Kıbrıs beşten büyüktür...(2)

Kıbrıs’ta çözüm için BM Genel Sekreteri Guterres’in daveti üzerine 4 Haziran’da NY’ta gerçekleşen Akıncı-Anastiadis görüşmesinden sonra, tarafların Cenevre’ye gitmelerinden önce Güvenlik ve Garantiler konusunda ortak bir belge hazırlanacağı ve bu konuda Kıbrıs Özel Danışmanı Eide’nin görevlendirildiği açıklanmıştı.

Rum Hükümet Sözü Yardımcısı Viktoras Papadopulos’un yeni bir koşul olarak Eide’nin üzerinde çalışmaya başladığı ortak belgenin 28 Haziran’a kadar hazır olmaması halinde Cenevre’ye gitmeyeceklerini açıklaması bu belgenin önemi üzerinde durulmasını gerektiriyor.

Çünkü Papadopulos Rum Alithia gazetesinde yer alan açıklamasında, Eide tarafından hazırlanacak, Güvenlik ve Garantörlük başlıklı müzakerelerde rehber işlevi görecek belgenin BM ya da taraflardan birisinin değil ortak görüşleri yansıtacağını söyleyerek bunu bir çalışma kağıdının ötesine taşımak ve özde bağlayıcılık kazandırmak istiyor.

Rumların amacı görüşmelere gitmeseler ya da görüşmeler çökse bile toprak haritasının dışında bu defa güvenlik ve garantörlük konularında da bir belgeyi ceplerine koymak ve ileride bu belgelere dayalı bir anlaşmayı zorlamak. Bu nedenle KKTC’nin, hazırlanacak belgenin müzakerelere zemin hazırlamanın dışında bir bağlayıcılığı olmadığını açıklayarak bu konudaki pozisyonunu zayıflatmaması son derece önem taşımaktadır.

Haberin Devamı

Anastasiadis’e gelindiğinde Amerikan Alman Marshall Vakfında verdiği bir konferansta bir yandan ağzından bal damlarken diğer yandan beyninin arkasında sakladığı gerçek düşüncelerini satır aralarında açık ediyor.

Amerika’daki konferansında dinleyenlerine “Neden Türkiye ile düşman olalım, neden AB içinde Türkiye’nin güçlü bir destekçisi olmayalım, neden Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarından Türkiye’de yararlanmasın” sorularını yöneltirken bir süre sonra gerçek kimliğini yansıtan açıklamalarına geri dönüyor.

Yüzde 20 ama azınlık değil...

“Türk askerlerinin adadan çekil-

melerini çözümün ön koşulu “ olarak gördüğünü, “Türkiye’nin garantörlüğünün sonlanması gerektiğini”, “AB dışında başkaca bir garantöre ihtiyaç olmadığını” açıklayan Anastiadis “adada iki toplum olarak birbirlerine saygı gösterdiklerini, -nasıl bir saygı ise- yıllardır barış içinde yaşadıklarını” söyleyerek bir başka can alıcı soru yöneltiyor; “Neden üçüncü ülkelerin müdahalesine ihtiyacımız olsun?”

Haberin Devamı

Ve karşılıklı saygıdan, barış içinde birlikte yaşamaktan söz ettiğini unutup ekliyor; “Adada iki toplum arasında güven bunalımı var, birbirlerine güvenmiyorlar.”

O zaman bizim de sormamız gerekmiyor mu; saygının yıllardır karşılıklı güvene dönüşmediği adada, Türk askerinin caydırıcı varlığına dayalı barış “sıfır asker-sıfır garanti” ile nasıl sağlanacak?

En vahimi ise Anastiadis’in bir başka sorusu...Taraflar arasında bir görüş ayrılığı varmışçasına KKTC’nin değil de Türkiye’nin konferans öncesi yeni bir koşul getirdiğini, “Kıbrıs Türklerinin hükümet kararlarında, kabine ya da diğer kurumlar olsun en az bir Kıbrıs Türkü’nün evet oyunun gerektiğini savunduğunu” söyleyerek devam ediyor... “Biz ada nüfusunun yüzde 80’ini oluşturuyoruz, onlar! yüzde 20’sini... Azınlık çoğunluk durumundan söz etmiyorum.. Siyasi eşitliği zaten! kabul ettik, hatta bir çok! organda sayısal eşitliği de..”

Haberin Devamı

Ve hemen ardından beyninin arkasında saklamaya çalıştığı düşüncelerini yansıtan soru geliyor; “Mesela Amerikan yönetiminin bir karar alması için California eyaletinin evet oyunun gerektiğini, yoksa kararın alınamayacağını düşünebilir misiniz?”

Anastasiadis’e göre Amerikan yönetimi kim? Elbette Kıbrıslı Rumlar... Eyalet kim? Kıbrıslı Türklerden başka kim olabilir ki?

Cenevre Konferansı öncesi gerçek düşüncelerini açıklayarak bizi aydınlattığı için Bay Anastasiadis’e teşekkür etmemiz gerekiyor...

DİĞER YENİ YAZILAR