“Batıl yolla doğru hedefe varılamaz”

Başlıktaki cümleyi Fethullah Gülen, İslam diniyle terörün asla bağdaşamayacağını açıklamak için kullanmış

Haberin Devamı

Başlıktaki cümleyi Fethullah Gülen, İslam diniyle terörün asla bağdaşamayacağını açıklamak için kullanmış. Gülen haklı; davanızda ne kadar haklı olursanız olun, yanlış yöntemlere başvurursanız haksız duruma düşersiniz. Hele bu yanlışlarda ısrar ederseniz, zamanla davanızdan da sapar ve nihayet kaybedersiniz.

Türk solunun her geçen gün daha da marjinalleşmesi buna çarpıcı bir örnektir. Kürt hareketi de, bebek, kadın, yaşlı, öğretmen ayrımadan sivilleri katletmiş olmasının lanetinden bir türlü kendini kurtaramıyor, kurtaramayacak.

Türkiye ve dünyada İslamcılar da ne zamandır aynı açmazı yaşıyor. “Komplo teorileri”ne sığınarak topu taca atanları bir kenara bırakalım, mesela 11 Eylül’de masum Amerikalıların öldürülmesini “Filistinli”, 7 Temmuz’da masum İngilizlerin öldürülmesini “Iraklı” sivillerin katledilmiş olmasıyla meşrulaştırmaya çalışanlara ne demeli?

İntihar eylemleri
Aracın amacı belirlemesine en güncel örnek “intihar eylemleri”. Son dönemdekilere bakarak sanki İslam dinine özgüymüş sanılıyor ama bu, çok farklı dini, siyasi ve etnik grubun yıllardır başvurduğu bir yöntem.

Ancak başlarda intihar eylemcileri genellikle rakip tarafın silahlı güçlerini hedefliyorlardı. İslamcılarsa daha çok sivillere saldırıyorlar. Beline bombalar sarıp halk arasına dalma Filistin’de başladı, Irak’ta zirveye çıktı, şimdi kervana Afganistan ve Pakistan eklendi.

İran’ın ayıbı
İsrail’de intihar eylemcilerinin kana bulamış olduğu bazı eğlence yerlerini gördüm, hayatlarını kaybeden masum insanların aileleriyle görüştüm. Kalbi daha ortaokul çağlarından beri Filistinlilerle birlikte atan biriyim. Filistinlilerin uğradığı zulümler ne olursa olsun, ne denli çaresiz kalırlarsa kalsınlar, bu eylemlerin savunulacak hiçbir yönü olduğuna inanmıyorum.

Geçen yıl Filistin’de Hamas, Lübnan’da Hizbullah İsrail askerlerini esir aldılar. Bunda itiraz edecek bir şey yok. Ama bu esirler üzerinden pazarlık yürütmeye kalktıkları zaman işin rengi değişti. Zalim İsrail bu sayede “mazlum” rolü oynayabildi.

Çok kişinin epey hoşuna gitti ama İran’ın İngiliz denizcilere “rehine” muamelesi yapmasının da savunulacak hiçbir tarafı yoktu. Hele zavallıları ikide bir televizyona çıkarıp “itirafçı” durumuna düşürmeleri çok ayıptı.

Ama İranlılar bunu hep yapıyor. Devrimden sonra da, başta komünistler olmak üzere rejim muhaliflerine televizyonda itiraflar ettirmişlerdi.

Üçgenin dışında olma
Bizde de PKK itirafçıları bir zamanlar TRT ekranlarından eksik olmazlardı. Şimdi onların çoğu çeteci oldu, TRT programcılarının adı duyulmuyor, ama PKK varlığını sürdürüyor.

Türkiye’nin “şeriat” ile “darbe” arasında sıkıştığına katılmıyorum. Esas olan demokrasinin korunması ve geliştirilmesi. Bunu arzulayanların önce kendileri sivil, şeffaf ve demokrat olmalıdırlar. Dolayısıyla “hükümet-ordu-cemaat” üçgeninin dışında sivil bir alan yaratıp ordan konuşmak şart.

Nokta Dergisi iki kez çok iyi gazetecilik yaptı; Genelkurmay andıçını ve Özden Örnek’e ait olduğu ileri sürülen günlükleri yayınladı. Her iki yayınla birlikte başlayan tartışmalar, sivilleşme ve demokratikleşme açısından çok olumlu.

Fakat iyi bir gazeteci hem üzümü yer, hem bağını sorar. Bu belgelerin kimler tarafından nasıl edinildiğini, neden sızdırıldığını sorgulamanın da kesinlikle Türk demokrasisine büyük katkıları olacaktır.

Çünkü biliyoruz ki “batıl yolla doğru hedefe varılamaz.”

DİĞER YENİ YAZILAR