Gazete Vatan Logo

Türkiye işimize ilk kez bu kadar çok karıştı

Serdar Denktaş: Amaç KKTC’de altı ay içinde hükümeti erken seçime zorlamak. Türkiye AB deresini geçmeye çalışırken, atın ayağına kurşun sıkıyor...

* Aslında her zaman olan bir şeydi; her zaman Türkiye KKTC’nin içişlerine karışırdı; peki şimdi bu kadar rahatsız eden fark ne?
İlk kez hükümet yapısı bu kadar alenen değiştiriliyor. Bugüne kadar tabii ki birtakım telkinler, ricalar oldu. Türkiye’yle öyle bir yakınlığımız elbette var. Ama böylesi bir müdahale, “Sen, sen istifa et”, “Sen parti kur”, “Sen koalisyon ortağı ol”... Yok, bunlar ilk kez oluyor. Kıbrıs bu sivil darbe sırasında resmen ilklerini yaşadı.

* Mesela Kıbrıs’ta bir “hülle partisi” (Üç UBP’li ve bir DP’li vekilin istifa edip, 15 Eylül’de kurdukları Özgürlük ve Reform Partisi) ilk mi?
Böyle bir hülle partisi ilk. 1990’da da bir hülle partisi kurulmuştu ama en azından o parti seçime girmişti. Beş ay sonra seçim olsaydı, bu arkadaşlar da ayrılıp, seçime girselerdi, halkın oyunu aldıktan sonra zaten hiçbirimizin bir şey söylemeye hakkı olmazdı.

* Galiba ilklerden biri de din meselesi; KKTC’de daha önce böyle bir gündeminiz olmuş muydu?
Hayır, bir müftünün (Kıbrıs Dinişleri Daire Başkanı Ahmet Yönlüer) çıkıp Kıbrıs Türkleri’ni dinsizlikle suçlaması, Kuran kurslarının sorun haline dönüşmesi Kıbrıs’ta ilk kez oluyor. Dr. Fazıl Küçük’ün ortaya koyduğu tavırla din ve siyaset tamamen ayrıldı. Biz gerçek anlamda laik bir ülkeydik. Ama bu darbe sırasında din adamlarına siyasi rol verildi.

* Bu bizim ülkemizde olsa parti kapatma nedeni; şeytan duymasın ama sizde durum nedir?
Bizde yoktur bu. Bir partinin kapatılabilmesi için vatana ihanet ettiğinin belgelenmesi gerekir. Ama sonuç olarak kendisini Marksist-Leninist ilan eden bir partinin dine başvurması, bence sorgulanması gereken bir konudur. Şu anda Kıbrıs’ta müftü resmen iktidarın ortağı.

* Peki sizce müftünün AKP’den talimat alıp almadığı araştırılmalı mı?
O Türkiye’nin işi, ona ben karışmam.

* Bu arada bir de şeyi sorayım: Ada’da yeni ortaya çıkan bu “Kıbrıs Türk halkını, sözde daha iyi Müslüman yapma azmi” sizce tutar mı?
Mümkün değil, çünkü Atatürk devrimleri Türkiye’de zorla uygulanırken Ada’da herkes O’nun dediklerini yapmaya gönüllü olmuştu. Fesi atıp şapkayı ilk takanlar Kıbrıslılar’dı. Gerçi Müftü de eskiden böyle biri değildi, ama şimdi ne yazık ki bu tip şeyleri kullanıyor.

HAYRA ALAMET DEĞİL
* Aslında bugüne kadar Türkiye Ada’yla ilgili ne yapsa ayağa kalkan AB sizce niye şu ana kadar “KKTC’nin içişlerine karışmayın” uyarısında bulunmuyor?
Yabancı temsilciler ve medya benden sürekli “Hakikaten bu işin arkasında bir geri adım atma planı mı var? Türkiye Rum kesimine karşı geri adım mı atacak?” sorusunun yanıtını almaya çalışıyor. Çünkü eğer gerçekten de durumun böyle bir sebepten kaynaklandığına ikna olurlarsa AKP’ye ses çıkarmazlar. Benim açımdan, her Eylül-Ekim ayı geldiğinde veto kartını elinde sallaya sallaya dolaşan Papadopulos’un, Ağustos’un başında “Türkiye’nin AB sürecinde ilerlemesinin önüne engel çıkartmayacağız” demesi de hiç hayra alamet değil.

* Yani sizce AKP’nin böyle gizli bir planı olabilir mi?
Diyelim ki var ve kamuoyunun tepkisinden korktuğu için uygulamayı seçimden sonra bırakıyor. Zaten Şaban Dişli de “Kimse bizden seçimlere kadar Kıbrıs konusunda bir şey beklemesin” demişti. Ya peki seçimlerden sonra? Seçimlerden sonra bu kamuoyu değişecek mi? Hangi hükümet Kıbrıs konusunda geri adım atabilir ki? Bunun bir tek yolu var: Kıbrıs Türk halkıyla Türkiye halkının arasına düşmanlık sokmak. Bunu 1996’dan beri çok sık deniyorlar, ama bugüne kadar başaramadılar. İsterse bir şekilde Denktaşları bitirsinler. Denktaş biter, menktaş çıkar. Bu sorun, bu şekilde çözülmez.

* Peki siz bu iktidar sorununu nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz; mesela UBP’yle Meclis’i boykot etme eyleminiz daha ne kadar sürecek?
Bizim boykot ettiğimiz Cumhuriyet Meclisi değil. O yüzden 2 Ekim’de resmi açılış var, oraya gideceğiz. Ama ondan sonraki safhada hükümeti (CTP-Özgür Parti koalisyonu) yok saydığımız için, olmayan bir hükümetin çalışmalarına da katkıda bulunmayacağız.

* Amaç?
Amaç, altı ay içinde hükümeti erken seçime zorlamak.

* Peki tam Türkiye AB deresini geçmeye çalışırken KKTC’de bir seçim belirsizliği ters olmaz mı?
E ters olur, ama o zaman peki niye dereyi geçtiği atının ayağına kurşun sıkıyor? Bize başka bir seçenek bırakmayan kendisi.

* Ne zaman istifa edeceksiniz?
Bugün de olabilir, iki ay sonra da olabilir.

* Seçim kararı için kaç istifa gerekiyor?
Bizde öyle bir şey yok. Hepimiz istifa etsek de erken seçim yapmayabilir. Ki, UBP bunu 1991’de yaptı. Hatta o zaman CTP bundan çok şikayetçiydi. Ama biz o zaman DP’li 11 kişi olarak istifa edip, sine-i millet yapınca UBP erken seçime gitmişti.

GÜVENİM KALMADI...
* İyi de, CTP erken seçim yerine Haziran 2007’de ara seçimi de tercih edebilir ve siz istifa ettiğinizle kalabilirsiniz?
Eğer öyle bir şey olursa bütün ilkelerini ortadan kaldırmış olur, her şeyi ezmiş olur ve halk buna sesiz kalmaz. Resmen isyan başlar. CTP’liler de dahil. Ferdi Bey bunu göze alabiliyorsa, buyursun.

* Meclis’e 30 gün gitmezseniz milletvekilliğiniz zaten 2-3 Kasım gibi otomatik olarak düşmeyecek mi?
Az önce, “CTP’nin bütün ilkeleri ortadan kalkmış olur” dediğim de bu zaten. Kendileri bu durumu gayet iyi bilirler.

* Bu krizler yaşanacağına dışarıdan CTP azınlık hükümetini desteklemek de bir seçenek değil mi?
Artık böyle bir şeyi ben söyleyemem. Bundan iki-üç hafta önce olsaydı, kabul ederdim. Benim kendisine güvenim kalmadı, ama tabii buna kurullarımız karar verir. Kapıyı kapatmak istemem, ama zor gibi görünüyor.

Az kaldı Remzi Gür’ün teknesini alıyordum
* Rixos oteller zincirinin sahibi Fettah Tamince’yi ne kadar tanıyorsunuz?
Tesadüfen iki kez karşılaşmamız dışında kendisiyle en ufak şeyim yok. Konuştuğumuzu söylemiş ama böyle bir şey olsa hiç hatırlamaz mıyım?

* Peki Başbakan Erdoğan’ın çok yakın arkadaşı, Ramsey ve Kip’in sahibi Remzi Gür’le tanışık mısınızdır?
Bir kere geldi. Yanında da Ali Özmen Safa (Medview Homes Holding Yönetim Kurulu Başkanı) vardı.

* Safa, henüz TMSF’den Star’ı almamış mıydı?
Yok, almamıştı. Yaklaşık 7 ay önceydi. Yakın arkadaşlarmış. Ali Özmen Bey Kıbrıslı’dır ve tekne meraklısıdır. Ben de öyleyim. Gür’ün teknesi de, bir aralar kendime tekne ararken önüme çıktı. Onu konuştuk. “Az kaldı sizin tekneyi alıyordum” diye. Ama daha sonra, daha uygun bir şey bulduğum için (Murat Demirel’in eski teknesi) almadım onu.

* Peki size niye gelmişler?
Nereye, nasıl yatırım yapalım diye sormaya gelmişler.

* Tamince’nin KKTC’de herhangi bir yatırımı var mı?
(Yanlış bilgi vermek istemiyorum, diyen Denktaş, Ekonomi ve Turizm Bakanı Derviş Kemal Deniz’den telefonda bilgi alıp, öyle devam ediyor) Tamince adıyla Kıbrıs’ta hiçbir yatırım yok. Ama Kıbrıs’ta görüştüğü tek kişi Başbakan Soyer ve bir de benim Turizm Bakanım. Benimle hiç görüşmedi. Başbakan’la yaptığı görüşmede ise yalnız değil. Yanında Remzi Gür ve Ali Özmen Safa da var. Tarih sanırım geçtiğimiz Ekim 2005. (O buluşmada Tamince ve Gür’ü Kıbrıs’ta karşılayan Safa’nın yanında ünlü müftü Ahmet Yönlüer de bulunuyor.)

* Sizin Turizm Bakanı’yla ne konuşmuşlar?
Turizm yatırımı için araştırma yaptıklarını söylemişler. Derviş Kemal Deniz de onlara “Güzelyurt bölgesinde yeni bir yatırım alanı var, bir müracaat yapın, size oradan bir yer verelim” demiş.

* Peki içinde Gür, Safa, Tamince, Soyer ve Yönlüer’in olduğu bu fotoğraf, şimdi geriye dönüp baktığınızda size neyi anlatıyor?
Kriz Haziran’da çıktı. Ekim’den Haziran’a kadar 8 ay var. Bu kadar zaman gizli gizli mi yürütmüşler her şeyi bilemiyorum. Belki de sadece iş görüşmesidir, hiçbir yorum yapamam.

* Bir şeyi daha merak ediyorum; Kıbrıs’ta rant sağlayabilecek ne var? Belki Magosa’ya yapılacak liman mı? Ya da Karpaz’daki turistik bölgeler mi? AB’nin gönderdiği yaklaşık 259 milyon Euro mu? Sizce ne olabilir?
Ne olursa olsun Türkiye için o kadar küçüktür ki... Zaten bu yüzden de bazı şeyleri aklım almıyor, çözemiyorum.

Eşimi yargılayarak beni susturmak istiyorlar
* Kılıçların çekildiği bir dönemde hakkınızda herhangi bir yolsuzluk dosyası çıkarılmasından endişe ediyor musunuz?
Endişe edeceğim bir şey bile yok.

* Kayınpederinizin durumu?
KKTC’de bankaları aslında sahipleri değil, sistem batırdı. Ama buna rağmen kayınpederim en fazla cezayı (6 yıl) aldı.

* Bu süreyi cezaevi yerine daha çok hastanede geçirmesi?
Hastanede yatmasına ben karar vermedim, doktorların raporları ve Bakanlar Kurulu kararıyla olan bir şey bu.

* Peki ya eşiniz Müge Hanım; onun yargılanma olasılığı var mı?
Ne zaman ki hükümette kriz patlak verdi, “Daha önce dosyası açılmış ve yargılanmış 11 bankanın yönetim kurulu ve müdürleri de yargılansın” diye bir şey çıktı. Eşim de yönetim kurulundaydı. Bir de bankaların zararının sahiplerinden tahsil edilmesi isteniyor. Yani bütün malımızı mülkümüzü almak istiyorlar. Aslında bu tamamen bana yönelik yapılan bir hareket. Yeniden dava açmak için altı yıldır neredeydiler? Bir yerlerden şimdi düğmeye basıldığı çok belli. Ama bu şekilde beni susturamazlar. Aksine daha çok bağıracağım.

* Eşiniz yargılanacak olsa, bu size siyasi bir zarar vermez mi?
Hayır, hiçbir korkum yok. Çünkü hiçbir suçu yok.

Babanı sustur Başbakan rahatsız
* Başbakan Ferdi Soyer’le Çırağan’da sorunlarımızı konuştuk ve el sıkıştık. Ertesi gün (12 Temmuz) Ceyhan’daki boru hattı törenine gittik. Giderken Ferdi, Başbakan’ın arabasındaydı. Dönüşte bana ‘Babayı (Rauf Denktaş) susturman lazım biraz, çok rahatsızlar. Haberin olsun!

Önce çöpçatandı şimdi hoparlör
* İddiam Yönlüer, Başbakan Erdoğan’la olan ilişkisini istismar etti. Önce olayın çöpçatanıydı, artık ‘hoparlör.’ Mikrofonun başındaki Ferdi mi, yoksa Erdoğan mı, onu zaman içinde anlayacağız. Soyer’in, bu müftüyü görevden alması gerekir, alamıyor, çünkü diyet borcu var.

Dişli çarkta önemli dişli
* AKP’nin Genel Başkan Yardımcısı ve bize göre Erdoğan’ın Kıbrıs’taki sesi olan Dişli için iki opsiyon var. Bir: Eksik bilgi verilmek suretiyle yanıltıldı ve bu işin içine çekildi. İki: Aldığı talimatla işin içine kendisi girdi. Ama istifa eden UBP’lilerden Erdoğan Şanlıdağ’ın ’Ankara’da ikna edildim’sözünü esas alacaksak, ikinci olasılık ağır basıyor. Yani bu çarkın önemli bir dişlisi.

Cumhurbaşkanı Talat masum
* Cumhurbaşkanı Talat, sorunun hep konuşarak bu işin aşılmasını istedi. Masumane düşünüyordu. Uzlaşı için belki daha aktif bir rol üstlenebilirdi ama aslında istifalar ortaya çıkana hiçbirimizin bir şeyden haberi yoktu. Talat, Ferdi’nin istifasını alırken bile, ‘Elimde olsa bu istifayı kabul etmem’ dedi. Bütün gelişmelerden korkunç rahatsız.

Gül ’Haberim yok’ havasında
* Abdullah Gül’le bu süreç içinde aramızda en ufak bir temas olmadı. Bu konuda bir parmağı olduğunu da duymadım. ‘Haberim yok’ havasında. İstifadan sonra en azından aynı titri paylaşmış biri olarak telefon açıp bir şey söyleyebilirdi, söylemedi. Büyük bir kötülük yaptım herhalde Türkiye’ye, ama ben bilmiyorum. Mutlaka bir suçum, bir günahım olmalı ki bana böyle davranıyorlar.

Asker bu işin içinde değil
* Asker, şu ana kadar tüm süreci uzaktan, ama dikkatle izledi. Olayları ne durdurmak ne de hızlandırmak için müdahale etti. Ama en azından istifadan sonra, yaptığımız çalışmalar için bir teşekkür aldık oradan. Dikkatle izliyorlar, bu işin içinde değiller.

Talimat Başbakan Erdoğan’dan olabilir
* Bugüne kadar ismen Başbakan Erdoğan’a yönelik suçlamada bulunmamaya özen gösterdim. Suskunluğu devam ettikçe, müftünün söylediklerini dinledikçe,bende talimatın oradan çıktığı kanaati güçleniyor. Çok üzülüyorum. Kendisiyle bir sıkıntımız olmadı, belki o da babamdan dolayı antipati duyuyor bana.

Mail: dsevimay@gazetevatan.com

Haberin Devamı