Kavgalar

Çetin Altan’da öldü...

Baş Başa programıma konuk olduğunda sormuştum;

- Kırk yıllık sosyalist idiniz, Özal döneminde liberal oldunuz. Değişiminizdeki süreci anlatır mısınız?

Demişti ki;

- Özal yeni iktidara gelmişti, biz ülkede yıllarca ne yaşanmışsa hepsini kafasında tutanlarız.Eskiye dair ne varsa hiç birini unutmayan bir kafayla ya da bir süvari gibi daktilo başına oturunca kendimizi kaybederiz. Ve ne varsa hepsini mevcut iktidara yükleriz. Yine o günleri yaşadığımız gün ağır bir yazı yazmıştım Özal ile ilgili. Gece yarısı telefonum çaldı ve açtığımda karşımda Özal’ın “hayırlı geceler üstadım” deyişi ile sohbet başladı.

Özal “Yazınızı okudum üstadım. Bende size bildiklerimi anlatayım sonra siz düşünün” dedi.

Ve başladı anlatmaya...

Ertesi gün yazımı yazmak için daktilonun başına oturunca anlattıklarını düşündüm... Kendime dedim ki- biraz ağır yazsam gece yarısı yine arayacak- Ve duygularımdan, geçmişin yükünden kendimi biraz kurtarıp yazıyı yazdım. Aynı gece Özal yine aradı ve yazıyı okuduğunu söyledi, tebrik ettiğini ilettikten sonra -Bir gün Köyceğiz’de balık yiyelim ve sohbet edelim- dedi.

Haberin Devamı

Ve dediğini de yaptı...

Bir akşam oturup birlikte yemek yedik ve Özal anlattıkça anladım ki aslında ikimizin de hayal ettiği Türkiye aynı. Aynı şeyi düşünüyoruz o halde niye kavga ediyoruz dedim kendime... Benim liberal ve Özal’cı oluşumun özeti budur!

***

Yani diyalog karşılıklıdır...

Tek taraflı olduğunda kimsenin bir araya gelmesi mümkün değildir.

Özal ve Çetin Altan buna örnektir...

Ve bu ortam her geçen kaybediliyor... Barış’ın çok uzağında bir yerlerde geziniyoruz ve geçiniyoruz!

Dünya büyük bir kavganın eşiğinden savaş pozisyonuna doğru ilerliyor...

Ekonomik krizler savaş gerginlikleri arasında göstergeleri ya aşağı ya da yukarı çekiyor...

Birileri kazanıyor birileri de kaybediyor!

Çatışmalardan beslenen efendiler büyük kalabalıkları kızgın tava üzerinde yaşanan bir hayata mahkum ediyor...

Herkes büyük bir telaşla ayakta durabilmenin peşinde dört nala bir at gibi koşturuyor.

Kavgasız bir güne hasret kalmışız...

Haberin Devamı

***

Toprak üzerinde bitmeyen savaşlar, kavgalar, yalanların hepsi toprağın altında sona eriyor...

Gidilecek son durak belli...

Büyük bir keyifle seyredilen filmin son karesi belli; ölüm!

Lakin, yine de iflah olmuyor kimse.

Necip Fazıl’ın sözleri düşüyor aklımıza;

- Hayatı fazla ciddiye almayın, nasıl olsa içinden sağ çıkamayacaksınız!

Herkesi bekleyen bu acımasız gerçek kimseyi ürkütmüyor!

***

Barış ödülleri büyük törenlerle verilir ama yine de herkes savaştan beslenir.

Ve herkes savaş kahramanı olmayı daha çok ister.

Barış ödülü bir yılda sadece bir kişiye veriliyor...

Demek ki gerisi savaş halinde...

Çetin Altan öldü...

Hayal ettiği Türkiye ve Dünya nasıldı?

Elbette bütün ayrıntılarıyla bilemiyoruz ama savaşsız günler hayal ettiğini en azından biliyorduk...

Ülkeyi yönetenleri seçerken dahi savaşıyoruz!

Tarık Buğra’nın “Kazanmak için düşman gerek!” dediği bir dünyada yaşıyoruz...

Oysa bütün savaşanların ve barışanlar da son durağı; ölüm!

Unutuyoruz nedense...

DİĞER YENİ YAZILAR