Dünya starları nazara geliyor

28 Şubat 2015

Dünya starları nazara geliyor Sahnede iş kazaları ünlülerin başına sıkça geliyor. Son bomba; Madonna’nın başına gelenler. 2015 Brit Müzik Ödülleri sonrasında, kostümünün üstüne giydiği uzun pelerinle sahneye çıkan Madonna, pelerinin bağlarını açamayınca, dans ekibinin pelerini çekmesiyle birlikte, sahneden üç basamak aşağıya düşerek sırt üstü yere kapaklandı. Dans ekibi kısa bir süre şaşkınlık yaşarken, her şey olağanmış gibi davranan Madonna, şarkısını kaldığı yerden sürdürdü. Daha sonra sosyal üzerinden düştüğü anın fotoğrafını paylaşan Madonna, “Benim güzel pelerinim çok sıkı bağlanmıştı. Ama beni hiçbir şey durduramaz, sizin sevginiz beni ayağa kaldırdı. İyi dilekleriniz için teşekkür ederim” dedi.

Madonna gibi hırslı bir kadının o “sağlam” düşüşünden sonra ayağa kalkıp şovuna devam etmesi çok normal. Başka bir hareket beklenemezdi. Saniyeler ile yarışarak dans performansı sergiliyor. Her konserinde onlarca kostüm değiştirerek hiç durmadan dans ediyor. Geçmişe baktığımızda, sahne performanslarında dünya starlarının başına birçok böyle tatsız durumlar gelmişti. Ben en çok Beyonce’un vantilatöre takılan saçlarını gördüğümde şok yaşamıştım. Hiç bozuntuya vermeden şarkısına devam etmişti. Konserlerinde bir sirk trapezcisi gibi havalarda dönen Pink ise, beline yanlış bağlanan çelik halat yüzünden sahne kenarına düşmüştü. Uzun süre şoku üstünden atamamıştı. Ciddi bir sakatlık yaşayacaktı neredeyse.

Lady Gaga ise alev alev yanan piyanosunun üstünde şarkısını söylerken, bastığı koltuktan yere kapaklanıp, takla atmıştı. Tarkan ve Ajda Pekkan gibi ünlülerinde sahnede yere kapaklanma görüntüleri tabii ki mevcut. Bülent Ersoy’un canlı yayında tansiyondan bayılması, farklı bir durum. Araya reklamlar girmiş, Ersoy sonra programına, oturarak da olsa, bir süre devam etmişti.

Bu arada, yakın bir arkadaşımın anneannesinin nazar boncuğuna bakış açısı bambaşka: Anneanne, evde herhangi bir yere nazar boncuğu astırmıyor. Torunları falan büyürken de, nazar boncuğu taktırmıyor. Anneanneye göre, “Nazar boncuğu nazarı çağırıyor…” İnsanın aklına takılmayacak gibi de değil hani?

Deniz Seki klibi

Haftalar öncesinden Deniz Seki klip çekecek diye sizlere duyurmuştum. Kardeşi Serdar Seki’nin yönetmenliğinde ünlü starların oynayacağını da ilk sizlerle paylaşmıştım. Bu hafta klip çekildi. Demet Akalın, Emel Müftüoğlu, Armağan Çağlayan, Berkay, Deniz Akaya, Gülben Ergen, Hakan Altun, Işın Karaca, İskender Paydaş, Linet, Nihat Odabaşı, Nilgün Belgün, Oktay Kaynarca, Onur Baştürk, Ömür Gedik, Pınar Altuğ, Reyhan Karaca, Saba Tümer ve Yonca Evcimik gibi isimler “Hayat 2 Bilet”in klibinde yer alarak, Seki’ye destek oldular. Ekranlarda görürüz. Seki, “Bana çok moral verdiler. Özgürlüğüme kavuşup onlara sarılmak istiyorum” demiş. İnşallah ameliyat geçiren sanatçı hemencecik toparlanır da, biz de koşarak boynuna sarılırız.

Devamını Oku

Dünya boyu dedikodu

28 Şubat 2015

Dedikoduyu kim sevmez? Tek bizde değil, dünya da magazin haberleri üzerine kurulu. Her an bir bomba çıkıveriyor, hayatımıza giriveriyor. Hele şu akıllı telefonlar çıktı çıkalı, dedikodu 140 vuruşluk cümleler halinde her an önümüzde. Sırf dedikodu yapmak, hikayelerin kahramanlarını yerden yere vurmak için sahte profiller açanlara bayılıyorum. Dillerinin hiç kemiği yok. Durumları o kadar abartıyorlar ki, bakmışınız komik durumlara düşmüşler. Bir zamanların çizgi film kahramanı He-man gibi, sloganımız artık, “Sosyal medyanın gücü adına.” Öyleyse, biz de konularımıza dönelim. Şu günlerde magazin dünyasında yer alan haberlere ve öne çıkanlara…

KOBAL-İMİRZALIOĞLU

Sinem Kobal, güzel ve popüler. Bir de ayrıldığı adam dünyanın gözü önünde bir futbolcu. Sürekli birileriyle anılıyor. Güzel kızın, ayrıldıktan sonra uzun süre kimse ile anılmamak için dikkat ettiği de bir gerçek. Bir trafik kontrolünde Kenan İmirzalıoğlu ile yakalanmış. Daha ağızlarından o anlamda bir kelime duyulmamış. Ama bakınız Google’a… Karşınızda yüzlerce onlar ile ilgili haber var. İşte işin heyecanlı kısmı bu. Bizi cezbeden, dillerimize düşmelerinin sebebi. Oysa daha ilişkilerinin farkında bile değiller. Belki bu yakınlık henüz kendileri için bile belirsizlik içinde sürüyor. Belki kendileri de bu ilişkinin adını koymamışlar. En tatlısını Gupse Özay yaptı. Filminde başrolü paylaştığı Barış Arduç ile elele poz verip, “Biz kimseden kaçmıyoruz” dedi. Noktayı koydu.

SAAT-DOĞULU

Bu iki aşık sosyal medyaya alışan ve gücünün farkına varanlardan. İlk adımı aslında Beren Saat gündeme bomba gibi düşen Özgecan açıklaması ile yaptı. Yazdığı içten duygularını öyle bir zamanda yaptı ki, en önemli noktasına güzel mesajları ile yerleşti. Bir nevi Türk kadınının dili oldu Saat. Ardından Doğulu geçtiğimiz gün eşinin doğum gününü sosyal medyadan kutladı. Magazincilere sağ gösterip sol vurmak buna denir. Hem hayranlarına, hem de magazin dünyasına sosyal medyadan bu paylaşımıyla aslında güzel malzeme vermiş oldu. Akıllıca…

ULUSOY- SARIKAYA

Akıllarımız karıştı. Her gün bir haberleri yayınlanıyor. Her gün birinin bir başkasıyla olduğu konuşuluyor. Bir haber de, yeni çekilecek film için aynı evde kaldıkları. Durum böyle olunca, gündemden hiç inmedikleri için, piyasa değerleri de hep yüksek. Tabii bizler dizideki karakterleri ile bağdaştırdığımız bu güzel oyuncular için beraber oldukları yakıştırmasını da otomatikman yapıyoruz. Beraberlikleri bitmiş olsa da, bu durum işlerine yaradığı için, açıklama yapmaya gerek duymadıkları kesin. Tüm dedikodulara rağmen ikisi de bolca ödül kucakladılar. Biz sonuca bakalım. Helal olsun.

Devamını Oku

Kuralsız sevin

20 Şubat 2015

Bir sabah mailime düşen bir mesaj ile uyandım. Bir arkadaşım aslında içini dökmüştü. İçinden çıkılmaz bir aşkın pençesinden zor kurtarmıştı kendini. Sık sık dertleşiyorduk. Sıfır noktasında ciddiye almadığı aşk, onu sıkıntılı bir sürece sokmuştu. Yaşadıklarını anlattığı cümlelerin içinde kayboldum. Yazdıklarını toparlayıp biraz da kendi düşüncelerimle harmanlayıp sizlerle paylaşmak istedim.

Birini sevmek mi, birinin seni sevmesini sevmek mi? Çoğu zaman bu soruyla baş başa kalıyorum, yaşadığım her ilişkinin karşısında… Bugünlerde de bu soru kafamın içini kurcalıyor. Kime söylesem yanlış anlaşılabileceğinden, özellikle de ilişki yaşadıklarıma haksızlık edebileceğimden çekiniyorum aslında...

Ancak dürüst olmam gerekirse ben çoğu zaman beni sevmelerini sevdim hayatımdakilerin… Ve sadece bunu içtenlikle hissettirenlerin peşinden gittim. Sonrasında sevebildim aşıklarımı. Türlü oyunlar ve fırtınalı söylemlerden sonra. Hangimiz sevdiğimiz kişi tarafından içtenlikle beğenilmeyi, övülmeyi, şımartılmayı istemez ki… Sadece ben daha da ileri gidip, şunu da söylüyorum: “Karşımdakini ben ne kadar çok seversem seveyim, o da bana isterse defalarca beni sevdiğini söylerse söylesin, eğer bunu hissettirmiyorsa nafile…” Aşk, meşk sözleri değil beklediğim… Sevdiğini hissettirmesi sadece… Dokunurken, öperken, ellerimi tutarken. Hayatındaki yerimi hissettirmesi…

Benim en ‘doyumsuz’ ama en gerçek tarafım bu sanırım…

Okuduğum bir romanda baş kahraman sevdiğini anlatırken şöyle diyordu; “Onu bir dilenci, bir kurt, bir ısırgan otu gibi seviyorum. Camda bir kesik gibi seviyorum.” Kahramanımız sevdiğinin hayatındaki yerini işte böyle ifade ediyordu… Tam da anlatmaya çalıştığım gibi yani…

Evrende küçücük bir noktayız aslında… Oysa her birimiz bu noktayı belirginleştirmek için debelenip dururuz. Sanırız ki, hayatta bir nokta olmaktan öteye gidebiliriz. Oysa en ‘büyük’ hissettiğimiz anda bile ‘küçücüğüzdür’ aslında ve bunu iliklerimize kadar hissederiz… O yüzden isteriz ki, hiç değilse bizi seven kişi için tek bir nokta değil koca bir evren olalım. Böylece bu dünyadaki varlığımız bir anlam kazansın… Dünyada anlamlı bir ‘yer’imiz olsun! Belki sevginin çok daha derinde anlatıldığı inanılmaz Hollywood yapımlarına rastlamak mümkün, ancak sevginin en basit ve yalın haliyle anlatıldığı bir sahne var aklımda... Tam da burada paylaşmaya çalıştığım sevginin hissettirilmesiyle ilgili bir sahne. Good Will Hunting filminden bahsediyorum. Sean, üstün bir zekaya sahip olmasına rağmen hayattaki varoluş biçimine karar veremeyen Will’e hayat arkadaşından bahsettiği o sahne... Aşk bir aşık tarafından bu kadar güzel tarif edilebilir. Çünkü eminim ondan bu şekilde bahsedebiliyorsa, kim bilir ona bu duyguyu nasıl yaşatmış ve onu nasıl evrenin ta kendisiymiş gibi hissettirmiştir. Aşk hafife alınacak bir duygu değildir. Aşk bazen bir bulmaca, bazen bir puzzle, bazen bir deprem, ya da bir yanardağ patlamasıdır. Aşkın dengesi kurulmayınca içinden çıkılmaz bir labirente de dönüşebilir. Yeter ki kalpten hissedin. Hissettirin. Kuralsız sevin.

Devamını Oku

Dünyada öne çıkan diziler

15 Şubat 2015

Türk televizyonlarında dizilerin gidişatı ortada. Birkaç bölüm sonra ekrana veda eden büyük projeler var. Türk televizyonlarındaki dizi karmaşası süre dursun, dünyada 2015 sezonu adına heyecan veren bir çok dizi başladı. Gelin onlara bir bakalım:

Empire

Bir hip hop imparatorluğun dünyasında geçen benzersiz bir aile dramı. Dizi hakkında o kadar çok şey duymuşumki, kayıtsız kalamadım. Şu anda 5’inci bölümü yayınlanan dizinin bağımlısı oldum. Sezonun benim için en iyi dizisi olmayı başardı. Fox’un yeni bombası bence Empire oldu. Dizi, yaynınlanır yayınlanmaz ilk bölümü reytinglerde zirveye oynadı ve birinciliği kaptı. Dizi Amerikan müzik piyasasının en ünlü yapımcısı, zenci Lucious Lyon’un iş ve aile hayatına odaklanıyor. Küçükken uyuşturucu satarak yaşamak zorunda kalan Lucious, müzik sayesinde bu bataklıktan kurtulmuş ve büyük bir hip-hopçı olmuş. Tam şirketini New York Borsası’na sokup, işlerini büyütecek iken hayatı hastalığıyla alt üst oluyor. Lucious ALS hastalığına yakalanmıştır ve 3 yıl ömrü kaldığını öğrenir. Hastalığının ölümcül olabileceğini öğrenen Lucious, işlerinin başına 3 erkek çocuğundan daha hak edeni ve yetenekli olanı geçirmek istemektedir. Bu yüzden aralarında uzun süreli bir olay başlatır. Tabii Empire’ın konusu bu kadar değil; çocukların anneleri de hapishaneden yeni çıkmıştır ve 17 yıl sonra o da bu kadar şaşaadan ve lüksten hak ettiğini almak istemektedir. Cookie şirket ilk kurulduğu zaman, şirkete para yatırmıştır. Hatta kurucusundan biridir. Naomi Campbell da dizinin küçük sürprizi. İmparotorluk için mücadele eden ufak velihatın gizli sevgilisi. Her bölümde tadımlık görünen Campbell, gayet seksi sahnelerle yürekleri hoplatıyor.

12 Monkeys

Çılgın bir seri daha... 4 bölümü yayınlandı. Sinemadan televizyona uyarlama olayı yeni bir şey değil: Buffy the Vampire Slayer’dan Fargo’ya, pek çok örneği var. 12 Monkeys de, Terry Gilliam’ın 1995 tarihli kült filminden küçük ekrana adapte edilen bir hikaye. Umudumuz, Gilliam’ın delice yaratıcılığı ve filmin hastalıklı dünya tasvirinin düzeyine yaklaşılması.

Better Call Saul

Televizyon tarihinin en büyük dizilerinden birisiydi Breaking Bad. Beş sezon boyunca sadece Heisenberg ve Jesse Pinkman değil, onlarca müthiş karakter armağan etti popüler kültüre. Yasaların arkasından dolaşmayı çok iyi beceren avukat Saul Goodman da onlardan birisiydi. Goodman’ın hikayesini Breaking Bad’in altı yıl öncesinden alacak olan dizi için çok büyük beklentilere girmek yanlış olur belki, ama Gilligan’ın yazım yeteneği ve Bob Odenkirk’ün ekran enerjisi için tadına bakılır. Daha ilk bölümünden sizi fena sarıyor. Bu işsiz ve talihsiz avukatın sıfır noktasından başlayarak başından geçenleri keyifle izleyeceksiniz .

Devamını Oku

Sevgililer Gününüz kutlu olsun

13 Şubat 2015

Bugün, 14 Şubat Sevgililer Günü... Sevgilim yok ama sevdiklerim var. Onlara güller alacak, sevgi mesajları yazacağım. Ey evren, duy sesimi! Aşk istiyorum! Zamanı geldi. Bu özel günlerde yalnızlığı sevmiyorum. Geçmişten günümüze Sevgililer Günü hayatımıza nasıl girdi? Biraz eskilere gidelim... Daha sonra da yakın yüzyıllarda neler olmuş, bakalım...

Romalı gençler eşlerini kura ile seçerdi

Sevgililer Günü hakkında birçok hikaye anlatılır. Bunlardan en eskisinin 3’üncü yüzyıla ve Roma’ya dayandığı söylenir. Eski Roma’da 14 Şubat günü Roma halkı için önemli ve özel bir gündü. Bu günde Roma tanrı ve tanrıçalarının kraliçesi olan Juno’ya duyulan saygıdan ötürü eğlenceler ve tatil yapılırdı. Juno ayrıca Roma halkı tarafından dişilik ve evlilik tanrıçası olarak da biliniyordu. Asıl kutlamalar ise ertesi gün başlardı. Bu bayram halk, özellikle gençler ve bekarlar için büyük önem taşıyordu. Hangi genç kadının hangi genç erkek ile eş olacağı, Lupercalia Bayramı’nın arife günü yapılan bir çekiliş ile belli olurdu. Romalı genç kızlar, isimlerini küçük kağıt parçalarına yazıp, bir kavanoza atarlardı. Genç Romalı erkekler ile kavanozdan seçtikleri kızlar, bayram boyunca flört ederdi. Bayram sonrası da çoğu evlenirdi.

Zalim hükümdar aşkı yasaklayınca

İmparator 2’nci Claudius, Roma’yı kendi katı kuralları ile zalimce yönetirdi. En büyük sıkıntısı, ordusunda savaşacak asker bulamamaktı. Bu durumun tek nedeni aşktı. Romalı erkekler aşklarını, eşlerini bırakmak istemiyordu. Bu yüzden Claudius, Roma’da tüm nişan ve evlilikleri yasakladı. Aziz Valentine, Claudius zamanında Roma’da yaşayan bir papazdı. Papaz arkadaşı Aziz Marius ile birlikte, Claudius’un yasağına karşın, çiftleri gizlice evlendirmeyi sürdürdü. İmparator bu durumu öğrendi ve Aziz Valentine’i tutuklattı. Cezası, sopa ile dövülerek öldürülmek oldu. M.S. 270’in 14 Şubat günü, Hıristiyan şehitliğine gömüldü. Bu olaydan 226 yıl sonra, 496’da Papa Gelasius, Aziz Valentine’i onurlandırmak için Şubat 14’ü Aziz Valentine Günü olarak belirledi.

Aziz Valentine’i saygıyla anarken

Yıllar geçtikçe yavaş yavaş Şubat 14 sevgililerin, aşıkların birbirlerine aşk mesajları yolladığı, hediyeler aldığı bir gün haline geldi. Aziz Valentine de bütün sevenlerin koruyucu azizi haline gelip, böyle de anılmaya başladı. Sevgililer Günü, 1800’lü yıllardan sonra Amerika’da Esther Howland’ın ilk Sevgililer Günü kartını yollamasından bu yana günümüzde daha çok sayıda insanın kutladığı toplumsal bir olay haline geldi. Bunun doğal sonucu olarak, olayın ticari yönü çok gelişti. Artık dünyada günler öncesinden her yer kırmızı kalpler, güller ile donatılmaya başladı.

Aşklar da değişiyor

Devamını Oku

Konserlerin elindeki güç

7 Şubat 2015

Müzik endüstrisinde pazarlamanın ne kadar önemli olduğu bir gerçek. Sıradanlığı alışkanlık haline getiren sanatçılar ne kadar mükemmel olsalar da, kendilerini tekrar ettiklerinde bu sektörde kan kaybetmeye mahkumlar. Neden hâlâ Madonna zirvede? Neden hâlâ Michael Jackson’dan bahsediyoruz? Neden dünyada konserler efsaneleşiyor? Yenilik peşinde koşan sanatçılar, bir basamak daha iyi olabilmek için verdikleri yarış ile hayatta kalabiliyor ve yerlerini sağlamlaştırıyor. Celin Dion bile zengin plak şirketi kocası sayesinde en ünlü sirk, Cirque du Soleil ekibi ile anlaşıp kendine unutulmaz bir konser hazırlattı.

Şovların mükemmelliği sayesinde DVD’leri ile satış rekorları kırdı. Sayısız örnek aklınıza geliyordur. Cher, Bette Midler, Metallica, Alice Cooper, Beyonce, Lady Gaga, Elton John, Miley Cyrus ve Kett Perry neden o kadar gündemde?

Çok sevdiğim, sektörün bir numaralı kadın şarkıcılarından birinin telefonuyla uyanmıştım. O da Vegas’taydı. Konserleri, şovları seyredince, saat farkının farkında olmadan beni arayıp, “Döndüğümde harika işler yapacağım. Muhteşem fikirlerim var” demişti. Bu iş böyledir. İki klip seyredip, “Hadi bu klibi yapalım” diyip ardından iki kostüm ve 4 dansçı ile gözlerini baya baya klip yapamazsın. İsminin hakkını vereceksin. Hayranlarının hakkını da…

2 özel sahne konsepti

Geçtiğimiz gün iki haber hoşuma gitti. Biri Demet Akalın’ın Bostancı’daki konserine hazırladığı şov için harcanan bedelin konuşulması… İşte, helal olsun! Demet, Harbiye konserlerinde de bu yaz muhteşem teknoloji kullanmıştı. Yani, bir kadın şarkıcı, 4 dansçı ile ve sadece mayo giyip sahneye inmiyor. (Lady Gaga mayo giyiyor; oda giyecek ki, dünyayı takip ediyorum olsun.) Kızacak belki bunu yazdığım için bana ama, Akalın piyasada işine verdiği önem ile de zaten dillere destandır. Hatta bir şarkının kokusunu alırsa, gece saat kaç olursa olsun, uzun yollar kat ettiği bile konuşulur. O çalışanına, kendini bir adım daha yukarıya çıkaranına da hakkını öder. Ondan zaten zirveyi de kaptırmaz.

Bir diğer haber de Hayko Cepkin’den… İşte, akıllı adamın hali bir başka oluyor. Ekibinin de, kendisinin de aklına sağlık. “Bebelere Balon” Bu ne harika bir slogan. 18 yaş altı gençler için konserler düzenlemeye karar veren Hayko, özel bir poster ile işe soyunmuş, helal olsun. Uzun süredir yaş sınırına takılan dinleyicilerini görmezden geleceğine onlara, “Hadi kalkıp bizim mekana gelin. Olayı sizin lehinize döndürdüm” diyecek kadar düşünceli… 18 yaş altı dinleyicileri için, ‘Bebelere Balon’ adını verdiği konser serisinin ilkini, 1 Mart günü Garajistanbul Sahnesi’nde gerçekleştirecek. Kendisine, “Bu ne iş Hayko?” diye sorduğumuzda, “Geçen 10 yılda gördüğüm en büyük gerçek, benimle beraber büyüyen bir neslin varlığıdır. Kimi evlendi çocuğu oldu, kimi çocuksuz ama büyüyen yeğenleri ile dayı, hala, amca, teyze gibi hayat rütbelerini omuzlarına yüklediler. Bu yaratmış olduğum proje ile 18 yaş altı olup da büyüklerinin bu kadar çok sevdiği müzisyeni ve onun yarattığı mabedi yaşama merakındaki gençlere, bir fırsat vermekteyim. Gözüken o ki, çok eğleneceğiz” yanıtını verdi. Daha ne denir? Güzel düşünce ve güzel konseptler bir araya gelince; coşkusu da, eğlencesi de, alkışı da bol oluyor, haklı olarak.

Devamını Oku

Beyrut’ta Türk dizileri tezgahlarda

30 Ocak 2015

Meçtiğimiz hafta sonu Beyrut’a uçtum. Bundan birkaç yıl önce Beyrut’a kısa bir seyahat yapmıştım. O günlerde şehrin enteresan yapısına hayretle bakıp, binalardaki kurşun izleri arasında dolaştığım o şaşkın hallerim, bu seyahatimde de devam etti. Beyrut, klasik bir söylemle, Arap ülkelerin Paris’i olarak geçiyor... Bunun sebebini tahmin etmek de güç değil. Sanki hayat onlar için yarın bitecekmişçesine, her an eğlenmeye hazır bir şehir Beyrut. Unutmaya çalıştıkları bir şeyler varmışçasına... Etrafta, halkın arasında sanki şehrin bir parçasıymış gibi duran askerler... Yıkılmaya yüz tutmuş camlarından sarkan güneşliklerin olduğu binalar... Ve bunların içinde kocaman gökdelenleri görünce şaşırıyorsunuz. Her yerde yeniden yapılan inşaatlar ile karşılaşıyorsunuz. Yaşadıkları süreç ile barışmışlar, buna alışmışlar gibi.

Koca binalar ve her sokak başında inşa edilen binalar arasında kafeler,

kulüpler... Hiç beklemediğiniz, kaybolduğunuzu düşündüğünüz bir sokakta, dünyanın en şık markalarının satıldığı, en havalı mağazalar ile karşı karşıya buluyorsunuz kendinizi.

Televizyon kanallarında esen Türk fırtınasına da şaşırmamakta elde değil.

Kanalların tanıtım filmlerinde Türk dizileri büyük patlama yapmış durumda. Kanallar arasında zap yaparken karşınıza birden bire Kıvanç Tatlıtuğ, Özcan Deniz, Fahriye Evcan, Meryem Uzerli çıkıveriyor. En havalısı da dünya starlarının oynadığı filmler ve dizilerin içinde Türk oyuncuların da fragmanda yer alması. Reklamlarda bile onlar var. Türk kanallarından aşina olduğumuz bir sabun markasının yüzü olan Beren Saat, Arapça dublaj ile saçlarını oradan oraya atıyor. Ülkemize bu kadar Arap turist gelmesinde sanki bu dizlerin etkisinin de olduğunu düşünmemek imkansız gibi.

Korsan DVD’leri bile izliyiciyle buluşmuş

Uzun yürüyüşlerimizden birinde, Beyoğlu’nun İstiklal Caddesi kıvamındaki Hamra sokaklarında karşımıza çıkan bir gazete bayisine gözümüz takıldı... O ne? Tezgahında bir sürü Türk dizisi. Paketlenmiş, tezgaha yerleşmiş. Öyle şaşkınlıkla ve tepkiyle yaklaşmışız ki elimize aldığımız dizilerin fotoğraflarını çekerken azar işitiyoruz. İzin yok. Çünkü bu DVD’ler yasal değil. Doğal olarak hemencecik uzaklaşıyoruz. Abi biraz sert! Beyrut maceramı anlattığım arkadaşım dizi sektörü içinden. “Şaşırma o kadar. Bir dönem

bizde de furyası süren Brezilya dizilerinin akıbeti aynı olmuştu. Şimdi de Arap ülkelerinde, Türk dizilerinin başından aynı şeyler geçiyor. Diziler paket halinde bu ülkelere satılıyor. Yapımcı cebini doldururken, oyuncuların bu konuda herhangi bir kazancı yok. Oralarda şöhret oluyorlar ama, bunu o ülkelerde paraya çevirebilen, bol bol oralara davet edilen, sadece

Devamını Oku