Canımız boşuna çikolata istemiyor!

12 Ağustos 2017

Canımız meğer durup dururken çikolata ya da cips çekmiyormuş. Hepsinin bir nedeni varmış. Yeni araştırmaya göre bu ‘aşermeler’ vücuttaki bazı eksiklikler yüzünden. Üstelik güzel bir haber daha... Tüm bunların çaresi de var.

İster pizza olsun ister hamur işi… Çoğumuza durup dururken kontrolsüzce bir yiyeceği yeme isteği gelmiştir. Uzmanlara göre bu aşermeler vücudumuzdan bize önemli bir mesaj. Vitamin eksikliği, uykusuzluk hatta depresyon...Hepsi aslında bu sayede önceden belirlenebilir. Peki, hangi yiyeceğin krizine girdiğimizde vücudumuz bize ne demeye çalışıyor? İşte yanıtı…
Çikolata:
Magnezyum eksikliği
Tadına doyamadığımız çikolata çok zengin bir magnezyum deposu. Canı çikolata çeken herkesin magnezyum eksikliği var denmez tabii. Ama birçok kişide bu, bir etken olabilir. Zira son araştırmalara göre Türkiye’de magnezyum eksikliği olanların oranı yüzde 70-75’i buluyor. Bu mineral hem güçlü kemiklere sahip olmak için hem de kalp sağlığımız için önem taşıyor. Tansiyonu ve şekeri dengeliyor. Eğer vücudumuzda magnezyum eksikliği olursa bu vücudun düzgün çalışmasına engel oluyor. Bu da migren, anksiyete, uykusuzluk, çarpıntı ve konsantrasyon kaybı yaratıyor. Yani bir dahaki sefere canınız çok çikolata çekerse, kendinizi magnezyum zengini gıdalarla bir kandırmaya çalışın. Kuruyemişler (özellikle kabak ve ay çekirdeği), koyu yeşil yapraklı sebzeler ya da baklagiller magnezyum deposudur. Canınız ille çikolata istiyorsa da magnezyumu bol olan bitteri tercih edebilirsiniz.
Abur cubur: Yeterli uyku almıyorsunuz ABD’nin ünlü Berkeley Üniversitesi’nin son araştırması uyku ve abur cubur arasındaki doğrudan bağlantıyı ortaya koydu. Buna göre düzgün uyuyanlar daha sağlıklı yemekler tercih ediyor. Uzmanlara göre bunun nedeni beyinde olan değişimler. Uykusuzluk çekenlerin sorun çözme gibi yüksek beyin fonksiyonları diğerlerine göre daha az çalışıyor. Arzular ve motivasyonlar ise güçleniyor. Tuzlu ve yağlı yiyeceklerin bu yüzden tercih edildiği düşünülüyor. Yani uykunuzu düzenlemeniz sağlıksız abur cuburlardan uzaklaşmanızı sağlayabilir. Peki, bunun için ne yapmak lazım? Uzmanlar iyi bir uyku için ‘ekranlardan’ uzak durmanın önemine dikkat çekiyor. Kaliteli bir uykuya dalmadan 1 saat önce telefondan, televizyona her türlü ekrandan uzaklaşmak gerekiyor. Beyaz ekmek, makarna: Moralinizi düzeltmeniz gerek Canınız patates, makarna, ekmek gibi karbonhidratlar çekiyorsa vücudunuz triptofan denen bir amino aside ‘muhtaç’ demektir. Bu asit mutluluk hormonu olarak adlandırılan seratoninin yapımında kullanılıyor. Yani sizin aslında daha derine inip mutluluğunuzu gözden geçirmeniz gerek. Seratoninizi artıracak spor gibi aktivitelere yönelebilirsiniz. Triptofanın alternatifleri ise tavuk, hindi, yumurta, muz ve ceviz. Tuzlu yiyecekler: Çok streslisiniz Tuzlu fıstık ya da cips gibi tuzu bol yiyecekler yeme arzusunun da nedeni belli. Bu, stres böbrek üstü bezlerinizin doğru çalışmasına engel oluyor demek. Bu bezler kortizol adı verilen vücudun stres hormonunu salgılamakla sorumlu. Aynı zamanda da vücuttaki minerallerin seviyeleri dengeliyorlar. Aslında birçok yiyecekten fazlasıyla tuz alıyoruz. Ama eğer çok stresli bir dönem geçiriyorsak, bu durum ne yazık ki böbrek üstü bezlerimizin yorulmasına ve doğru dürüst çalışamamasına neden olabilir. Et: Demir eksikliği Şöyle bir mangal yaksak da et pişirip yesek hayalleri kuruyor, kokular burnunuzda tütüyorsa dikkat. Vücudunuzun daha fazla demire ihtiyacı olabilir. Demir vücutta oksijenin taşınmasını sağlıyor. Haliyle olmaması bizi daha yorgun yapıyor. Alıp başını giden fiyatlar yüzünden artık çok daha az et tüketiyoruz. Türkiye’de kişi başı et tüketimi yıllık 14 kilogram. Gelişmiş ülkelerde bu rakam 25-35 kilogram arasında. Demir eksikliği de aldı başını gidiyor. Et yiyemiyorsanız çaresi var. Fasülye, mercimek, kuru meyveler ya da tam tahıllı ekmekle kendinizi avutabilirsiniz.
Kahve: Susuz kaldınız ya da moraliniz bozuk Litrelerce kahve içip de bir türlü ayılamıyorsanız, bilinçaltınızda moralinizi düzeltmeye çalışıyor olabilirsiniz. Araştırmalara göre mutsuz hissedenler çareyi böyle hızlı ‘çarelerde’ arıyor. Fakat kafein gibi metabolizmamızı hızlı yükselten uyarıcı maddelerin kandaki oranı geldiği kadar hızla yok oluyor. Yani sonrasında kendinizi daha kötü hissetmeniz olası. Canınız kahve istediğinde aslında sadece susuz kalmış olabilirsiniz. Bu yüzden önce su tüketerek bu arzunuzu geçiştirmeye çalışın. Su: Tanı konulmamış diyabete dikkat Çok sık susama ve idrara çıkma aslında vücudunuz size insülin seviyenizde bir sorun olduğu yönünde bir mesajı olabilir. Tabii ki de gün 1-2 litre su içmek çok normal bir şey. Ne kadar su içerseniz için ağzınızın içinde hissettiğiniz kuruluk gitmiyorsa dikkat. Tip-2 diyabet sorununuz olabilir. Doktora görünmelisiniz.

Devamını Oku

Yapay zeka elbise dolabına girecek

5 Ağustos 2017

Yapay zekalı varlıklar kendi aralarında bir dil yarattı ve ortalık karıştı. Kısa sürede haberin doğru olmadığı ortaya çıktı ancak o korku bir kez içimize yerleşti. Gelin 2055’e kadar bilim dünyasında bizi neler bekliyor bakalım.

Geçen hafta gündem Facebook cephesinden gelen bir haberdi. İnsanların sorularına cevap vermek için üzerinde çalışılan yapay zekaların kendi dilini geliştirdiği ve bizim anlamadığımız bir şekilde aralarında konuşmaya başladığı haberi basına yansıdı. Bir anda bilimkurgu filmleri gerçek oluyor sanıldı. Birçoğumuzu “Yapay zeka dünyayı ele geçirecek” telaşı sardı. Neticede ünlü fizikçi Stephen Hawking ve Elon Musk uzun süredir bu konuda insanoğlunu uyarıyordu. Neyse ki çok geçmeden gerçek ortaya çıktı. Olay basının yanlış anlamasından ibaretti. Ancak birçok kişi paranoyak olmakta haklı.

Birçoğumuzu “Yapay zeka dünyayı ele geçirecek” telaşı sardı.

Geçen aylardaki küresel siber saldırıda buzdolaplarımızın bile ele geçirildiği söyleniyor. Aklımızın ermediği bu olaylar da haliyle hepimizi korkutuyor. Öyle ki ABD’li ünlü anket şirketi PEW’un geçen hafta yayınladığı küresel tehdit araştırmasına göre dünyada IŞİD ve küresel ısınmadan sonra en çok korkulan 3. konu siber saldırılar oldu bile. Şimdilik yapay zekanın ya da hacklenen bir televizyonun dünyayı ele geçirmesi uzak olsa da, teknoloji baş döndürücü bir hızla gelişiyor. Popüler bilim dergisi Scientific American ve ABD Ulusal Bilimler Akademisi’nin verilerinden derlenen analizlere göre çok kısa süre içinde büyük değişimler yaşanacak. İşte yıl yıl hayatımızda neler olacak kısa bir özeti...

2019: Gözle kontrol edilen teknoloji

Parmak iziyle güvenlik uygulamalarına çok alıştık. Şimdi göz hatta mimiklerimizin dönemi başlıyor. Makineleri bile mimiklerimizle ya da göz hareketlerimizle kontrol edebileceğiz.

2024: Tıpta ‘içten’ tedavi dönemi
Sadece 7 yıl içinde tıpta büyük bir devrim kapıda. Yutulabilir ve sindirilebilir nano-robotlar geliyor. Bu sayede yaralanmalarda, bu robotlar yutulacak. Ardından da bu robotçuklar içeriden vücudu tamir edecek. Böylece en zor ve tehlikeli ameliyatlar bile çok daha kolay bir hal alacak.
2026: Dolapta akıllı kıyafetlere yer açın Şimdiden konuşmaya başladı. Ancak bundan 9-10 yıl sonra hepimiz ‘akıllı’ kıyafetler giyiyor olacağız. Nano-gözenekli kumaşlardan yapılmış olacak bu kıyafetler. İstendiğinde renk hatta şekil bile değiştirebilecekler. Yazın serin, kışın sıcak tutacaklar. 2029: Çevreyi karbondioksit kurtaracak Karbondioksit, bizler için de çok önemli bir görev üstlenmek üzere. 2029’da elektrokimyasal hücreler karbondioksiti elektriğe dönüştürece ve hem enerji hem de çevre kirliliği sorunu ortadan kalkacak. 2032: Hastalıklara umut ‘ışığı’ Bir süredir beyin hücrelerini ışık ile kontrol etmeye yarayan yeni bir bilim alanından yani optogenetikten bahsediyoruz. Yaklaşık 20 yıllık araştırmanın ardından bu dal 2032’ye gelindiğinde hayli gelişmiş olacak. Parkinson’dan Alzheimer’a, şizofreniden otizme birçok nörolojik hastalık da bu sayede tedavi edilecek. 2034: Hacklenmeyen internet geliyor Siber saldırı tehdidi arttıkça bunu engellemek için çalışmalar da hız kazanacak. 2034 yılına gelindiğinde kuantum anahtar dağılımı (QKD) geliştirilmiş olacak. Bu kompleks ağ hacklenemeyen, güvenli internet sağlayacak. 2034: Hacklenmeyen internet geliyor Siber saldırı tehdidi arttıkça bunu engellemek için çalışmalar da hız kazanacak. 2034 yılına gelindiğinde kuantum anahtar dağılımı (QKD) geliştirilmiş olacak. Bu kompleks ağ hacklenemeyen, güvenli internet sağlayacak. 2037: Her eve 3D yazıcı geliyor 20 yıl içinde 3 boyutlu yazıcılar evlerin vazgeçilmezi haline gelecek. Artık alışveriş için dışarı çıkıp mağaza mağaza gezmeyeceğiz. Her şeyi makul fiyatlara alınan bu yazıcılardan çıkaracağız. Elektronik eşyalar, mobilya, yemek hatta ilaçları bile internetten satın alıp, tek tuşla evimizde ‘yarata-bileceğiz’. 2039: Tasarım bebekler yasallaşacak Geçen haftanın en önemli haberlerinden biri de ABD’li bilim insanlarının bir embriyonun genleriyle oynamasıydı. Embriyoda ileride kalp hastalığını tetikleyebilecek bir gen onarıldı. Birçok kalıtsal hastalığın, henüz anne karnındayken önüne geçilebileceği için haber büyük yankı uyandırdı. Ancak bir yandan da bebeklerin saç, göz rengi de değiştirilebilecek mi diye, etik tartışması başladı. Şimdilik bu fikir bize uzak gelse de uzmanlara göre 2039’da tasarım bebekler yapmak parlamentolarda yavaş yavaş yasallaşmaya başlayacak. Böylece yasal denemeler de başlayacak. 2041: Evcil hayvanlar da hologram oluyor Bizi karşılıksız seven ve çoğu zaman stresimizi alan evcil hayvanlar da teknolojiyle farklı bir ‘boyut’ kazanıyor. Gerçeğinin yerini tutar mı tartışılır... Fakat 2041’e kadar evdeki dostlarımız da yapay zekalı hologramlara dönüşecekler. Her ne kadar sanal olsalar da duyguları olacak ve bize yanıt verebilecekler. 2049: Gezegen tekrar soğutulacak Küresel ısınma dünyayı fazlasıyla tehdit ediyor. Mevsimler kafayı yemiş durumda. Eğer dünya mahvolmaz da dayanabilirse 2049’da iklim değişikliğine çare bulunacak. Özellikle ABD’nin ünlü Harvard Üniversitesi uzun süredir bu konu üzerinde çalışıyor. Kireç taşının bir unsuru olan kalsit aerosolüyle deneyler şimdiden olumlu sonuç veriyor. Bu sayede gezegenin soğuması sağlanacak ve ozon tabakasındaki hasar tamir edilecek. 2055: Yüzen şehir devletler geliyor Geleceğin şehirleri bilimkurgu filmlerindeki gibi havada değil, su altında ya da suyun üzerinde olacak. Bu sayede denizlerde bol bol bulunan hidrojen izotopu “döteryum” enerji üretimi için rahat rahat kullanılabilecek. Çok zengin şehir devletler kurulacak.

Devamını Oku

Sade bir hayat arayanlar arttı

30 Temmuz 2017

Kimi evini, arabasını satıp bir köye yerleşiyor, kimi tüketimini en az seviyeye indirip huzur arıyor. Artık trend, sade yaşam...

Bizde birçok yerde alışveriş merkezi üzerine alışveriş merkezi açıladursun dünyada trend tersine döndü. Artık makbul olan daha az harcamak, daha basit hayatlar yaşamak. Ünlü ABD’li filozof Henry David Thoreau’nun söylediği gibi: “İnsan vazgeçebildiği eşya oranında zengindir.”

Birçok kişinin gelecekle ilgili hayali güzel bir ev, araba hatta belki bir tekne almak üzerine kurulu. İyi bir yaşamı böyle tanımlıyoruz. Ancak son dönemde tersine bir akım da var. Lüks hayatını bırakıp sade bir yaşam sürmeye başlayanların sayısı giderek artıyor. Kimi evini, arabasını satıp bir köye yerleşiyor, kimi tüketimini en az seviyeye indirip huzur arıyor.

Kaostan huzura kaçış arttı

Aslında Türkiye’de de özellikle orta kesim arasında bu trend hızla yayılıyor. Geçen aylarda Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı veriler tesadüf değil. Buna göre beyaz yakalılar hızla İstanbul’u terk edip İzmir gibi çok daha huzurlu kentlere göç ediyor. Öyle ki geçen yıl 4.8 milyon nüfuslu İzmir’e 123 bin kişi gelmiş. Bunların yüzde 14’ü yani 17 bin 124’ü İstanbul’dan göç edenlermiş. Yani anlayacağınız maddi olarak belli tatmini yaşayanlar artık mutluluk için farklı arayışlar içindeler. Bunun için de kalabalık ve kaos içinde olan metropollerden uzaklaşıp, doğa içinde daha huzurlu hayatlar peşine düşüyorlar.

Daha az teknolojiyle yaşam mümkün

Ancak huzur için ille de kimsenin olmadığı bir ormanın ortasına taşınmanız gerekmiyor. Modern hayatın içinde de yapabilecekleriniz var. Teknolojiden bir nebze de uzaklaşmak bunların başında geliyor. Günümüzde cep telefonsuz yaşanmaz kabul. Ama o telefon ille de son model olmak zorunda değil. Arama yapıp, mesaj atabilen eski bir telefon da pekala işinizi görebilir. Böylece her an e-postalarınızı ya da sosyal medyadan gelen bildirimleri takip etmek zorunda kalmazsınız. Benzeri televizyon için de geçerli. Birçoğumuz çoğunu izlemediğimiz 500 küsur kanal için ayda 100 lirayı gözden çıkarıyoruz. Halbuki ücretsiz izleyebileceğiniz TV kanallarını tercih edebilirsiniz. Bir de online dizi ve film izlenen bir TV platformuna üye oldunuz mu tamamdır.

Harcamaları kısarak hayatı kolaylaştırın

Devamını Oku

Başarılı olmak için yeni şart: Dinlenmek

22 Temmuz 2017

Bilim kanıtladı. Beyin en iyi mola verdiğimizde çalışıyor. Yani izin istemek için bir neden daha var.

Hayatta başarılı olmak için çok çalışmak şart derler. Ona şüphe yok. Konsantre olup emek vermek gerekiyor. Ama bu madalyonun sadece bir yüzü. Diğer yüzünde işi biraz kolaylaştıracak tüyolara ihtiyacımız var. Çok şükür bilim insanları bizim için araştırıp duruyor. Üstelik son bulgular epey işimize yarayacak cinsten. Buna göre beyne fazla yükleme yapıp devreleri yakmaktansa, başarılı olmak için bol bol dinlenmek yani mola vermek gerekiyor.

En yaratıcı fikirler molalarda çıkıyor

York ve California Santa Barbara Üniversiteleri’nin konuyla ilgili araştırmaları net. Buna göre çalışma masalarımızın başında büyük uğraş sarf etsek de, en yaratıcı fikirlerin yüzde 40’ı dinlenirken bulunuyor. Yorucu bir çalışmanın ardından girdiğimiz sıcak duşta, öylesine karalama yaparken ya da çocuğunuzla oyun oynarken olabilir... Kural basit: İyi fikirler beyninizi bir süre zorladıktan sonra ondan vazgeçip, başka şeylerle meşgul olduğu sırada geliyor.

Başarının sırrı zorlama ve dinlenme döngüsü

Sadece anlık üretilmesi gereken fikirler için değil... Başarımızı artırmak için de prensip aynı. Bir nevi medcezir gibi hayal edebilirsiniz. Bir süre kendinizi zorlayıp, yormak ardından tekrar toparlanmak için bir süre dinlenmek gerekiyor. İster bir enstrüman çalmayı öğrenmek olsun, ister maraton koşmak... Uzmanlara göre bu medcezir döngüsünü sürekli tekrarlayarak çalışırsanız, başarıya ulaşma hızınız da başarı oranınız da artacak. Yani anlayacağınız yoğun çalıştığınız dönemlerin ardından bir süre mola verip tatil yapmak, vücudun başarılı olmak için bir ihtiyacı. Üstelik işverenlere müjde! Çalışanlarınız en önemli ve faydalı fikirleri de bu tatiller sırasında bulacak olabilir.

Başarı aslında kas yapmak gibi

Başarı aslında spora gidip de kas yapma prensibiyle aynı. Mesela kol kaslarınızı geliştirmeye çalıştığınızı hayal edin. Çok ağır bir yük kaldırmaya çalışırsanız, büyük ihtimalle ya kaslarınızı zedelersiniz ya da dayanamayıp henüz ilk denemede vazgeçmek zorunda kalırsınız. Ağırlık çok hafifse de kaslarınızın gelişmesine hiçbir faydası olmaz. İşe yaraması için size uygun olan, kaldırabileceğiniz ağırlığı bulmanız, her gün o ağırlığın biraz üzerine çıkarak denemeler yapmanız gerekir. Ancak çalışmalar arasında hiç mola vermeden, üst üste her gün spor salonuna giderseniz de güçlenmek yerine kendinizi sakatlarsınız.

Devamını Oku

‘Sıradan’a isyanın yeni sembolü: Çoraplarda devrim zamanı

16 Temmuz 2017

Geçen yıl erkeklerde kısa paça modası bir geldi pir geldi. Sınırı kaçırıp, paçayı fazla kıvıranlar göz yordu. Ama bu yıl trend değişiyor. Kıllı bacaklar yerine renkli çoraplar geliyor!

Modacılara göre dikkat çekmek için artık farklı yöntemler peşindeyiz. Eskiden en önemli aksesuarlarımızdan biri güneş gözlükleriydi. Ancak son dönemde çoraplar gözlüklerin yerini aldı. Hatta kadının mücevheri neyse erkeklerin çorabı da o diyen bile var... Çorap satışları 2.8 milyar dolarlık bir pazar haline geldi. Şortların altına logolu uzun çoraplar, takım elbiselerin altına ise rengarenk, desenli çoraplar tercih ediliyor. Çorap piyasası birçok kişi tarafından kahve pazarına benzetiliyor. 30 yıl önce kahve siparişi verdiğimizde kimse kahve çekirdeklerinin nereden geldiğiyle ya da kahvenin nasıl demlendiğiyle ilgilenmezdi.

Ancak kahve zincirlerinin artmasıyla 1-2 lira verdiğimiz kahveler yerine 10 lira verdiğimiz ama özel çekirdekli kahveleri ‘tercih’ etmeye başladık. Şimdi ise 3. nesil kahve zincirlerinin açılmasıyla harcadığımız rakamlar daha da arttı. Çoraplar için de aynı... Bir çift çoraba 40-50 lira harcamayı normal görenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Örneğin logolu çoraplarıyla bilinen ABD’li Bombas 2014’te kurulduğunda 1.8 milyon dolar gelir elde ederken, rakamın bu yıl 50 milyon dolara ulaşması bekleniyor.

Sınırların dışına çıkanı güçlü görüyoruz

Artık birçok kişi çorabı statü sembolü olarak da görüyor. Eskiden zaten sadece zenginlerin giyebildiği bir aksesuardı çoraplar. Bugün olay yine benzer bir noktaya dönüyor. Daha süslü, daha renkli çorap daha çok varlıkla eşdeğer gösteriliyor. Bunu destekleyen araştırmalar bile var. ABD’nin ünlü Harvard Üniversitesi’nin araştırmasına göre geleneğin dışında davranan ve kurallara uymayan kişileri daha güçlü ve başarılı görme eğilimimiz var. İşte bu nedenle de takım elbisenin altına renkli çorap giyecek kadar özgüvenli biriyle ilgili algımız otomatik olarak daha olumlu oluyor. Yani anlayacağınız siyah takımın altına siyah çorap giyilen günler geride kaldı. Şimdi desenli ve rengarenk çorapların zamanı.

Devamını Oku

Hoşgeldin Hannibal

8 Temmuz 2017

Real Madrid’in yıldızı Pepe artık resmen Beşiktaş’ta. İşte geçen hafta çok konuşulan oyuncunun bilinmeyen yüzü.

Beşiktaş geçen hafta ünlü stoper Pepe’yi renklerine bağlayarak bu sezonun en çok konuşulan transferini yaptı. Karar verme sürecinde en çok taraftarlardan etkilendiğini söyleyen yıldız daha ilk günden büyük ilgi gördü. 1983 doğumlu futbolcunun gerçek adı Képler Laveran Lima Ferreira. Babası iki ünlü bilim insanının isimlerini birleştirerek vermiş bu adı. Alman matematikçi Kepler ve Nobel ödüllü Fransız doktor Laveran... Ancak telafuz zor olunca henüz küçük bir çocukken Pepe ismini takmış. İlk koçu da bu adla hitap etmeyi sürdürünce zamanla yeşil sahalardaki takma ismi olmuş. Aslen Brezilyalı. Ancak 18 yaşında gittiği Portekiz’den aldığı vatandaşlığa büyük önem veriyor. Hatta Brezilya’dan da çağrı olmasına rağmen yıllardır Portekiz Milli Takımı’nda forma giyiyor.

Balık sattı ilk formasını aldı
Birçok kişi için tuhaf olabilir. Ama belki de Brezilya’da geçirdiği zorlu günler onu bu kararı almaya itmiş. Çocukluğuyla ilgili bilinen çok az şey var. Ancak anlatılanlara göre parasızlık nedeniyle büyük sıkıntılar yaşamış. Öyle ki kendine bir akvaryum satın alıp balık yetiştip satarak aile bütçesine katkıda bulunmaya çalışmış. Hayranı olduğu Real Madrid’e ait ilk formasını da bu sayede almış. En güzel balıklarını bu forma için sattığını söylüyor. 2002’de Portekiz’in Marítimo takımından aldığı transfer teklifi ise hayatını değiştirmiş. Tüm ailesiyle birlikte oraya göç etmiş. Verdiği röportajlarda, bu vefa borcunu ödemek için Brezilya değil Portekiz forması giydiğini söylüyor. Şimdi ise 2 yıl için imza attığı Beşiktaş’tan 10 milyon Euro alıyor. Hatta hakkında vergi kaçırıyor iddiaları bile var. Geçen yıl sosyal medyadan makbuzlarını yayınlayarak iddiaları reddetse de tartışmalar sürüyor.
Öfke kontrolü için tedavi oldu
İmajını değiştirmesi artık zor olsa da Pepe kendini geliştirmek için yoğun çaba sarf etti. 2009’daki olaydan sonra öfke kontrolü için profesyonel destek bile aldı. Yerde iki kez tekmelediği Getafe’den de ailesinden de ayrı ayrı özür diledi. O dönemi hâlâ hayatın en kötü günleri olarak niteliyor. Futbol hayatını sonlandırmayı bile düşündüğünü söylüyor. Ancak o günden bu yana büyük değişim gösterdi. Nitekim 2011’den beri hiç kırmızı kart görmedi. Sarı kart sayısı da 4 sezondur çift haneli rakamlara çıkmadı.
Eşi sosyal medyada sohbette
Sahalarda agresif olsa da hayali sakin bir hayat. En büyük isteği emekli olup karavanla dünya turuna çıkmak. Özel hayatında da hayli mutlu. 2007 yılından bu yana Portekizli Ana Sofia Moreira ile birlikte. Çiftin 2 kızı var. 1987 doğumlu Ana Sofia, Pepe ile Porto’da oynadığı sırada tanışmış. O sırada tıp öğrencisiymiş. Bir süre sonra Pepe Real Madrid’e transfer olduğunda Ana Sofia da her şeyi geride bırakıp onunla birlikte Madrid’e gitmiş. Okulunu da orada bitirmiş. Ana Sofia sosyal medyada çok aktif. Sık sık taraftarlarla da sohbet ediyor. Pepe’yi koruyan açıklamalar yapıyor. Pepe ise eşini şaşırtmayı çok sevdiğini, onu mutlu etmek için bol bol yemek yaptığını söylüyor. Pepe, gelir gelmez Beşiktaş TV’ye verdiği röportajda spikerin isteği üzerine, onun söylediklerini tekrarladı. “Alemin gözü yaşlı Pepe artık Beşiktaşlı” dedi. Bakalım Beşiktaş taraftarlarının yüzünü nasıl güldürecek... Agresfliği yüzünden Hannibal diyorlar Pepe kendini özel hayatında çok sakin, sürekli gülümseyen ve şükreden bir insan olarak tanımlıyor. Ancak maçlarda onu bu şekilde görmek zor. Yeşil sahaların gördüğü en agresif futbolculardan biri Pepe. O ise adının çıktığı, bedelini de fazlasıyla ödediği görüşünde. Ama nasıl çıkmasın ki... 2009 yılında Getafe maçında Casquero’ya yaptığı ve 10 maç ceza aldığı faul hâlâ milyonların hafızasında. 2012’de El Clasico’da Barcelona’nın yıldızı Messi’nin eline bilerek basması da... Katalan basınının ona taktığı isim dikkat çekici. Pepe’yi Thomas Harris’in kitaplarındaki yamyam seri katil karakter Hannibal olarak anıyorlar. Bu konuda Real Madrid basınla davalık bile oldu. Ancak kaybettiler.

Devamını Oku

Modern çağın antidepresanı: Mindfulness

2 Temmuz 2017

Kimi tatile gidemedi, kimi tatilden döndü ve ‘hayata’ adapte olamıyor. O zaman yeni bir meditasyon yöntemiyle tanışalım.

Mindfulness kelimesinin tam Türkçe bir karşılığı yok. Farkındalık diye çevriliyor. Aslında tam çevirisi dikkatli olmak. Yani o anda bilincinizin kontrolünde olmak. Belirli bir anda iç ve dış dünyanızda neler olup bitiyor ona odaklanıp, kafanızı meşgul eden düşüncelerden uzaklaşmayı hedefliyor. Nasıl olacak bu iş demeyin. Yıllardır yapılan araştırmalara göre beyin bunu gerçekten de zamanla öğrenebiliyor. Ancak bol bol egzersiz yapmanız gerekiyor.

Düşünceleri kovup, o âna odaklanın

Aslında temeli Budist öğretilere dayanıyor. Batıyı bu yöntemle tanıştıran ise ABD’li Profesör Jon Kabat-Zinn. Amaç kimseyi, özellikle de kendinizi yargılamadan sadece âna odaklanmak. Beynimiz çoğu zaman bambaşka şeylerle dolu oluyor. Pişmanlıklar, bir ay önceki bir kavgada verebileceğimiz en ideal cevap, kredi kartı borcumuzun ay sonunda ne kadar geleceği bunlara sadece birkaç örnek. Hâlbuki bunları düşünürken o ânda etrafımızda olan biteni kaçırıyoruz. ‘Mindfulness’ta amaç bizi âna döndürmek. Duvarların rengine, masanın üzerinde ne olduğuna, yanımızdakinin saç modeline yoğunlaşmak. Başka da bir şey düşünmemek... Mesela nasıl nefes alıp verdiğinize, karnınızın nasıl şişip indiğine de odaklanabilirsiniz, yürüyüşe çıktığınızda ağaçlara, yapraklara, uçan kuşlara, duruşunuza, kollarınızın, bacaklarınızın nasıl hareket ettiğine de... Önemli olan beyninize başka düşüncelerin gelmesini engelleyebilmeniz. İlk başta birkaç dakika bile bunu yapabilseniz yeter. Emin olun zamanla bunda başarılı olduğunuz süre de artacak.

2 ayda beynin yapısını değiştiriyor

Günlük davranışlarımız beyinde değişiklik yaratabiliyor. Yaşımız kaç olursa olsun yeni bir dil öğrenebiliyorsak, aynı mekanizmaları kullanarak beynimize mutlu olmayı da öğretebiliriz. Harvard Üniversitesi’nden Sara Lazar bu konuyla ilgili bir araştırma yapmış. Daha önce hiç meditasyon yapmamış kişilere 8 hafta mindfulness çalıştırdıktan sonra beyinlerinde değişim olduğunu ortaya koymuş. Araştırmada, bir tehdit karşısında beynin karşı koy ya da savaş tepkisini harekete geçiren, kaygı ve stresin temel kaynağı ‘amigdala’ bölgesinin küçüldüğü gözlemlenmiş. Yani dış etkenler aynı kalsa da, insanların bu çalışmaları yaparak stresi daha normal karşıladıkları bilimle de kanıtlanmış.

Aplikasyonlarla alışabilirsiniz

Mindfulness için hem çok sayıda kitap hem de eğitim var. İnternetten kısa bir aramayla hepsi hakkında bilgi alabilirsiniz. En kolay yöntemlerden biri de yükleyebileceğiniz telefon uygulamaları. Piyasadaki bini aşkın uygulamanın en popüleri şüphesiz Headspace. Kullanıcı sayısı 15 milyonu geçiyor. Bu uygulama sayesinde her gün sadece 10-15 dakikanızı ayırarak kendinizi âna odaklamaya alışabilirsiniz.

Devamını Oku

Prensesler de ağlar

17 Haziran 2017

Prenses Diana ve Prens Charles'ın peri masalı gibi bir hayatı vardı. Ama gerçekler dışarı yansıtılandan çok farklıymış. Meğerse Diana ağır depresyondaymış.

Son dönemde herkes sosyal medyada "mükemmel" hayatı yaşıyor. Sürekli yiyor, içiyor, geziyor, eğleniyor. Aslında içten içe hepimiz biliyoruz ki o sanal yaşam gerçekten çok uzak. Ama kabullenmek zor. Hatta İngiltere'de geçen ay yapılan bir araştırmaya göre Instagram ruh sağlığını en kötü etkileyen uygulama. Herkes diğerlerinin hayatını sorunsuz sanıyor. Fakat Dünya Sağlık Örgütü'ne göre 300 milyon kişi depresyonda. Yani neredeyse her 100 kişiden 4'ü... Üstelik bu rakam giderek artıyor. Bunun en ilginç örneği geçen hafta ortaya çıktı. Mükemmellikle özdeşleşen isimlerin başında gelen Prenses Diana'nın da aslında neler neler yaşadığı ortaya çıktı. Herkes şok oldu.

Tüm dünyanın gözünün üstünde olduğu bir isimdi Prenses Diana. İngiltere tahtının bir numaralı varisi Prens Charles ile düğünü, çocukları, boşanmaları, yeni sevgilisi hep olay oldu. Ağustos 1997'de trajik bir trafik kazasında yaşamını yitirdiğinde cenaze törenini canlı yayında tam 2.5 milyar kişi izledi. O zamanki nüfusla her iki kişiden biri... Ölümünün 20'nci yılı yaklaşırken bir kez daha gündemde. Hem de yıllar önce hakkında yazılan kitabın, ortaya çıkan detaylarıyla...

Ünlü yazar kitaba en özel detayları da ekledi

Ünlü yazar Andrew Morton 1992 yılında Diana hakkında "Her True Story" yani "Onun Gerçek Hikayesi" isimli bir biyografi kitabı yayımladı. Kitap görgü tanıkları ve arkadaşların anlattıklarıyla yazıldı denildi. Kimse Diana'nın gerçekten de Saray'ın kurallarını hiçe sayıp bir yazara en özelini anlattığını düşünmemişti. Ancak Prenses'in 1997'deki ölümünün ardından Morton kitabı revize etti. Diana'nın gizli gizli Morton'a röportajlar verdiği, biyografisi için bizzat yardım ettiği ortaya çıktı. Morton bu kez Diana'nın ölümünün 20. yılı için kitabı yeniden yayımladı. Sakladığı akıl almaz detayları da çekinmeden ekledi.

Peri masalında intiharın ne işi var?

Herkesin imrenerek izlediği, zarafet sembolü Prenses Diana aslında çok ağır bir depresyondaydı. Bir yılı bulmayan ilişkinin ardından hızlı bir kararla Prens Charles ile nikah masasına oturmuştu. O 19 yaşında bir anaokulu öğretmeni, Charles ise 31 yaşında, İngiltere'nin veliaht prensiydi. Her genç kızın rüyasıydı yaşanan. Prenses prensine kavuşmuştu. Milyonlar onun yerinde olmak istiyordu. Ama Diana hiç mutlu olmadı. Ortaya çıkan yeni detaylara göre, henüz balayından döndükleri gün Diana mutsuzluktan bileklerini kesmeye çalıştı, son anda durduruldu. Kitabın eski versiyonlarında bu hep birilerine atıfla anlatılıyordu. İlk kez Diana'nın ağzından neden intihar etmek istediğine dair detaylara yer verildi.

Devamını Oku