Plebisit tüm Türkiye’de yapılmalı!

Eski Yargıtay Başkanı Prof. Sami Selçuk, Başbakan’ın Gezi Parkı kararını değerlendirdi

Haberin Devamı

Ben bu oylamanın içeriğinin ve yönteminin değişeceği kanısındayım. Ama İstanbul, hatta Taksim, sadece İstanbullu’ların değil. Bunu bilmek ve ona göre oylama yapmak gerekiyor.

Başbakan Erdoğan, “Topçu Kışlası için yargının nihai kararını bekleyeceğiz. Mahkeme kışlaya ‘hayır’ derse projeden vazgeçilecek. Kışlaya izin çıksa bile İstanbul’da halk oylaması yapılacak” dedi. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Elbette doğru... Mahkemenin kararını beklemek gerekir. Mahkemelerin kararı herkesi bağlar. Yürütme organını da bağlar, yasamayı da bağlar... Onu tartışma konusu yapmak sadece yargı organının içinde olabilir. Yargının dışında onu tartışmak son derece yanlış. Sayın Başbakan doğru söylüyor. Eğer mahkeme, kararında kimi konuların yargının işi olmadığını belirtirse, o konularda elbette kimi yöntemler uygulanabilir, halka sorulabilir... O konudaki değerlendirmenin sınırlarını bilmediğim için önceden bir şey söylemek olanaksız.

- Neden?

Çünkü halka ne sorulacak, onun içeriğini şu anda ben dahil, bu Gezi Parkı olaylarını düzenleyenler dahil, herhalde kimse bilmiyor. Bu bakımdan o konuda şimdiden bir görüş belli etmek yanlış olur.

Soru çok açık olmalı kurnazlık olmamalı

- Peki önce referandumdan söz edildi, daha sonra plebisitte karar kılındı. Gezi Parkı için hangisi daha doğru olurdu sizce?

Plebisit başka şey, referandum başka şey. En iyisi bu işi sadeleştirelim denmiş belli ki, halkoyuna sunmaktan çok, halka danışma niteliğinde bir karar alınmış... İşte, “Siz hangisini tercih edersiniz?” diye sorulacak. Ama önce neyin yeğleneceği belli olmalı. “A mıdır, B midir” diye sormak gerekir. “Burası park olarak mı kalsın?” ya da “Burada Topçu Kışlası olsun mu?” gibi açık/kesin bir soruyla, halkı iyice aydınlatarak oylama yapmak gerekir. Bunun içerisine politik kurnazlıklar ve yanıltmacalar girmemeli. Yani halkın iradesinin sağlıklı bir biçimde oluşması için, herkes ahlaki, etik davranmak zorunda. Kandırmaca yollar yapılırsa son derece yanlış olur.

“Parkın yanında, parkla birlikte, şu da olsun mu, bu da olsun mu?” diye de sorulabilir kuşkusuz... Ama bu da çok kısa, öz olarak halka yansıtılmalı. Soru karmaşık olduğu takdirde halk doğru bir iradeyi yansıtamaz. Sorudaki belirsizlik sizi daha belirsiz noktalara taşıyabilir. Zaten halkoyu, genelde “evet mi, hayır mı” biçiminde olur. O nedenle halk önceden ayrıntılı olarak bilgilendirilir, sonra da evet ya da hayır denir. Doğrusu da budur. Soruyu olabildiğince öz ve kısa tutacaksınız, dağıtmayacaksınız... Çünkü halk neye oy vereceğini çoğu zaman kestiremez. Bunu bir rastlantıya bırakır, o da yanlış olur.

- Plebisit için, tek konulu ve sınırlı halk oylaması deniyor. Öyleyse eğer plebisit yapılacaksa bir tek Beyoğlu ilçesinde ya da İstanbul’da mı yapılmalıdır? Yaşanan bunca olaydan sonra bu doğru olur mu? Zira artık orası daha fazla özgürlük isteyenler için bir simge haline geldi...

Ben bu oylamanın içeriğinin ve yönteminin değişeceği kanısındayım. Şimdiden böyle laflar ediliyor ama bunu beklemek gerekir. Elbette İstanbul, hatta Taksim, sadece İstanbullu’ların değil. Önce bunu bilmek gerekir. Bütün Türkiye’nin İstanbul’la ilgisi var. İstanbul, sadece oturanların, ona çok yakın olanların değil. Hakkarili’nin de, Malatyalı’nın da, Edirneli’nin de İstanbul üzerinde tasarruf yetkisi var, düşüncesi var. Diyelim ki “Bu Dolmabahçe Sarayı oradan kaldırılsın ve başka yere taşınsın” dendi, herhalde bir Ankaralı çıkıp da “Bu beni de ilgilendirir” der değil mi? Onun için özellikle İstanbul’un Türkiye’de yaşayan herkes için ayrı bir yeri olduğunu düşünüyorum ben.

Plebisit tüm Türkiye’de yapılmalı


Taksim için dünyanın da söz söyleme hakkı var

- Dolayısıyla Gezi Parkı için plesibit yapılacaksa, tüm Türkiye’de yapılmalı öyle mi?

Tabii... İstanbul, herkesin İstanbul’udur. Hatta bu konuda dünyanın da İstanbul’la ilgili düşünceleri olabilir. İstanbul, sadece Türkiye’de yaşayan insanların da değil! İstanbul’un bir tarihi zenginliği de var. Şimdi siz “Ayasofya’yı şöyle yapalım, oradan kaldıralım” dediğinizde New York’taki insan da başkaldıracak, bir şeyler söyleyecektir. Bu bakımdan çok geniş ufuklu bir biçimde bunları düşünmek gerekir diye düşünüyorum.



Türkiye’deki demokrasi ikinci sınıf bile değil!

- Başbakan Erdoğan, “Ben yargıdan da üzerine düşeni yapmasını bekliyorum. Bu kadar açık konuşuyorum, bu mesajın nereye gittiği bellidir. Çünkü molotof kokteyli kullanmak, yakıp yıkmak, kamu düzenini bozmak suçtur, bunların hemen tamamı kamu düzenini bozmaya yönelik girişimler içindedir” dedi...

Siz yargıya buyruk veremezsiniz. Böyle bir şey olabilir mi? Bu adam niye tutuklanmadı, şu niye tutuklanmadı? Siz siyasetçisiniz, milletvekilisiniz, bakansınız, başbakansınız, cumhurbaşkanısınız... Sizin elinizi kolunuzu bağlayan bir ant içme metni var. O metni açın bakın, orada, “Anayasa’ya uyacağıma” diye başlayıp, en sonunda “Namusum ve şerefim üzerine yemin ederim” diyorsunuz. Eee, ondan sonra ne yapıyorsunuz?! Anayasa’nın 138. maddesini okuyun, “Yargıya telkinde bile bulunulamaz” diyor. Telkin... Siz diyorsunuz ki “Yargı böyle yapmalı. Umarım öyle yapar.” Bunlar telkin değil mi? Hani Anayasaya uyacağınıza ilişkin namus ve şeref sözü vermiştiniz? Ne oldu?

Yürütme, yasama ve yargı organını kuşattı

Bunlar beni çok rahatsız ediyor. Ben bir hukukçuyum, 40 yıl emek vermişim, 10 yıldan beri de bunun dersini veriyorum. Eder 50 yıl. Şimdi ben öğrencilerime hangi yüzle ne diyeceğim? “Siz bize böyle anlatıyorsunuz, ama falanca böyle diyor” dediklerinde ne diyeceğim ben? Bunlar beni çok şaşırtıyor ve kahroluyorum. Sonra dönüyorsunuz, Türkiye’de demokrasi var diyorsunuz. Türkiye’de demokrasi üçüncü sınıf bile değil. Haydi biraz kendimizi kandırmak pahasına ikinci sınıf bile değil diyelim! Ama birinci sınıf olmadığı kesin! Bunu ben değil, uluslar arası incelemeler belirliyor. Amerikan Dış İşleri Bakanı’na kızıyorsunuz, ikinci sınıf demokrasi değil burası, diye. Güzel, ama bunu diyebilmek için demokrasinin kurallarına uymanız gerekmez mi? Türkiye’de yürütme, yargı(lama) organını ve yasama organını kuşatmıştır. Bunu 1999 konuşmamda söyledim, yineliyorum. Hele tek partili bir hükümet iş başındaysa, bu kuşatma daha de belirginleşiyor.

Değişen hiçbir şey yok mu?

Hayır. Bu kuşatma daha da perçinlenmiştir. Bu kadar açık ve yalın konuşuyorum.



-BİTTİ-

DİĞER YENİ YAZILAR