
Cipsler
Cisplerin çocuk beslenmesinde kesinlikleri yeri yoktur. Patates kızartmasındaki “akrilamid ” maddesi cisplerde de mevcut. Kanser, obezite, diyabet gibi birçok hastalığa neden olabiliyorlar.
Tatilde bir hafta şezlongta yatıp canım ne isterse yiyip içeceğim diyenlerdenseniz aman dikkat. Diyetisyen İpek Ağaca bu düşüncenin size 2-3 kilo olarak döneceğini belirterek, alınması gereken önlemleri anlattı.
Bütün bir yılın yorgunluğunu 1 haftada atmaya çalıştığımız şezlongumuzdan bazen hiç kalkmak istemiyoruz değil mi? Tatil için düşündüğümüz ‘Sabahtan akşama kadar şezlongta yatma’ hayalimizi gerçekleştirirken neler yiyoruz neler… Bazen farkına bile varmadığımız şekilde sağlıksız ve de fazla miktarlarda besin tüketebiliyoruz. Uzman Diyetisyen İpek Ağaca,“1 hafta boyunca “minimum hareket, maximum yeme” potansiyeli sergilediğimiz şezlonglarımızdan koca bir göbek ve yağlanmış bir kalça ile 2-3 kilo almış olarak dönebilirsiniz. Ancak küçük değişikliklerle Tatilden aynı keyfi alarak “şezlongta hafif beslenmek” mümkün” diyor. Diyetisyen İpek Ağaca tatilden kilo almadan dönmek isteyenlere şu tavsiyeleri sıralıyor.
Kitabınızı okurken yudumladığınız içeceğe dikkat!
Soğuk kahve seçimini iyi yap
Tercihinizi bol miktarda krema ve şeker / şurup içeren bir kahve yerine bol sütlü gerçek bir kahveden yana kullanın. Böylece ortalama 300-400 kalori kar edeceksiniz.
Kola yerine maden suyu
Şezlonglarda sıkça tercih edilen kolanın 1 kutusu ( 330ml) ortalama 150 kalori. Fazla miktarda şeker içeren bu gazlı içecek yerine soğuk ve limonlu bir maden suyu tercih ederseniz 150 kalori kar etmiş olursunuz. Gazlı bir içecek olması sebebiyle benzer bir keyif alacağınızdan emin olabilirsiniz. Üstelik çok daha sağlıklı! Sıcaklarda terle birlikte kaybettiğimiz mineralleri geri kazanmada maden suyu oldukça etkili…
Ayran’dan şaşma!
Kemiklerimizi destekleyen, kilo vermemize yardımcı olan, içimizi ferahlatan ayranın 1 su bardağı (200ml) 90 kkal enerji içeriyor. İçerisine bol buz ve fesleğen koyarak tükettiğinizde favori şezlong içeceğiniz olacak. Ayran yerine kefir de tercih edebilirsin; probiyotik bakteriler tatilde de seninle olsun..
Şezlongta meyve suyu yerine meyve tercih et!
1 küçük bardak meyve suyu (200ml) 150 kalori enerji içerir. Vitamin alımına destek olmadığı gibi bol kalori almamıza sebep olan meyve suyu yerine meyvenin kendisini tercih ederek 100 kalori kar etmeye ne dersiniz? Üstelik taze meyveden vitamin ve antioksidan alarak detoks etkisinden de faydalanmış olacaksınız.
Tercihinizi bol miktarda krema ve şeker / şurup içeren bir kahve yerine bol sütlü gerçek bir kahveden yana kullanın. Böylece ortalama 300-400 kalori kar edeceksiniz.
Özellikle yaz aylarında, serinletici özelliği ile keyif veren dondurma; süt, şeker ve salep içeriğiyle de süt içmeyen çocukların süt ihtiyacını karşılayabiliyor. Vücuda, kalsiyum ve mineral takviyesi sağlayan dondurmanın besin değerinden yararlanmak için doğal süt ve şekerle, gerçek meyvelerden üretilmesi gerekiyor.
Haftada 2-3 kez yiyebilirsiniz
Dondurma kararında yendiği sürece kilo aldırmıyor. Ancak çok yüksek miktarlarda tüketimi, diğer gıdalar gibi kiloyu artırıcı etki gösteriyor. Eğer dondurmanızın üstüne karamel veya çikolata sos, krema, fındık ya da fıstık parçacıkları eklettirirseniz, masum gözüken dondurmanız en az 75-100 kalori artıyor. Günlük hayatınızda egzersize yeterli önemi veriyor ve beslenmenize dikkat ediyorsanız, haftada 2-3 kez dondurma yemenizin bir sakıncası yok.
100 gramdan fazlası kilo aldırabilir
Dondurma, tamamen doğal içeriklerle hazırlandığında son derece sağlıklı bir ürün. Özellikle süt, yoğurt veya peynir tüketmeyen çocukların yeterli kalsiyum almasına katkıda bulunuyor. Bunun yanında fosfat, A,B ve D vitaminlerinin sağlanması açısından çok faydalı. Çocukların beslenmesinde güvenle kullanılabilir. Yüksek besin değerinin yanı sıra kalori oranı da fazladır ve günde 100 gramdan fazla tüketilmesi kilo alımına yol açabililir.
Kaslarınızı toparlar
Sıcak yaz günlerinde egzersiz sonrası dondurma tüketmek, kasların toparlanmasını kolaylaştırıyor. Meyve, yağlı tohumlar, hatta sebze ekleyerek karıştırıp tüketmeniz kaslarınız için çok iyi bir seçim.
Türkiye’de her yıl 3 bine yakın çocuk kanser hastalığına yakalanıyor, binlerce çocuk Ailevi Akdeniz Ateşi gibi kalıtsal hastalıklarla mücadele ediyor. Hem aileler hem de çocuklar için tedavisi çok yıpratıcı olan kanser, Akdeniz anemisi gibi 80’den fazla önemli hastalık kordon kanını saklanması ile de elde edilen kök hücre nakli ile yapılabiliyor. Kordon kanının saklanması konusunda aileler konusunda artık daha biliçli, doğumun sırasında bebek göbek bağından alınarak saklanan kordon kanı sayısı geçtiğimiz yıl önceki yıllara oranla iki kat artarak 6 bin 500’e yükselse de bu rakam yine de çok düşük.
Türkiye’nin ilk kordon kanı bankası olan ve Avrupa’nın en güçlü biyobankası FamiCord Group tarafından satın alınan Yaşam Bankası’nın Satış Pazarlama Müdürü Serdar Burku, kordon kanının saklanması konusunda farkındalık yaratmak için çalıştıklarını anlatıyor: “AB ülkelerinde kordon kanı saklama oranı yüzde 2 iken, Türkiye’de bu oran yüzde 0,5. Çocuk ve aile sağlığının korunması açısından kök hücre üretimi ve tedavilerinin ülkemizde gelişmesi önem taşıyor. Farkındalığı artırmak için verdiğimiz eğitimlerle anne adayları ile eşlerini alanında uzman doktorlarla, doğum koçu, hamile ve yoga eğitmenleriyle buluşturuyoruz. Kök hücre tedavisi yapan doktorlar aracılığıyla da kordon kanının saklanmasının önemini ailelere anlatıyoruz. Bu doğrultuda binlerce aileyi ve buna devam ediyoruz.”
Serdar Burku kordon kanı alınması ve saklanmasının sanıldığı kadar pahalı bir yöntem olmadığını belirterek merak edilen soruları ise şöyle cevaplıyor:
Kordon kanı nasıl alınıyor?
Öncelikle belirtmemiz gerekir ki doğum şeklinin normal veya sezaryen oluşunun kordon kanı alım sürecine herhangi bir etkisi yok. Kordon kanı doğumu yaptıran Kadın Doğum Hekimi ve ekibi tarafından doğum yapılan hastanede alınır. Kordon kanının alınmasında doğum yeri bir fark oluşturmaz. Biz sadece doğumdan önce ailelere ilettiğimiz özel içerikli bir kitin aile tarafından doğum sırasında hastaneye götürülmesini ve doğumun başladığını önce hekimlerine, sonra da ilgili sorumlumuza iletmelerini isteriz. Doğumdan hemen sonra bebek göbek bağından ayrılır ayrılmaz doğum ekibi tarafından kan alınıp kite yerleştirilir. Bölgede yer alan sorumlumuz kiti doğumdan sonra alıp 48 saat içerisinde güvenle laboratuvarımıza ulaştırır.
24 yıldır saklanan kordon kanı var
Nasıl ve ne kadar süre ile kullanılıyor?
Kordon kanı kök hücrelerinin eski yönetmeliklerde belirtilen 12-15 yıl sınırlamaları, günümüzde elde edilen bilimsel gerçeklerle ortadan kalktı. 2011 yılında yapılan bir araştırmada, 24 yıldır saklanan kordon kanı kök hücrelerinin hala yüzde 90’ın üzerinde canlılık gösterdiği kanıtlanmıştır. Bu veriye göre doğru koşullarda saklandığı sürece kordon kanı kök hücreleri ömür boyu saklanabilir. Yani ailelerimiz mevcut sistemde istedikleri süre kadar kordon kanı kök hücrelerini bankamızda saklayabilir.
Türkiye’yi lazerle göz tedavisiyle tanıştıran ve 27 yılda 100 binin üzerinde hastayı tedavi eden Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Sinan Göker, yeni yöntemlerle uzak ve yakın görme sorunu ile astigmatın aynı anda tedavi edilebildiğini söylüyor.
Göz kusurlarını gidermek için son dönemde kullanılan yeni yöntemler neler?
İnsanların en çok dikkat istedikleri şey yakın tedavileri. Çünkü yakın problemi akıllı telefonlarla birlikte insanları daha çok rahatsız eder hale geldi. İş yerinde tüm gün bilgisayara bakıyorlar. Yakın problemi olanlar sabah uyandığından gece yatana kadar rahatsızlık çekiyor. ve herkes bu sorundan kurtulmak istiyor.
Yakın görme sorunu 40 yaştan sonra oluşuyor değil mi?
Genelde 40 yaş sonrası... İnsan ömrü uzadığı için insanlar artık 50, 60 ve 70’li yaşlarda da çalışıyor. Eskiden insanlar emekli olunca kenara çekilirdi. Şimdi 80 yaşında kitap yazan hastalarım var. Yakını göremeyenler için uyguladığım iki teknik var. Birincisi lazer; daha çok 40-50 yaş arasındaki hastalara yapıyoruz. Çünkü 50 yaşından sonra katarakt başlangıcı gelişiyor. Katarakt artık 50’li yaşlara indi. Hastanın gözünde katarakt yoksa lazerle yapıyoruz. Çünkü lazer daha hafif bir ameliyat. Gözü kaybetme veya ciddi hasar görme riski yok.
Yakını görme sorunu 60’ında duruyor
Yoğun iş temposunda çoğu zaman atlanan öğle yemeklerinin birçok soruna davetine çıkardığını belirten için Beslenme ve Diyet Uzmanı Güzin Çaltı Yener, sağlıklı öğle yemeği mönüleri verdi.
Çalışanlar yoğun iş temposunda öğle yemeği için vakit bulamıyor ya da sağlıksız yiyeceklerle öğünü geçiştiriyor. Bu da stres, dikkat dağınıklığı, fiziksel aktivitenin azalması ve kilo sorunu olarak geri dönüyor. Kadıköy Florence Nightingale Hastanesi’nden Beslenme ve Diyet Uzmanı Güzin Çaltı Yener, “Öğle yemeği gün içindeki beslenme döngümüzün tam ortası olduğu için bir bakımdan da denge taşıdır. Dengeli bir öğle yemeği gün içindeki fiziksel ve zihinsel performansı artırır, kan şekerini dengeleyerek gün içindeki sinir stresimizi bir parça frenler, akşam yemeği öncesi aşırı acıkmaları ve yemekte yüksek kalori alımını engelleyerek, kilo kontrolüne de yardım eder” diyor.
Günlük olarak ihtiyaç duyulan kalori miktarının 4’te birini öğle yemeğinden almanın ideal olduğunu söyleyen Yener, öğle yemeği denince akla gelen salatalarla ilgili de şunları söylüyor: “Sağlıklı bir öğün denince akla hemen sebzeler ya da salatalar gelir. Ama sağlıklı bir öğün sadece bir kase salatayı içermez. Her besin öğesinin öğüne dengeli bir şekilde dağılması gerekmektedir. Kepekli tahılları içermesi ve kaliteli proteinlerin de eklenmesi gerekir.” İşte Güzin Çaltı Yener’in sağlıklı öğle yemeği önerileri.
Lahmacunun proteini yetersiz
Yetişkin çalışan bir birey için bu mönü günlük öğle yemeği enerji ihtiyacını karşılamak açısından düşük enerjili dahi sayılabilmekle birlikte kalorinin nereden geldiği de çok önemli. Lahmacun fast-food alternatifleri içinde nispeten daha sağlıklı bulduğumuz bir seçim. Ancak bir lahmacuna düşen protein yani et miktarı pişmiş 30 gramı aşmıyor. Bu miktar tek başına öğle yemeği için yetersiz kalacağından lahmacunun yanına mutlaka büyük bir bardak ayran ya da bir kase yoğurt ilave edilerek protein miktarı desteklenme. İkinci bir lahmacunla proteini arttırmaya çalışmak karbonhidrat alımına da aşırı artıracağından doğru olmayacaktır.
Sebzeyi proteinle dengeleyin
Öğle yemeğinde sebze ağırlıklı bir mönü oldukça sağlıklı bir tercih. Öğle yemeklerinde sebze yemeyi tüketmek akşam yemeğinde ise protein ağırlıklı et grubu yiyecekleri yemek özellikle yaz dönemi için metabolizmanın sıcaklar nedeniyle dinlenmesi açısından da iyi olacaktır. Sebze öğünlerimizi protein ile zenginleştirmek adına sebze tabaklarının yanına mutlaka ayran kefir cacık yoğurt gibi süt proteinli gıdalar ekleyerek sebzenin karbonhidrat içeriğinin kan şekerimizi yükseltme potansiyelini de dengelemiş oluruz. Proteinler önemlidir; çünkü enerjinin sürdürülmesinde, kan şekeri kontrolünün sağlanmasında ve tokluk hissinin artmasında önemli bir rol oynar.
Balıklı mönü enerjinizi karşılar
“Tatil çocuklarımızın hakkı... Tatili, okul zamanından ayırt etmek ve hakkını vermek için belirli kavramların ve algıların ayrıştırılması gerekir” diyen Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Oktay Aydın ebeveynlere şu tavsiyelerde bulunuyor.
Eğlenme haklarına saygı duyun
Okulda geçirilen sürenin odak noktası “öğrenme”dir. Tatil ise, öğrenme odaklı olmaktan çok “eğlenme odaklı” bir zaman dilimidir. Çocuklar, sürekli bir öğrenme sürecinden çıkıp kısa da olsa bir eğlenme sürecine girer. Bir anlamda zihin ve duygu olarak tazelenerek bir sonraki öğrenme sürecine hazırlanırlar. Bu nedenle, çocukların eğlenme hakkına saygı duymalı ve elimizden geldiğince desteklemeliyiz. Elbette, çocukların tatili sadece bir eğlenme olarak görmeleri doğru değildir. Öğrenme faaliyetlerine de sınırlı da olsa zaman ayırmaları beklenir.
Kendi tercihleri egolarını rahatlatır
Okul zamanı yapılan faaliyetler “zorunluluk” kapsamındadır. Öğrenci de öğretmen de bu zorunluluklara bağlı olarak hareket etmek durumundadır. Oysa tatil zorunlulukların değil, “tercihler”in belirleyici olduğu bir zaman dilimidir. Yapmak istediklerini planlayabilir ve özgürce bunu gerçekleştirebilirler. Tercih ettikleri faaliyetleri yaparak egolarını büyük ölçüde rahatlatabilirler. Çocuklar, belirli bir tatil planı yapsalar, çeşitli faaliyetlerle ilgili önceden kararlar verseler de, bunu değiştirebilirler; istedikleri faaliyetlerin süresini kendilerine göre ayarlayabilirler; öncelik ve sıralamaları istedikleri gibi yapabilirler. Anne-babaların, çocukların tatilde yapacakları faaliyetlerle ilgili planlamayı kendilerine göre yapmalarına izin vermeleri gerekir.
Kendini keşfetmesine izin verilmeli
Bireysel kimliğin en önemli göstergelerinden biri, kendi kararlarını özgürce verebilmek. Bu açıdan, zaman zaman çocuğun kendi hayatı ve yapmak istedikleri ile ilgili bireysel karar verme çabalarını desteklemek son derece önemli. Yaz tatili de bu açıdan iyi bir fırsat. Güne özgü planlamalar yapılırken, çocuğun yapmak istediklerini söylemesine fırsat verilmeli. Elbette çocuk bazı faaliyetleri bireysel olarak, bazı faaliyetleri ailesiyle, bazı faaliyetleri de arkadaşlarıyla yapmak isteyebilir. Bu noktada, çocuğun istekleri göz önünde bulundurulmalı. Anne-babaların, bu noktada çocuklarına soracakları en iyi sorulardan biri, “Bugün bizlerle mi, arkadaşlarınla mı yoksa kendi başına mı bir şeyler yapmak istersin?” sorusudur.
Türkiye’de 100 binden fazla çocuğa online eğitim veren Bilişim Garaj Akademisi’nin kurucusu Prof. Dr. Selçuk Özdemir, “Kodlama yeni çağın İngilizcesi, her çocuk öğrenmeli” diyor.
Bilişim Garaj Akademisi (BGA) 5-16 yaş arası gençlere bilgisayar kodlama, üç boyutlu tasarım, elektronik/robotik geliştirme gibi alanlarda “bilişimle üretim” farkındalığı, bilgisi ve becerisi kazandıran online bir eğitim platformu. Türkiye’de 60 farklı ilde 250 okulda 100 bin öğrencinin aktif olarak kullandığı platformun kurucusu Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selçuk Özdemir, çocukların 5 yaşından itibaren kodlama ile tanışması gerektiğini söylüyor.
Ebeveynler ve eğitimciler Elon Musk’ın ve Steve Jobs’un hayatını okusun