Sen Benim Hayatımsın

Kitaplar, genellikle üçüncü tekil kişi ağzından yazılır. Ben dilini daha çok tercih ederim ama işin aslı, sen dilini en çok...

Sen Benim Hayatımsın, Ferzan Özpetek’in yeni romanı. Adı da içi de hep sen, anlatan bir roman. Herkesin bir sen’i vardır. Yaşadıklarını, yaşattıklarını, paylaştıklarını, bir türlü paylaşamadıklarını anlatmak, ona bir şeyler söylemek, ondan bir şeyler saklamak istediği bir sen’i... O sen olmasa, kişinin adına ben dediği olmaz.

Ferzan Özpetek kırk yıldır İtalya’da yaşıyor. İtalya’nın o romantik, hırçın, kavgacı, neşeli, sıcak ve karmaşık dokusunun hemen her şeyi, satırlarına sinmiş durumda. Anında kızabilen hem yumuşamayı başaran, sevinci ve göz yaşını yan yana koymayı başaran kahramanları var. İlk bölümde cep telefonuna gönderilmiş bir kısa mesajla harekete geçen kalemi, roman boyunca bizi farklı hikayeleri bütüne dönüştürme becerisiyle sizi sarıp sarmalıyor.

Yaşanmış herhangi bir an’ın insanın içinde ettiği yer ne kadar derin, özel, farklı ve eşsiz olabilir, bunu okuyorsunuz romanda. Herkes aşık oluyor ama hiçbir aşk diğerine benzemiyor. Her aşkın kendi biriktirdikleri, beklentileri, heyecanları, hayal kırıklıkları, umutları ve şehveti var başka başka. Başkalarının yaşadıklarıyla ortak noktaları var gibi görünse de aslında yok. Aslında olmadığı için, aşk her zaman okunuyor, merak ediliyor. Eşsiz olduğu için..

Haberin Devamı

Aşk denen şey iki kişiliktir

Bir aşk hikayesinin içindeki üçüncü tekil kişiler tanımadığımız, merak ettiğimiz, yürüdükleri yolda arkalarından gittiğimiz kahramanlar oluyorlar. Eğer aşk, bizimse ben diye başlıyorsak söze, utanıyoruz, saklıyoruz ya da her şeyi paylaşmak istemiyoruz belki de karşımızdakiyle. Ama dil sen’se akan sular duruyor. Çünkü sen, kalemin ucundaki ben’i de ortaya çıkarıyor. Sen’i anlatırken ben’i anlatıyor yazar… Sen derken ben diyor aslında özgürce ve korkmadan. Çünkü aşk denen şey zaten iki kişiliktir. Tek kişilik olana başka bir ad vermek gerek... Tek kişilik aşk; içinde sonsuz umut, büyük bir haz ve hiç doldurulamayacak bir boşlukla insana bir ömür boyu kendi hayatının dışında başka bir hayat yaşatacak bir yanılsamadan ibarettir. Oysa içinde sen’e yer olan aşk, zengin ve eşsizdir. Onu eşsiz yapan içindeki sendir çünkü... Anlatılan hikayelerin hepsinde bu şahane eşsizliğe yer vermiş Ferzan Özpetek. Romanı oluşturan her yaşanmış ya da yaşanması mümkün olmuş ayrıntı, içinde karşı tarafta sevilmiş, özlenmiş, düşünülmüş ve tutkuyla bağlanılmış biri olduğu için zevki ve güzel.

Haberin Devamı

Daha sık roman yazmalı böyle kalemler... Hayata nasıl bakıyorlarsa, kameranın önünde oluşacak yeni dünyaya, satırların oluşturacağı yepyeni hayatlara, aynı gözle bakıyorlar çünkü...

Kişinin hayattaki üslubu, onun yazısını, bestesini, resmini hatta duruşunu bile belirliyor. Aşka nasıl bakıyorsa kişi, aşkı öyle yazıyor. Kitabın bir yerinde şöyle birkaç paragraf var:

“Şu andan kitap, arka koltukta duran sırt çantandan hafif dışarı çıkmış. O bir anı; ama aynı zamanda bugünümüz. Birbirimize ilk günkü gibi aşık olmayı sürdüreceğimiz bir şimdiki zaman.” Zamanında armağan edilmiş bir şiir kitabının, çantadan hafif dışarı çıkmış köşesine bakarak aşk ve hayatla ilgili böyle bir bütünlük yakalamaktır yazarlık. Bu küçük ayrıntıyı, böyle büyük bir duygu seline, iç ürpermesine, tatlı bir heyecana aynı anda taşıyabilmektir.

Haberin Devamı

İyi ki aşk var...

Ve iyi ki eşsiz...

Eşsiz olmaya devam ettikçe ona başkalarından daha farklı gözlerle bakmayı becerenler, eşsiz cümleler kurmaya devam edecekler demektir.

DİĞER YENİ YAZILAR