Yaptırımlar ve Tarihten Çıkarılacak Dersler…

Trump yönetiminin İçişleri ve Adalet Bakanlarına yönelik “yaptırım” kararı gündemdeki yerini korurken karşı karşıya olduğumuz fotoğrafın bir suçlunun serbest bırakılması talebinin ötesinde gerçeklerle örüldüğünü kavramak gerekiyor.

Stratejik ya da taktiksel hatalar yapıldı mı?

Evet. Ama Türk-Amerikan ilişkilerinin yöneldiği kriz iklimi, salt ABD ile bir yönetsel uyuşmazlık olarak kabul edilmemeli. Trump yaklaşımının öngörülemezliği, ABD-Rusya ilişkilerinin seyri ve Ortadoğu’da istenen yeni model hem Türkiye’yi belirli bir güzergaha sokmayı hem de diğer belirleyici ülkelere dolaylı etki edebilme hedefini taşıyor. Böyle bakıldığında Atatürk sonrası dönemden, NATO’ya üye olduğumuz tarihe kadar geçen sürede bazı örnek olaylar hatırlanmayı hak ediyor.

Hatırlayalım o halde…

Ortadoğu coğrafyası özellikle 2.Dünya Savaşı’ndan bu yana ABD dış politikası için hammadde kaynağı oldu. Hem politika üretimi hem de sınanması, bu topraklara ağır bedeller ödetti. Ancak SSCB’nin dağılmasının ardından dünya kutbunun ABD ile anılması ve 2001 sonrası Putin odaklı Rusya’nın yeniden bu kutbun karşısında konumlanma çabası Türkiye açısından fırsat ve tehditleri beraberinde getirdi.

Haberin Devamı

Türkiye her ne kadar ABD tarafında konumlansa da 2.Dünya Savaşına fiilen katılmama yönünde bir duruş gösterdi. Bu duruş belirli bir süre Sovyet tehlikesi karşısında yalnız kalmasına neden oldu. Ta ki ABD-Rusya soğuk savaş dönemi başlayana kadar. ABD bu dönemde Sovyetlerin Ortadoğu’da nüfuz oluşturmasını önlemek için hem Türkiye ile ilişki geliştirdi hem de Sovyet sahasını çevrelemeye çalıştı. Türkiye savaş öncesinde “etkin tarafsızlık” politikası uyguladı. Örneğin 1945’te Boğazların kullanımı hakkında ABD’nin verdiği nota ve Türkiye’nin karşı notası ABD-Sovyetler mücadelesinde denge kurmaya yönelikti. ABD Montre Sözleşmesinin yeniden düzenlenmesini esas alan 4 maddelik bir teklif göndermişti. Genel olarak Türkiye’nin güvenliğini tehlikeye atan maddeler olsa bile Sovyet bloğunun bu öneriyi engelleyeceği ihtimali çok yüksek gözüktüğü için ABD’nin teklifine sıcak bakıldığı izlenimi verildi. Nitekim gelişmeler Türkiye’nin istediği gibi gerçekleşti. Ancak bu kısa döneme rağmen NATO’ya üyeliği getiren iki önemli sebep vardı. Birincisi ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarları ikincisi Türkiye’nin iki kutuplu dünya düzeninde kendisini Batının yanında konumlamasıydı.

Haberin Devamı

Şimdilerde ise “Türkiye’nin yeri NATO mu yoksa Avrasya/Şanghay mı?” şeklinde tartışmalar bile yapılıyor. Fakat bu noktada asıl mesele şudur: Günümüz Rusya’sı Türkiye için bir tehdit midir? Eğer bu tehdit sürüyorsa ya da sürmesine dönük zemin güçlüyse Türkiye yeniden “etkin tarafsızlık” modeline dönebilir mi? Yok eğer sürmüyorsa, Rusya tarihi emellerinden vazgeçmiş veya bunu ciddi bir süreç ötelemişse Türkiye NATO’da kalarak Rusya bloğu ile ne ölçüde işlevsel ve kalıcı ilişkiler geliştirebilecektir?

Elbette bunlar sadece Türkiye’nin karar ve hamleleriyle sonuca ulaşması güç değerlendirmelerdir. Zira bugün Suriye’de bir bölgede Türkiye-Rusya tam mutabakat görüntüsü verirken, bir başka noktada ABD ile Türkiye’nin görünür işbirliği gündeme gelmektedir. Üstelik İsrail-İran mücadelesinin bir savaşa doğru evrileceği de dikkate alınırsa Türkiye’nin dış politika seçenekleri hayli karışık ve riskli bir hal almaktadır.

Haberin Devamı

Bu gerekçelerle ABD’nin bilinçli bir şekilde çekebileceği Türkiye’yi yalnızlaştırma alanına karşı temkinli olmakta fayda vardır.

DİĞER YENİ YAZILAR