Yasaklı toplum

‘Adaletin er ya da geç tecelli edeceğini umut ediyorum.’ Osman Kavala

***

1946 yılında Gogol’ün Müfettiş oyunu sahneye konacaktır. Derken Demokrat Parti yanlısı birinin çıkardığı bir gazetede şu satırlara rastlanır: ‘ Biz bu oyunu Berlin’de gördük, bu oyun hırsız memurları konu olarak almıştır, bu yüzden halkımıza gösterilmemelidir, zararlıdır, yasaklanmalıdır.’

Ne diyeyim, şu yasakçı toplum yanımız, tarihlere sığmaz! Yasakçı toplum yanımız tarihlere sığmadığı gibi zaman zaman resmen bendini aşar ve bir de bakarsınız, haddini bilmezliğin açık adresi olur. Hayatında iki kitap okumuş ya da hep aynı görüşün hep aynı kitaplarını okumuş biri (bu hiç kitap okumamış ya da iki kitap okumuş olmaktan çok daha tehlikeli bir durum arz eder) çıkar ve der ki: ‘Şu kitap bilmem neden ötürü zararlıdır, halkımızın aklını karıştırır, şudur budur.’

Oysa bir insanın zihnini teslim ettiği sahici bir sanat yapıtıyla ya da bir kitapla allak bullak olması, aynı insanın ahir ömründe başına gelebilecek en güzel deneyimlerden biridir. Bu ‘savrulma’ esnasında kendini ve yaşamı yeniden keşfedebilmesi o insana inanılmaz bir hazine sunar. O da, o insanın bilinmeze dair bir yolda yalnız olmadığı, o yalnızlığın içine terk edilmediği hissiyatıdır.

Haberin Devamı

Dahası, bu içmeden sarhoş olma hali zamanla insana başka başka özellikler de kazandırır. Fark etmektir bu! Örneğin yasaklamaların boş işler olduğunu anlarsınız; yasakçıların tarihin hemen hiçbir döneminde uzun vadede başarı sağlayamadığını, kalıcı olmadığını, kalıcı gibi görünseler de bunun bir yanılsamadan ibaret olduğunu çok net görürsünüz. Bununla da yetinmezsiniz ve yasaklamanın insana ve bir topluma zaman ve enerji kaybettirmekten başka (kış saati uygulamasına bilmem hangi yüzsüz nedenlerle geçmemek değil; alenen insan enerjisi ve göz nuru emeğin hiçe sayılmasıdır söz konusu enerji kaybı) hiçbir işe yaramadığını teslim edersiniz. Bununla da yetinmez, birtakım bilgilerin yasaklamalar yüzünden ‘bilinmemesinin’, o bilgilerin belki de yanlış bilgiler olduğunun anlaşılamamasına yol açacağını da keşfedersiniz. Kısacası bir bilginin gerçek, doğru ya da yanlış olup olmadığını test edebilmeniz için de özgür bir ortama ihtiyaç vardır. Yasak, sadece engeldir. İnsana, halka ve düşüncesine el koymak demektir.

Haberin Devamı

Gelelim sadede:

TÜYAP Fuarı bu sene de çok yoğun geçiyor. Dostlarla tartışıp duruyoruz. Kitaba bu kadar ilgi varsa neden bu toplumda ifade ve düşünce özgürlüğü sürekli zan altında diye. Neden evlilik programları bu kadar yoğun bir ilgiyle seyrediliyor diye ve bir sürü şey daha. Kısacası Türkiye’nin kitapla ne kadar buluşuyor olduğu sorusu kafamda bir soru işareti olmaya devam ediyor. Türkiye kitapla gerçekten buluşuyor mu? İnancım buluşması yönünde. Fikrimi soruyor iseniz cevabım hayır. Yoksa bu kadar ‘yasaklı’ bir toplum olamazdık.

DİĞER YENİ YAZILAR