Gazete Vatan Logo

Murat Saygı: Kanallar hayır kurumu değil

Türk televizyon tarihine damga vuran isimlerden olan Kanal D Genel Müdürü Murat Saygı, Hürriyet yazarı Cengiz Semercioğlu'na konuştu. İşte Semercioğlu'nun o yazısı...

Murat Saygı: Kanallar hayır kurumu değil

Türk özel televizyonculuğuna damga vurmuş 3-5 genel müdürden biridir Murat Saygı... Yıllarca Show TV, CINE5, Kanal D, Star TV ve D-Smart’ı yönetti. Yeniden Kanal D’nin genel müdürlük koltuğuna oturunca TV sektöründe herkes kulaktan kulağa konuşmaya başladı. Dizilere 800 bin liradan fazla vermeyecekmiş, stüdyo programları ağırlıkta olacakmış, gündüz kuşağında tavan ücret 20 bin lira olacakmış diye... Murat Saygı’ya hem bunları sordum hem de yeni Kanal D’nin nasıl olacağını... Tüm sektörün merakla okuyacağı çok önemli mesajlar verdi...

◊Özel televizyon tarihinin en kıdemli isimlerindensin. Ben yakından tanıyor ve biliyorum ama bilmeyenler için TV yöneticiliği kariyerini kısaca anlatır mısın?

- Teşekkür ederim. 1992-2001 yılı arası Show TV’de çalıştım. Bu dönemde CINE5’in de yönetim kurulundaydım. 2001’in sonundan 2008’e kadar Kanal D’yi yönettim. 2008-2009’da Star TV’de yöneticilik yaptım. Ondan sonra 2 sene D-Smart çalıştım, 2011’de ayrıldım.

◊ 20 yıla yakın büyük kanalları yönettin... 7 yıldır ise bu pozisyondan uzaksın ama sektörden hiç kopmadın... Neler yaptın 7 yılda?

- Önce bir arkadaşımla 4 tematik kanal kurduk. Çocuk kanalı, yemek kanalı vb... Onları büyüttük ve Sony’e sattık. O arada ben biraz kendi beğenilerime göre belgesel, film satışları yaptım. 22 tane belgesel şirketinin temsilciliğini aldım. Onların malzemelerini sattım. Tabii ülkede çok belgesel satılmıyor...

Sonra ufak tefek prodüksiyon işleri yaptım. En önemlisi bir arkadaşımla Netflix yapısına uygun Film Club’ı kurduk.

Ancak dönem dönem bazı şeyleri çok erken yapmak iyi olmaz ya, bizimki de o hesap oldu. Sistem çok mükemmel çalışıyordu ama korsana alışıldığı için kimse bu işlere para vermek istemiyordu... Onu da doğru zamanda yapmak lazımmış. O sistemi de kapatmadık, beraber iş yaptığımız arkadaşların Pay TV işleri vardı, oraya aktardık, hâlâ çalışıyor.

◊ Teknolojiden hiç kopmadın yani...

- Evet, teknoloji ve yenilikten hiç kopmadım. “Dijital dünyada neler oluyor” üzerine oldukça kafa yordum. Gençliğin ilgi alanlarını inceledim. Onların gözdesi gamer’larla birtakım işlerimiz oldu.

Televizyon formatlarını gamer’lara uyarladık. Onlarla “Biri Bizi Gözetliyor” tarzı formatlar yaptık. Ayrıca Turkcell TV gibi önemli platformlar kurulurken danışmanlık görevi üstlendim. Kısaca 7 yıl boyunca sektörden hiç elimi çekmedim.

◊ Demirören Ailesi’yle yolunuz nasıl kesişti?

- Demirören Medya Grubu İcra Kurulu Başkanı Mehmet Soysal’ı çok eskiden tanırdım ama yıllardır görüşemiyorduk. Bir perşembe günü beni aradı. “Holdingte buluşalım” diye... Gittiğimde Meltem Demirören ve Yıldırım Demirören de oradaydı. Sandım ki öncelikle benden danışmanlık isteyecekler. Tam çıkarken Yıldırım Başkan, “Kanalın başına geçmeye ne dersin” diye sordu.

Benim bir de Demirören ailesi ile eskiden gelen bir dostluğum var. Mehmet Bey ile görüştükten sonrayı takip eden hafta işe başladım.

Umarım hayırlı olur, sektörün harekete ihtiyacı var.

KAZANDIKLARI PARALAR HOLLYWOOD FİYATLARINA ÇIKMIŞ

◊ TV piyasası gelir gelmez dizilere koyduğun 800 bin liralık üst limit barajını konuşuyor. “Milyon liralık diziler kapıdan içeri girmeyecek” sözün doğru mu?

- Evet, doğru... Dediğim gibi asıl problem sektörün genelinde. Sektöre giren reklam parasıyla çıkan program maliyeti dengesiz. 1-2 kanalın mutlu olması fark etmiyor, sektör kendi içinde zararda. “Niye zararda” diye baktığın zaman sebebi, yüksek maliyetler. Peki, bu yüksek maliyetler yüzünden televizyonlar zarar ediyor da yapımcılar para mı kazanıyor, hayır. Para kazananlar sadece menajerler ve oyuncular. Çok büyük paralar kazanıyorlar. Oyuncuların kazandığı paralar Hollywood fiyatlarına çıkmış. Ben diyorum ki, bu sektörde bu kanallar yaşamazsa, yapımcılar da yaşayamaz, oyuncular da yaşayamaz.

◊ Oyuncuların fedakârlık yapması mı gerek?

- Yapmak zorundalar. Dönem yapımcının da oyuncunun da fedakârlık yapması gereken bir dönem.

◊ Ben bu bütçelerle yapımcıların kazanmadığına katılmıyorum ama...

- Yapımcıların para kazanmasının tek şansı da yurtdışı satışları olmuş. Bunun için öncelikle yurtdışına satılabilecek miktarda dizi yapman lazım.

Dizin burada 5 bölümde yayından kalkarsa nasıl para kazanacaksın? Dolayısıyla satışı yaparken, yurtdışı satış payı koyuyorsun da bugünü düşünmeden tamamen afaki yapıyorsun bu işi.

Birkaç yapımcı yurtdışına satılabilir diziler yapmışlar, çok iyi para kazanmışlar filan ama önce bugün. Bugün kanallar yaşamalı ki yarın olabilsin. Bu yapımcı için de, sanatçı için de, menajer için de böyle...

Bu söylediklerimden menajer ve sanatçıya karşıyım diye bir şey de çıkmasın. Burada rasyoneli doğruyu bulmak lazım.

◊ Bugünkü koşullarda kanalın bir diziden kâr etmesi için ne olması lazım?

- Herhangi bir televizyon kanalı, 800 bin liranın üstünde bir iş yapıyorsa, o işten para kazanması için en aşağı 10-12 reyting alması lazım. Çok da kolay bir şey değil bu.

Mesela biz bir diziye başlarken “5-6 reytingle bu dizi yaşar” diyoruz. 5-6 reytingli dizi, 800 bin lira maliyetliyse yaşayabilir.

Çünkü o 800 bin liralık dizi, minimumda 1.2 milyon lira gelir elde edecek ki kanalın genel giderleri, maaşları çıkabilsin.

Çünkü bir tek o dizi için para kazanmak diye bir şey yok.

SEKTÖR AŞAĞI GİTMİŞ

◊ Yönetici olarak bıraktığın özel televizyonculukla geldiğinde bulduğun özel televizyonculuk arasında nasıl bir fark var?

- Ne yazık ki olumsuz yönde bir fark var. Bunu Kanal D özelinde söylemem doğru değil. Sektör bazında konuşuyorum... Çünkü kanalların biri çıkar, biri düşer. Fazla takılmamak lazım. Ama sektör maalesef çok aşağı gitmiş.

◊ Neler değişmiş 7 yılda?

- Sektörde birçok grubun ana işi medya değil. Bu nedenle gerçekten çok kalifiye yöneticilerin yönetmediği bir dönem yaşanmış. Bir taraftan da kanal sayısı çok arttı. Eskiden 4 kanallı bir ortam varken şimdi TRT dahil 7 kanallı bir ortam var. Eskiden asıl konu birinci olmakken, şimdiki zamanda önem sırası değişmiş. En kötüsü, işin ekonomisi maliyetler açısından büyümüş ama gelir bacağında çok da artamamış. Tam tersi pazar, 7 kanala kırılmış görünüyor. Dolayısıyla, kanal kâr mı ediyor, etmiyor mu kimse bu konularla ilgilenmemiş. Eski patronlar döneminde zarar eden bir iş yapmak mümkün değildi.

◊ Gelinen noktada seni en çok şaşırtan ne oldu?

- Ben sektörde en çılgın patronlarla çalıştım, en sıkışık dönemlerde bile hiç toplu personel çıkartmadım. Şimdi güçlü kanallarda bile toplu personel çıkarma durumu var. Ben patrona “Diziyi tekrar edelim, şu personeli çıkarmayalım” derdim. Onlar da ikna olurdu... Rasyonel kaybolmuş sektörde.

“Niye sen bu kadar milyona dizi yapıyorsun, bu işin rasyoneli var mı” diyecek birisi çıkmamış. Yöneticiler de hesap makinesiz devam etmişler.

Haberin Devamı

Haberin Devamı


“DELi YÜREK”i 10 BÖLÜMDEN SONRA TUTTURDUM

◊ Günümüzde dizilere artık çok şans da verilmiyor. Tutmadıysa iki bölümde yayından kaldırılıyor... Sizin zamanınızda böyle değildi...

- Ben, “Deli Yürek” gibi bir diziyi 10 bölümden sonra tutturmuştum. O zaman dizinin arkasında “Televole” vardı. Şansal Büyüka gelirdi, “Murat Bey, bunu ne zaman kaldıracaksınız” diye. Biz de “Dur Şansal bey, biraz daha” deyip idare ederdik. 10’uncu bölümden sonra dizi fenomen oldu. Mesela “Bir Demet Tiyatro”, Star TV kaldırma kararı aldıktan sonra tutmuştu. Ama şimdi sektöre panik hakim. Bir dizi, ilk gün kötü reyting almışsa hemen, “Bunun yedeği nerede”... “Yedeği hazırlanana kadar kaç bölüm garanti”, “Yapımcıya söyleyin 3 bölümde toplasın kalksın”... Yapımcı da zaten cenazeyi yıkamak üzere o 3 bölümü yapıyor. Aman para harcamayayım diye. O anlamda sektörün disipline olması lazım.

◊ Bir müdür tek başına sektörü değiştirebilir mi?

- Biz artık sektörün veteranıyız...

◊ Veteran dedin de, yaş kaç oldu?

- Boş ver. (Gülüyor) Ruhum genç. En azından sabah 07.30, gece 23.00 çalışabilecek haldeyim. 30 yaşındakilerle spor yapabiliyorum. Hayat kalitesi odur...

Soruya tekrar dönersek, bütün kanalların para kaybettiği dönemde reklam konusunda vadelerin kısaltılması lazım. Türkiye hâlâ gayri safi milli hasılanın reklama oranının en düşük olduğu ülkelerden biri. Onun için hâlâ Amerika, Türkiye’de birçok kanal kuruyor. Discovery, Sony onun için geliyor buralara. Biz de reklam bedava. Amerika’ya git saniyesi 400 dolardan aşağı reklam bulamazsın. Ben televizyonların bir araya gelerek bu dertleri çözeceğine inanıyorum. Hem maliyetleri düşürme hem de gelirleri artırmayla ilgili ortak sektör menfaatine bir şeyler yapabileceğimizi düşünüyorum.

◊ Kanal patronları bir araya gelir mi?

- Şu anda iletişim kuramayacağımız kanallar yok. Eskiden vardı. “Ben Doğan grubuyla iş yapmam”, “Ben Sabah’la bir araya gelmem” diye... Artık kavgalar dövüşler yok. Artık şirketlerin ve sektörün kendi rasyonelleri var. Hep birlikte para kaybedip batalım mı? Battıkça kanallar el değiştirip durur, onun yerine kanalları yaşatmak lazım...

ŞU ANDA SEKTÖRDEKİ EN BÜYÜK ALICI BİZİZ

◊ Yeni dönemde rakip kanalların alım gücünü nasıl görüyorsun?

- Bu dönemde biz dâhil hiçbir kanalın eli bol davranma lüksü yok. Şu anda sektördeki en büyük alıcı Kanal D. Çünkü Kanal D’nin elinde sadece benim başlattığım ve eylül itibari ile 13’üncü sezonuna merhaba diyecek “Arka Sokaklar” var. Bundan dolayı, güzel projelerle gelen herkese kapımız açık. Daha öncesinde çalışılmayan birçok yapımcı, kanalın el değişimi ve benim gelmemle misafirimiz oldu.

◊ Bu yapımcılar daha önce neden Kanal D ile çalışmak istemiyorlarmış?

- Türkiye’nin en iyi işlerini yapan yapımcılar buranın kapısından geçmez olmuşlar. Hem de “Dizinin yurtdışı satışı da bende olacak”, “Bunun mülkiyeti de benim” gibi bana göre 3 para etmeyecek şeyler yüzünden. Zaten buralarda oluşan gelirler paylaşılıyor. Sen satsan ne olacak, ben satsam ne olacak? Önemli olan geliri maksimize etmek.

Şimdi herkese kapımızı açtık, projelerini getiriyorlar. Bu yapım işi yapımcıya güvenilerek yapılan bir iş. Yapımcı inandığı işi sana getiriyor, sen de inanıyorsan yap. Ondan sonra, “Yok ben onun senaryosuna sahne yazayım”, “Şu cast’ı da ben belirleyeyim” olmaz. Hem öyle yaparsan yapımcının sorumluluğu olmaz. İş tutmadığı zaman yapımcı “Sen söyledin bana” derse ne diyeceksin? Kanal veya yönetici kendini yapımcı zannediyorsa problem var demektir.

KANAL D IŞILTILI BİR KANAL OLACAK

◊ Murat Saygı denince akla stüdyo programları gelir. Yeni sezonda Kanal D’de stüdyo programları daha mı ağırlık kazanacak?

- Evet, 1-2 tane stüdyo programının siparişini verdik bile. Dizisiz bir hayatı bugün düşünemiyorsun ama ben Show TV’deyken haftada 1 dizim, 2 sitcom’um vardı. Kanal D’deki dönemimde 4-5 dizi, 1-2 gün ise stüdyo programları vardı. Şimdi en azından o günlere dönmek istiyorum. Kanal D’de şu an “Arka Sokaklar” var, 3-4 tane daha dizi yaparız. 2 günde format program yaparız. Onlar tutmazsa başka format tutar.

◊ Format programların maliyeti daha az olduğu için mi böyle rahatsın?

- Dizi tutmadığı zaman acayip bir ekonomik zarar yaratıyor. Bir formata başladın ama tutmadı, çok büyük zarar verecek rakamlar ile karşılaşmıyorsun. Tutturduğun zaman ise az maliyetle, çok reyting üreten bir proje yapıyorsun ve kanalın ışıltısı çıkıyor ortaya. Bana göre Kanal D’nin ekranı şu an tozlu. Yeni dönemde ışıltılı bir kanal olacak.

◊ Nasıl ekran yüzlerinin olmasını istersin?

- Genç, dinamik ve eğlenceli tipler olsun. Televizyonlar çok ağlak, gülen insan yok. Gün boyunca ya bağırış çağırış, ya ağlayan ya da çocuğunu kaybedenlerin olduğu programlar var. Kanal D’de öyle şeyler olmayacak.

◊ Ne tür programlar olacak?

- Gündüz son derece neşeli kadın programları olacak. Güzellik ve moda gibi ümit veren programlar yayınlayacağız. Moda programı yaparken de o dünyanın ünlü isimleri ile çalışmayacağız. Gerçek insanlarla reality şov yapacağız. Son derece eğlenceli bir şey olacak.

◊ Diziler de mi eğlenceli olacak, sitcom yayınlayacak mısınız?

- Dizilerde öyle bir lüksüm yok. Ama mesala, “Ne deneyeceksin” dersen, haftada 1-2 gün rakiplerimin çok dram ağırlıklı olduğu günlerde komedi deneyeceğim, alternatif olarak. Karşı tarafta birileri birbirini boğazlarken, Kanal D’de komedi olacak. Sitcom da yapacağız. Sitcom bir televizyon çeşidi ve de çok makul maliyetle yaparsın. Ama herkes akıbeti belli olmayan yurtdışı satışına yatırım yapmaktan sit-com yapmıyor.

Hâlbuki sitcom’un en büyük avantajı, al 10 kere yayınla... Oysa ki yüksek reyting alan dramayı bir kere daha yayınlayamazsın. Onun için sitcom da yapacağım, “Güldür Güldür” vari programlar da...

İsterse çok reyting almasın, kanalda onların olmasına ihtiyaç var. Mümkünse format gecelerini hafta sonu üst üste yapabilirim. 4 tane üst üste format yapsam 1 dizi maliyeti yapmaz. Beyaz (Öztürk) gibi büyük bir değer var elimde.

Haberin Devamı

Haberin Devamı


BEYAZ’A YENİ FORMAT ARIYORUZ

◊ Beyaz Show devam edecek mi?

- Beyaz’la devam edeceğiz ama klasik Beyaz Show yapmayacak. Yeni bir format düşünüyoruz. Onun da içine sinen bizim de üzerinde anlaşacağımız yeni bir format olacak.

◊ Yine sohbet, talk show mu olacak?

- İnan bakıyoruz. Yarışma da, game şov da olabilir.

◊ Beyaz’ın yeni programı saat kaç gibi yayınlanır, nasıl bir akış var kafanda?

- 23.00’ten geç olmayacak.

ESER YENENLER’LE 2 YARIŞMA

◊ “2 tane programla anlaştık” dedin. Biraz da onlardan bahseder misin?

- Stüdyo formatları, yurtdışından. Biri tahmin, diğeri eğlenceli içinde komedinin fazlası ile yer alacağı bir yarışma. İkisi için de Eser Yenenler’le anlaştık.

◊ Programların içerikleri hakkında biraz daha detay verir misin?

- Yurtdışında siyasilerin yüzlerini kullanarak yaptıkları maskları biz burada futbolcu ve sanatçı ile yapacağız. Onların oyunlardaki komedileri çok iyi. Bizim kendi stüdyolarımızı kullanacağız. Ben programın eski “Şahane Pazar” gibi pazar akşamlarında reytingte zirveye oynayacağını düşünüyorum. Diğeri dediğim gibi tahmin yarışması. Tahmin yarışmaları her zaman iş yapar. Çünkü herkesin oynayabileceği bir şey. Yazın prime time’da gireceğiz.

◊ “Çarkıfelek” de geri döndü...

- Yazın bir deneyeceğiz. Çarkıfelek dünyada her zaman iş yapıyor. Eylülden itibaren belki belli periyotlarda yayınlayabiliriz ama anlaşmamız diğer yazı da kapsayacak şekilde.

◊ Bu iki yarışma dışında başka format var mı yakın zamanda?

- Evet, çocuklara özel gerçekten güzel bir programımız daha Kanal D’de olacak.

4 KADIN SUNUCULU PROGRAM GELİYOR

◊ Anlaştığını yeni dizi var mı?

- Drama ekibimle 7-8 diziyi inceliyoruz. 2 tanesini sipariş verdik gibi. Kontrat aşamasındayız. 3 ve 4’üncüyü de olgunlaştırıyoruz. Yazın tek dizi gireceğiz.

◊ Gündüz kuşağında tasarrufun ne olacak?

- Gündüz kuşağımızda magazin programı var, gelin-kaynana yemek yarışması devam ediyor. Yeni dönemde sabahları 4 kadının sunacağı bir sabah programı yayınlayacağız.

◊ Kimler sunacak?

- Kesin olarak Hande Ataizi var. Diğerleri sürpriz olsun.

◊ Programın içeriği ne olacak?

- İçinde yemek, güzellik ve moda her şey var. Çok hafif magazin sohbeti de yer alacak. Bizim stüdyolarda çekilecek. Dikkat edersen hep bizim stüdyolarda diyorum. Çünkü en çok şoka girdiğim şey döndüğümde Kanal D’nin yarısını bulamadım. Ben burayı bıraktığım zaman Kanal D’nin arka tarafında izleyiciler birbirinin üzerinden geçerdiler, programlara konuk olmak için... Şimdi ise her yer ofise dönmüş. Oraları yaşamadan buraları yaşatamazsın. Yeni dekorlar gelmeye başlıyor, burası yine yaşayan bir yer olacak.

2 DAKİKALIK REKLAM KUŞAKLARI DENEYECEĞİM

◊ 15 dakikalık reklam kuşakları için ne diyorsun?

- Çok sıkıcı buluyorum. Ne seyrettiğini unutuyorsun. Ben kısa reklam kuşaklarını denemek istiyorum. Malın iyi ise 3 dakikalık kuşak koy. İzleyiciye “çayını koy gel” de. 15 dakika neredeyse bir komşuya git gel periyodu.

◊ Kısa reklam kuşaklarının reytinglere faydası olur mu?

- Bunu denemek istememin nedeni reytinge faydası olur, zararı olurdan öte reklam değerlerini artırmak. Bir firma geliyor, ilk reklam ben gireceğim diye 200 bin lira ödüyor. Sıralamaya göre fiyat gittikçe düşüyor en arkadaki 20 bin lira ödüyor. Çünkü oradaki izlenme oranı çok daha düşük. Onun yerine ben bir sürü ilk reklam fiyatını alırım. Deneyeceğim...

POPSTAR 80’LER YILBAŞI PROGRAMI GİBİYDİ

◊ TV’ye kazandırdığın unutamadığın format programlar hangisi?

- “Kim 500 bin İster”i unutamam. Onu yapmak o zaman büyük bir cesaretti. Aslında “Dadı”ya başlarken de kendi yardımcılarım bile isyan etmişti. Türkiye’de dadı mı var, uşak mı var diye. O sitcom’ları yaparken çok heyecanlanmıştım. Popstar mesela... Popstar 50’nin üzerinde share alıyordu, restoranlar bize o faks çekiyorlardı. “Lütfen yayını erken kesin, millet yemeğe gelmiyor” diye.

◊ Kanal D’de yayınlanan en son “Popstar”ı nasıl buldun?

- İzlerken kanaldan arkadaşlara mesaj attım. “Bunu benim zamanında yapsaydınız, kafanıza atardım kasedi” diye... Bir işi 15 sene önce yaptığından daha kötü nasıl yaparsın? O zamanlar yayınlar eskiydi, HD yok, 4K yok. Ona rağmen ışıl ışıl bir mal çıkmıştı. Yenisi ise 80’ler yılbaşı programı gibiydi.

◊ Tutan bir formatı yeniden denemek doğru mu?

- Bazı formatları tekrar deneyebilirsin ama ben televizyonculukta kendini bile taklit etme diyenlerdenim. Bir işi iyi yaptın, dur orada. Kendine hayran olup da bir daha taklit etme. Şimdi Müge Anlı o işi çok iyi yapıyor diye, niye 10 tane daha Müge Anlı yaratmaya çalışıyorsun? Sonra hepsi batıyor. Çünkü aralarındaki rekabet, reyting uğruna her şeyi yapılabilir haline getiriyor. Düzeyi düşürüyor.

TELEViZYON KANALI HAYIR KURUMU DEGiL

◊ Gündüz kuşağında da sınırı günlük 20 bin lira olarak belirlediğin konuşuluyor... Şu sıralar günlük diziler de çok revaçta. Onlar hakkında ne düşünüyorsun?

- O dizilerin günlüğü 100 bin lira. E kaç para reklam alıyor? 50 bin lira. Burası hayır kurumu değil ki her yayınladığın günde 50 bin lira zarar ediyorsun. 20 ile çarp, ayda 1 milyon lira zarar. Öyle bir şey yok. Dolayısıyla 20 bin liralık iş yapar, 30 bin liralık reklam alırsa günlük diziler yayınlanabilir. Diğer gündüz kuşağı programlar için de aynı şey geçerli...

◊ Kanallar artık prime time’da tek dizi yayınlayarak günü kurtarıyorlar. Buna ne diyeceksiniz?

- İş televizyonculuğu şık olmaktan çıkartıyor. Gerçekten televizyonculuk yapılamaz hale geliyor. Diziler 120-130 dakika... Haberlerden sonra dizinin özeti başlıyor, gece yarısına kadar aynı dizi sürüyor. Son derece sıkıcı bir şey. 21.00’de bak aynı dizi, 22.00’de bak aynı dizi, 23.00’de aynı dizi...

Kimsenin televizyonculuk yapmaya niyeti kalmamış. Bir senaristin hayal dünyasına sığın, bir tane de yapımcı bul... Yap 5 bölüm, tutmazsa kaldır. E böyle böyle sonunda elbet bir tane tutturuyorsun. Var öyle kanallar. 30 tane dizi yapıyor, 1 tane tutturuyor. Kimse de “29’una ne oldu” diye sormuyor.

◊ Televizyonda kötü işler hatırlanmaz zaten ama...

- Doğru, televizyonculuğun iyi yanı budur, başarısız iş hatırlanmaz. Herkes parlak işleri hatırlar. Başarısız işi yapmadım sayabilirsin. Paralar gider ama kimse de, “Ya Cengiz ne kötü iş yaptın” demez. Çünkü kimse farkında değildir. Hep başarılı işler konuşulur ya, onun için biz televizyoncular kendimizi bir şey zannederiz. “Ne muazzam işler yaptım, onu da ben yaptım” diye.

Yapımcılar da öyle. Başarı oranın yüzde 30’sa çok başarılısın. 40’sa zaten git Miami’de yaşa, ayakkabılarını yolla. Ama benim Türkiye’de gördüğüm yüzde 10’larda başarı oranı.

◊ Bu arada dizilerin uzunluğundan herkes şikâyetçi, ama öte yandan 60 dakikalık diziler de denendi, tutmadı...

- Tutmadı. Çünkü dizinin kendi içinde tutarlılığı olması lazım. Ben dizinin kendi matematiğine girmiyorum. Ben televizyonculuk açısından rakamların rasyonelliğine bakıyorum. Yapımcılar, “1 milyon 200 bin liraya dizi yaptım ama 120 dakika” diyor. Ya bana 800 bin liraya dizi yap, 120 dakika getirme, 90 dakika getir. Ben arkadaki 100-150 bin lirayla ikinci bir program yapayım, yeni bir reklam kuşağı açayım, yeni bir hedef kitleye ulaşayım. Çünkü sen bu gece benim kanalımda yayınlanan diziyi beğenmiyorsan bir daha benim kanalıma uğramıyorsun.

Hâlbuki televizyonculuk devamlılığı olan bir iş. Mesela İstanbul’dan bir otobüs Erzurum’a gidiyor. İlk başta 10 yolcusu var, İzmit’ten 5 kişi daha alıyor. Ankara’dan 15 kişi daha alıyor, Samsun’da 3 kişi iniyor. Erzurum’a belki 15 kişi ulaşıyor ama belli bir devir daim var.

Sen “sadece bu diziyi seyredenler benimle olsun” diyorsan, İstanbul’dan aldığın 10 kişiyle Erzurum’a ulaşıyorsun demektir...

◊ Gündüz programlarındaki durum ne?

- Oradaki programlardaki durumda bu. AB grubunu kaybetmeden CD’yi alacaksın, CD’yi kaybetmeden E’yi alacaksın. Onu kaybetmeden de onun üzerine koyacaksın. Mesela Acun (Ilıcalı) sadece prime time televizyonculuğu yapıyordu. Bu sene ilk defa, üstelik yazın gündüz programlarına ağırlık verdi. Çünkü hayat öyle akmıyor. Gündüzden de müşteri taşıman lazım ki kanal olabilesin.

Reklamverenlerin vazgeçmemesi açısından da burayı 24 saat yaşayan ve çalışır bir programlılıkla yürütmen lazım.

Televizyonda bu matematikler bozulmuş. Videocu dükkanına dönmüş.

KANALLARIN OYUNCU BAĞLAMASI BÜYÜK HATA

◊ Yeni dönemde Kenan İmirzalıoğlu ya da Kıvanç Tatlıtuğ’a gidip “2 milyon lira vereyim sana, anlaşma yapalım” der misin?

- Hayır, ben hayatımda böyle bir şey yapmadım. Benim bu konudaki üstadım Faruk Bayhan’dır. Onun hiç starlık anlaşması yaptığını görmedim. Ben de kimseye böyle bir şey öğretmedim. Kanal bir gazino ya da yapım şirketi değildir. Sanatçıyla benim işim olmaz. Ben yapım şirketini tanırım, onlar benim muhatabımdır. Yaptığım işi iyi biliyorum. Reyting satın alıyorum, reyting satıyorum. Dolayısıyla sanatçı işletmek, onu memnun etmek, ona dizi yapmaya çalışmak ve ona para verip kendime bağlamak benim işim değil. Ben reyting alacağım bir yapım şirketi bulurum. Yapım şirketlerinden reyting alırım, reklam verene bu reytingleri satarım. Arasında da para kazanırım.

BU KOŞULLARDA PATRONLAR KANALLARA KİLİT VURUR

◊ Bölüm başına 150 bin lira alan oyuncular var. Sen 800 bin liralık maliyet sınırı koyuyorsun. Ünlülerle çalışmayacaksın o halde. Kanal D, starların ekranı olmayacak mı?

- Tabii ki olacak. Ama starlar da makul rakamlara inecek... Bu paraları alan 8 ya da 10 isim var. Her genel müdür gibi ben de çalışmak isterim onlarla ama olmazsa da olmaz. Çünkü şöyle bir şey var; senin projen iyi ise her zaman iş yapar. Bir tane parlak oyuncuyu oynattın diye, her iş tutacak kaidesi yok.

◊ Yeni dönemde starlar o paraları alamayacaklar mı yani?

- Amacım ünlüleri mağdur etmek değil. Onların tarafından bakarsan tamam ama bu taraftan bakınca da bu kanallar var olmalı ki onlar da yaşamlarına devam etsin. Yani bugün sana birisi, “1 milyon lira vereyim hayatın sonuna kadar çalışma” mı desin, yoksa “Ayda 50 bin lira vereyim. Hayatın boyunca bu 50 bin liraya kazan” mı? Konu bu. Algıyı doğru yönetmezsek, sanatçılar, oyuncular tarafından yanlış anlaşılabilir. Ama her bölüm yayınlandığında kanal 500 bin lira zarar etsin ama her oyuncu cebine 100 bin lira para koysun. Bu sürdürülebilir değil. Bugün ben varım, yarın başkası olur. Bir patron sonunda buraya kilit vurup gider. Sektör ölmadık insanların eline geçer.