Tembellik bir haktır!

Sıcak mı sıcak günler, haftalar, aylar boyunca; karınca var gücü ile çalışırken, ağustos böceği, şarkı söyleyip tembel tembel keyfine bakmış. “Şimdi yan gelip yatmak, şarkılar söylemekle geçiyor vaktin. Ne yiyecek biriktirdin ne de yakacak. Eğer kışın aç ve sefil olursan sakın kapıma gelme, zırnık vermem!!! Dışarıda donup açlıktan öleceksin” diye sık sık uyarmış karınca ağustos böceğini. Her defasında ağustos böceği, ”Tamam” yarın çalışacağım” diye geçiştirmiş karıncayı, tabiî ki hiç çalışmamış. Şarkıyla, türküyle ve lak lakla gününü gün etmiş bütün yaz.

Derken yaz bitmiş, aylar geçmiş, kış gelmiş. Karlar yağmış, yağmış… Her taraf bembeyaz metrelerce kar olmuş. Bir gece karınca sıcacık evinde güzel yemeklerinden yemiş. Oturmuş şöminenin karşısına, sıcak çikolatası elinde koltuğunda keyif yapıyormuş.

Birden kapı vurulmaya başlamış. Ağustos böceği bağırıyormuş dışarıda. ”Karınca, karınca aç kapıyı!”

Karınca hışımla kalkmış. “Hah! Sen bütün yaz şarkı söyleyip, yan gelip yatan, eğlenen, bu günleri hiç düşünmeyen tembel böcek! Sana bir lokma ekmek bile vermem. Çok uyardım seni” diye söylenerek kapıyı açmış. Aaa! Bir görsün ki ağustos böceği uzun, upuzun, bembeyaz şahane kaşmir bir palto giymiş duruyor. Güzel, kocaman, kar lastikli bir limuzin şoförüyle onu bekliyor evin önünde. Ağustos böceği telaşla “Ay karıncacığım, uçağımı kaçıracağım geç kalıyorum. Ben Paris’e gidiyorum. Hem allahaısmarladık diyeyim, hem de bir şey ister misin Paris’ten sorayım diye uğradım” demiş karıncaya.

Haberin Devamı

Ahh Karınca ah... Bize öyle öğretildi, değil mi? Ama kader denen masal başka bir kurgu. Bu hayatta çalışkanlar zengin, mutlu, varlıklı, güzel bir hayat sürerler. Tembeller ise fakirliğe, mutsuzluğa, çirkinliğe mahkumdurlar diye bir formül yok.

“Ömür” dediğimiz yaşama süreci çok özel bir yapı. Beklendik/beklenmedik birçok olguyu taşıyor içinde. Biz herkese en iyisi bu yaşamda bol şans dileyelim ve doğru bildiğimizi yapalım. İnandığımıza sahip çıkalım. Beklenmediklerle vicdanımız ve aklımız baş eder.

Neredeyse ömrümüz boyunca, bütün bir haftayı, hafta sonu için yaşıyoruz. Hep hafta sonunun hayalini kuruyoruz. Sabah alarm çaldığında kimbilir kaçımız “Pazar olsun öğlene kadar uyuyacağım” umuduyla kalkıyoruz yataktan. Son yıllarda ‘Lazy Sunday’ yani bizim dilimizde ‘Tembel Pazar’ kendine özgü bir etki oluşturdu hayatlarımızda. Modaya bile sıçradı bu etki. Bazı markalar Tembel Pazar ürünleri oluşturdular. İyi de oldu. Tembellik yapmak bir haktır. Şüphesiz çalışmak da bir haktır. Herkesin bu dünyada çalışmaya hakkı olduğunu savunuyoruz zaten. Amma ve lakin bu hakların değerlendirilmesi ya da dengelenmesi bireye ait olmalıdır. Biz bugün Lazy Sunday’in yani Tembel Pazar’ın hakkını vermek üzere, kendimizi iyi hissettirecek, güzel görünmemizi sağlayacak kombinleri konuşalım.

Haberin Devamı

Pazar aktivitelerimize uygun formülleri hep birlikte oluşturalım:

- Siyah kadife eşofman altı+gri sweatshirt+füme gri siyah çizgili pamuklu atkı+yumuşak pamuklu kobalt mavi mont+siyah ya da renkli spor ayakkabı.

- Boyfriend blucin+beyaz atlet+kalın yünle örülmüş deve tüyü rengi büyük hırka+kovboy çizmeleri

Haberin Devamı

- Kareli pijama pantolon+balıkçı oversize kazak+yumuşak yünlü kumaştan bir çanta+içi kürklü üstü süet düz botlar

- Yukarıdaki kombinlerin üzerine ihtiyaç halinde ya da istenirse, yerlere kadar uzun, iki beden büyük, kolları kıvrılmış kaşmir palto.

Ev için;

- Upuzun, çiçekli, pazen elbise+yün örgü ev içi botları

- Pijama pantolon+atlet ya da tişört+portakal rengi gibi, yeşil gibi eğlenceli bir renkten yün hırka+güzel renkli yün çoraplar

- Battaniye şal+eşofman altı+tişört

Ailece hep beraber oturduğumuz güzel, uzun bir kahvaltı masası ya da yatakta okunacak gazetelerimize eşlik eden kahvaltı tepsisi, dışarıda taptaze ekmeklerle reçellerle yapılan bir brunch bir çoğumuza kendimizi mutlu ve huzurlu hissettirir. Bu kombinlerle eminim, canımızın istediği aktivitelerin tadını daha çok çıkaracağız.

Yine geldik sohbetin sonuna ama laf aramızda benim zihnimin, her zaman pas geçtiği pazarın birde hüzünlü tarafı vardır. Pazar akşamı genellikle melankoliktir. Bu yüzden bu melankoliği konu eden, Pazar günü için yazılmış şarkıları önermeyeceğim. Benim çok sevdiğim ‘Pire’nin Çocukları’ (Pazarları Asla) Hacidakis tarafından yapılmış müziğini coşkuyla öneriyorum. 1960 yılında Manos Hacidakise en iyi yabancı film müziği dalında Oscar kazandıran o şahane melodinin hem enstrümantal hem de Melina Mercouri’nin seslendirdiği versiyonlarını dinlemenizi ve buzukinin eşsiz tınısından bir Pazar günü gibi keyif almanızı dilerim.

Haberin Devamı

Sevgiyle ve iyilikle kalın…..

DİĞER YENİ YAZILAR