Gazete Vatan Logo

Lanetli semttir Tarlabaşı

100 binlik ilk baskısı iki gün içinde tükendi

Lanetli semttir Tarlabaşı

Ahmet Ümit’in beklenen romanı “Beyoğlu’nun En Güzel Abisi”nin 100 binlik ilk baskısı iki gün içinde tükendi, 50 bin yapılan ikinci baskı da bitmek üzere. Ümit’in, bu romanında kahramanı Başkomiser Nevzat, bir cinayeti çözmek için Tarlabaşı sokaklarının her köşesine sinen suç ilişkilerini inceliyor.

- Romanlarınızda bir tarih ya da şehir ya da semt üzerine yoğunlaşıyorsunuz. Yani zaman ve mekan. O kadar ki bu iki öğe romanlarınızın ana kahramanı haline geliyor. Bu iki kavram olmadan bir suçu analiz etmek ve anlamak mümkün değil mi?

Sözünü ettiğiniz olgular insanla ilgili olgular. İyi roman bilindiği üzere insan ruhunu açıklamaya çalışır. Ama açıklamaya çalıştığımız ruhları, yarattığımız karakterlerin psikolojik çözümlemeleri üzerinden resmederiz. Ve romandaki karakterler somut insanlardır. Yani belli bir tarihsel dilimde, belli bir şehir ve semtte yaşarlar. Onları gerçekçi şekilde anlatabilmek, yaşadıkları çağı, semti, mekanları içinde yaşatmakla mümkün olur. Ama Türkiyeli bir yazar olarak, başka bir meseleye vurgu yapmak istediğimi de söylemeliyim. Evet, bize anlatılan değil, ama gerçeğe daha yakın tarihi öğrenmemiz gerektiğine inanıyorum. Çünkü bu ülke için tarih öğrenmek, birey olmakla ilgili bir meseledir. Ve elbette şehirlerimize sahip çıkamak da en az tarihimizi anlamak kadar önemli bir gerekliliktir. Demokrasi, çağdaşlık, modernlik gibi pekçok kavram şehirleşmeyle ilgilidir. Ve ne yazık ki ülkemizin tam olarak şehirleştiğini söylemek pek mümkün değildir. En azından İstanbul, Ankara, İzmir vb büyük iller için bunu söylemek mümkün değildir.


Hakikati göstermek istedim

- Beyoğlu’nun “En Güzel Abisi”ndeki olay mahalimiz yani ana kahramanınız ise bu kez Tarlabaşı? Neden burası?

Çünkü Tarlabaşı, devletin ırkçı uygulamalarıyla yaratılmış, şehrin ortasındaki bir bataklık, bir garabettir. Ama aynı zamanda çaresiz insanların sığındıkları, yaşlı, yorgun bir adacıktır. Elbette kendi başına bırakıldığı için aynı zamanda bir suç merkezidir. Bugün İstanbul’u kıyaslayabileceğimiz Paris, Londra, New York gibi şehirlerin ortasında böyle bir garabete izin verilmez. Bu tuhaf durum, aslında tarihimizi bir kez daha sorgulamamız için önemli bir fırsat sunuyor. Çünkü hala tek sesli kültürü dayatmaya çalışanlar var. Kendi yaşam tarzlarının dışındaki kültürleri düşman gibi algılayıp, baskı altında tutmaya çabalayanlar var. Yıllar önce uygulanan politikaların yarattığı lanetli bir semttir Tarlabaşı. İşte bu hakikati bir kez daha gözler önüne sermek istedim.

- Roman tanımlanan mafya ilişkilerini içeriyor ve bir yerde şöyle deniyor; “Bu memlekette kıyıcı adama duyulan hayranlığı anlayabilmiş değilim.” Sahi bu hayranlığın nedeni ni?

Kabadayılığa, vurduya kırdıya duyulan ilgi, feodal kültürden tümüyle kurtulmayışımızdan geliyor. Hala erkek egemen kültürün kodları zihniyetimizi belirliyor. Ve bu tür davranışlar ne yazık ki geniş kitleler gözünde beğeniyle karşılanıyor. Siyasiler bile bu yanlış kültürden nemalanmaya çalışıyorlar. Belki de gerçek zihniyet devrimi bu maço kültürden kurtulduğumuzda gerçekleşecek. Böyle silaha, zorbalığa duyulan ilginin bir nedeni de toplumsal ezikliğimizle de bağlantılı olabilir. Birinin ağzını burnunu kırdığında, bütün sorunları halledilmiş zannetmeyi başka hangi mangi mantıkla açıklayabiliriz ki?

- “Beyoğlu’nun En Güzel Abisi”ndeki olaylar ve kahramanların gerçeklik payı ne?

Kendim ve tanıdığım birkaç masum arkadaşımdan başka roman karakterleri gerçek insanlar değil. Ama Tarlabaşı’ndan dolaşmaya çıktığınızda hemen karşınıza çıkabilecek insanlar. Köşebaşlarında etini satan seks işçileri olsun, sokak çocukları olsun, ekmeklerini karanlık yollardan çıkarmaya çalışanlar olsun hepsini o bölgede görebilirsiniz. Bu romanı bir tür kaybetmiş insanlar galerisi olarak da okuyabilirsiniz. Tarlabaşı’nda gördüğüm insanların resimlerini sözcüklerle yapmaya çalıştım.

- Roman günümüzden bir yıl sonrasında geçiyor. Bunu da Gezi Parkı Hareketi’ni romanda “geçen yıl” geçişinden anlıyoruz...

- Romanın bir yıl sonra geçmesinin asıl nedeni Gezi İsyanı’dır. Kitabı yazmaya başladığımda, Gezi gibi muhteşem bir direnişin olabileceği aklımın ucundan bile geçmiyordu. Ama oldu. Romanın yarısına gelmiştim ki, olaylar patlak verdi. İnsanlar parklarına, ağaçlarına ve onurlarına sahip çıktılar. Beyoğlu’nu anlatıp, Gezi’ye değinmemek en hafifinden aymazlık olurdu. O nedenle romanın başlangıç tarihini birkaç ay sonraya kaydırdım. Böylece kahramanlarımın Gezi hakkında konuşmalarını sağlamış oldum.

- Bu Romanda da ilk kez sizi yani yazar Ahmet Ümit’i de bir roman kahramanı olarak görüyoruz. Nasıl oldu bu?

Yok, kendiliğinden olmadı, roman kahramanlarından biri olmayı en başından aklıma koymuştum. “Beyoğlu’nun En Güzel Abisi” 11. romanım. Bu kadar roman yazınca, insan kendini tekrar etmekten korkuyor. Hem dilde, hem kurguda, hem hikayede farklı işler yapmanız gerekiyor. Ahmet Ümit’i romana sokmak, biraz bu ihtiyaçtan doğdu. Ama çok da iyi oldu. Çünkü yazar polisiye kurgunun getirdiği gizemin dışında, metnin kendi kurgusu içinde de hiç sırıtmadı. En azından öyle olduğunu düşünüyorum...

Bu röportajın tamamı 30 Ekim tarihli
VATAN KİTAP’ta. SAKIN KAÇIRMAYIN

Haberin Devamı