Kendini gerçekleştirme din ve değerler...

İçsel doğamız kötü değil, tersine iyi ya da nötr olduğundan, açığa çıkarılması, desteklenmesi seçilecek en iyi yoldur. İnsanın kendini gerçekleştirmesi, içindeki insan olma potansiyelini ortaya çıkarmasıdır...

İnsanın kendini gerçekleştirmesi, içinde var olan insan olma potansiyelini ortaya çıkarması demektir. Hayatın geçici olan yanı potansiyellerdir. Bu potansiyeller gerçekleşir gerçekleşmez o anda gerçekliğe dönüşür, geçicilikten kurtulur.
Çünkü her şey bizim öz itibarıyla geçici olan olasılıkları gerçekleştirmemize bağlıdır.
İnsanın gücüne varması
Dini yaşantının temelini, insanın kendi gücünün bilincine varması oluşturur. Din insana varoluş gerçeğini sunar. Kendini gerçekleştirme penceresinden insan-din ilişkisine bakıldığında evrensel değerler rehberdir. Ahlak insanın evrensel boyutudur.
İnsanlar hangi dinde olurlarsa olsunlar yüksek değerler önem taşımaktadır.
Yüksek değerler, çağdan çağa, toplumdan topluma değişikliğe uğramaz.
İnsanı insana tanıtır...
Verilen sözü tutmak, dürüst olmak, çalışkan, yardımsever, vefalı, güvenilir, doğru sözlü, insaflı olmak, karşılık beklemeden iyilik yapmak, her insan topluluğunda, her kültür çevresinde aynı anlamı taşır. Dinler insanda, yüksek ahlak değerlerini gerçekleştirme doğrultusunda özünde saklı bulunan insan olma potansiyelini uyandırmaya çalışır. İNSANI insana tanıtır. Birey doğal yapısında var olan sağduyu ve gerçekleştirme eğilimleri doğrultusunda, davranışlarını başkalarının kendisinden beklediğine göre değil de, kendi gözlemlerine ve değerlendirmelerine göre yönlendirebilmektedir.
İnsanların kendilerini geliştirdiklerinde hangi değerlere eğilim gösterdiği, hangi değerlerin peşinde koştuğu ve sağlığını yitirdiğinde hangi değerleri yitirdiğini keşfedebiliriz: Sağlıklı olgun, gelişmiş, kendini gerçekleştirmiş, bireyselleşmiş olarak nitelendirdiğimiz insanların, uygun koşullarda, en iyi ve güçlü durumlarındayken yaptığı özgür seçimler, yüksek değerler, ebedi erdemler olarak adlandırılan erdemlerle, ahlakla hemen hemen aynıdır.
“Ahlak iledir kemal-i adem
Ahlak iledir nizam-ı alem”
Sözü bu anlayışı çok güzel ifade etmektedir.
İçsel doğamız kötü değil, tersine iyi ya da nötr olduğundan, açığa çıkarılması, desteklenmesi seçilecek en iyi yoldur.
Mevlana’ ya göre, eşyaya boyun eğen insanın, eşyayı boyun eğdiren insan haline gelmesi önemlidir. Bunu için fark edilmesi gereken ilk değer, insanın Yaratıcıya bağlı, zaman üstü benidir. Divanı Kebir’de bizlere şöyle sesleniyor:
“Nice dilekleriniz var, bağış istemedesiniz; bir kendinize gelin artık, bağışın ta kendisi sizsiniz.”
“A ümitle, korkuyla pılısını-pırtısını atmış kişi; sonunda bir kere de bakışı-görüşü, bağışlayana bak.”
“A isteyen, a seven, isteği verene bak; eseri yaratanı gör, ne diye esere sarılıp kalmışsın.”
“O, sana bakıp durmada; senin gözünse solda-sağda. O sana söz söylemede; sense kulağını masala vermişsin.”
Hem psikoloji bilimi, hem İslam dini, hem de kültürümüz insanın yaradılışının yüksek nitelikte olduğunu söylemektedir. Yaradılışımızda var olan bu niteliklerle insanlığımızı yaşadığımız ve yaşattığımız çok güzel günler dileğiyle…
ÖRNEK HAYATLAR
HZ. ALİ’NİN YAŞANTISINDAN GÜNÜMÜZE IŞIK OLAN DEĞERLER
Hz. Muhammed’in yanında büyüyen Hz. Ali, Mekke’nin fethinden sonra Kabe’deki bütün putları kırdı. Devamlı olarak Hz. Peygamber’in yanında bulunduğu için Tefsir, Hadîs ve Fıkıhta sahabenin ileri gelenlerindendir...
HAZRETİ Ali küçük yaşından beri Hz. Muhammed’in yanında büyüdü. Hz. Hatice’den sonra Müslümanlığı çocuk olarak ilk kabul eden O’dur. Hz. Muhammed ile Hz. Hatice’yi bir gün ibadet ederken gören Hz. Ali’ye Peygamberimiz, şirkin kötülüğünü, tevhidin manasını anlattığında Hz. Ali hemen Müslüman olmuştu. Mekke döneminde her zaman Resulullah’ın yanındaydı. Kâbe’deki putları kırmasını şöyle anlatır:
Kabe’deki putu nasıl kırdı?
“Bir gün Resul-u Ekrem ile Kâbe’ye gittik. Resul-u Ekrem omuzuma çıkmak istedi. Kalkmak istediğim zaman kalkamıyacağımı anladı, omuzumdan indi, beni omzuna çıkardı ve ayağa kalktı. Kendimi, istesem ufukları tutacak sanıyordum. Kâbe’nin üzerinde bir put vardı, onu sağdan soldan ittim. Put düştü, parça parça oldu. Resulullah’ın omuzlarından indim. İkimiz geri döndük.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 384)
İnanmayalanları şaşırttı...
Hz. Peygamber hicret etmeden önce elinde bulunan emanetleri, sahiplerine verilmek üzere Hz. Ali’ye bıraktı ve o gece Hz. Ali, Resulullah’ın yatağında yatarak inanmayanları şaşırttı. Hz. Ali, Hz. Peygamber’i öldürmeye gelenleri oyalayarak onun yerine hayatını tehlikeye atmış, böylece Peygamber’e hicreti sırasında zaman kazandırmıştır. Hz. Ali, Peygamberimiz’in kendisine bıraktığı emanetleri sahiplerine verdikten sonra Medine’ye hicret etti.
Uhud’da gazi oldu...
Medine’de de Hz. Peygamber’in devamlı yanında bulundu. Uhud’da gâzî oldu. Bedir’de sancaktardı. Aynı zamanda keşif kolunun başındaydı; hakim noktaları tesbit ederek Hz. Peygamber’e bildirdi. Bu mevkiler işgal edilerek, Bedir’de önemli bir savaş harekâtını başarıya ulaştırdı. Kendisine “Allah’ın Arslanı” lâkabı ve Bedir ganimetlerinden bir kılıç, bir kalkan ve bir de deve verildi.Hz. Ali, Bedir savaşından sonra Hz. Peygamber’in kızı Hz. Fâtıma ile evlendi.
Harf öğretenin kölesi...
Hz. Ali, Mekke’nin fethi sırasında yine sancaktardı. “Keda” mevkiinden Mekke’ye girdi. Mekke kan dökülmeden fethedildi. Hz. Peygamber ile birlikte Kâbe’deki bütün putları kırdılar.
Hz. Ali devamlı olarak Hz. Peygamber’in yanında bulunduğu için Tefsir, Hadîs ve Fıkıhta sahabenin ileri gelenlerindendir. Hatta Resulullah’ın tabiri ile “ilim beldesinin kapısı” olarak ümmetin en bilgini idi. İslâm’ın öğretilmesi ve öğrenilmesi hususunda büyük katkıları olmuştu.
Hz. Ali’ nin ilim konusundaki çabaları, döneminin ilimlerine olan hakimiyeti hepimizin hayatı için örnek olabilir. Hatta Onun peygamberimizden naklettiği “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” sözü bilgiye ve onu aktarana olan sevgimizi ve saygımızı perçinleyebilir.
Hayatımıza cesareti, cömertliği ve ilmi kattığımız barış ve huzur dolu günler dileğiyle…

Haberin Devamı
DİĞER YENİ YAZILAR