Ah o gemide ben de olsaydım açık denizlere yol alsaydım

Hayatımda daha önce hiç cruise ile seyahat etmemiştim. Yaşlı işi sanıyordum ama değilmiş. MSC Fantasia gemisi ile Cannes, Mallorca ve sonra da Barcelona’ya gittik...

Dedimmmmm ve O gemiye sonunda bindim. Hayatımda daha önce hiç şu “Cruise” denilen ve önüne çıkan tüm okyanusları ve uzak denizleri geçen dev gemilerle seyahat etmemiştim. Açıkçası biraz da yaşlı insanların tercih ettiği bir seyahat türü olduğunu düşünüyordum. Pek de öyle olmadığını gemiye bindiğim ilk an fark etmem zor olmadı çünkü zaten kamaradan geminin restoranına gidip gelmek 2500 adım filan ve şöyle bir içindeki kafeleri, mağazaları, havuzları, tiyatroyu da gezmeye kalktığınız an daha karaya ayak basmadan 10 bin adımı çoktan geçmiş oluyorsunuz. Kısaca bu dev Cruise, yüzen koca bir şehir gibi...
15 günde devri alem yaptığım, pek çok ülke ve şehre uğradığım seyahatimin bu kadar yoğun geçmesinin sebebi, gezimin bir kısmını da deniz yolculuğu ile yapmış olmam. Aslında biraz da ani ve sürpriz gelişen bu yolculuk, geçen haftaki köşemde size anlattığım, ana-kız katıldığımız 4 günlük Fransız Şatoları turundan sonra, sevgili, Saffet Emre Tonguç’un, sürpriz bir şekilde seyahati uzatıp, Ada’nın doğum günü olan 23 Nisan’ı da birlikte tatil yaparak kutlama teklifiyle ortaya çıktı. Şatolar turu dönüşü grupla birlikte Paris’ten İstanbul’a döneceğimize Cenova’ya uçtuk ve MSC Fantasia gemisi ile önce Cannes sonra Mallorca ve en son da Barcelona’ya gelip unutulmaz anılarla evimize döndük. 23 Nisan tatili için Cruise Brands Türkiye organizasyonu ile ülkemizden oldukça yoğun bir katılımcı grubu da gemideydi. Her sabah başka bir şehirde uyanmak ve her indiğimiz limanda Türkçe konuşan rehberler eşliğinde yeni yerler keşfetmek tabii ki büyük fırsattı. İşte her gün ayrı şehirde hatta ayrı bir ülkede güne başlayıp geceleri Akdeniz kokusunda uyuduğumuz deniz seyahatimizden notlar
- Genova: Burası MSC Fantasia gemisine bindiğimiz ilk liman. Biz Ada ile birlikte tatil arkadaşlarımız Saffet Emre Tonguç , Serdar Büyükkoyuncu ve eşi Sevda, kızı Alara ile birlikte bir gece önce gelip Cenova’yı gezdik. Muhteşem mimarisi, çok görkemli yapıları olan bir şehir. Liman şehri olmasının avantajıyla da oldukça zengin.Öyle ki İspanya’da tarihi yapıların restorasyon masraflarını devlet karşılıyorken, sadece Cenova’da pek çok köklü aile yenileme çalışmaları için kesenin ağzını açmış durumda. Liman kenti olmasının avantajı kadar zorluklarını da yaşıyor şehir, mesela, oldukça pis. Göçmen meselesi de kontrolden çıkmış gibi, bu yüzden özellikle de liman çevresinde kaçak çalışan, taklit ürün satan göçmenler çok fazla. Şehir, sanki bir zamanlar çok şık olan bir kadının artık yeprimiş olsa da kalitesini belli eden endamını taşıyor. Hele ki bir de bizim gibi Fransa’nın en zarif ve masal bölgesi Loire’dan geldiyseniz, Saray’dan inmiş de arka mahallelerde dolaşan asilzade hüznü çöküyor insana. Cenova’nın yapılaşmasında bizdeki çarpık betonlaşma ya da tabela kirliliği olmaması, tarihe sahip çıkılmış olması ise insanda bir nebze haset duygusu oluşturuyor. Yine de gezdiğim tüm Avrupa kentleri içinde en kirli sokaklara sahip olanın Cenova olduğuna hiç şüphem yok.
- Monaco: Şok Şok Şok! Fransa’nın güney sahili olan Cote d’Azur bölgesinin her zaman şişirme olduğunu düşünmüşümdür. İnsan eli ve pazarlama becerisi ile oluşturulmuş bir mücevher burası. En şık sayfiye evleri, lüks eğlencesi, festivalleri, ünlüler geçidi ile her daim dünya jet sosyetesinin merkezi. Ama bizim Ege kıyılarımızın tırnağı olamaz bana kalırsa. Fransa’nın geri kalan her yeri güney sahilinden çok daha büyüleyici. Türkiye, Yunanistan, Hırvatistan kıyıları ile mukayese kabul etmez. Ez cümle, gidelim de bir yaz tatili geçirelim filan demeyin, sadece görün ve kuzeye yönelin.
Gelelim Monaco’daki şokuma! Malum Grace kelly’nin de kocası olan Prens Rainier Ölünce, oğlu Albert geçti başa. Monaco Fransa’nın içinde olmakla birlikte ayrı bir ülke ve monarşi ile yönetiliyor. Albert de tek adam olmanın kendine verdiği yetkiye dayanarak Monaco’yu adeta içine TOKİ girmiş bir hale getirmiş.Eski evlerin yerine daha yüksek beton binalar dikerek güzelim yeri berbat etmiş. Özrü de kabahatinden büyük, zaten zenginlikte sınır tanımayan bu küçük imparatorluğun kasasına daha çok para katmak amaç. Formula 1 filan da Monaco’da yapılıyor ya, maksat daha çok turist ağırlamak. Bu arada Monaco’da 100 metrekare evin 4 milyon Euro ettiğini de hatırlatmalıyım.
- Mallorca: İspanya’nın hazinelerinden biri. Bu adaya bayıldım. Ama temmuz Ağustos kesin bizim Bodrum misali vıcık vıcık turist olur, baharda görmenizi öneririm. Mimarisi güzel, tarihi eserleri güzel, sokakları güzel. Şirin mi şirin, keyifli mi keyifli. Endülüs kültürünün hakim olduğu yerleşkesindeki, dünyanın en yüksek tavanlı gotik katedralı “Palma” görülmeye değer. Ben sadece bir günlük ziyaret edebildim, en kısa zamanda eni konu yeniden gezmek niyetindeyim. Akşam üzeri avlusunda keyif yaptığımız Bar Abaco mutlaka gidilmesi gerekenler listenizde olsun ve eğer Mallorca’ya giderseniz olduğu gibi dekorasyonu korunmuş bu evi mutlaka gezin. Hemen komşu mekanlar El Cuerno, El dia ve El Cueva, en güzel Tapas adresleri.

Haberin Devamı
DİĞER YENİ YAZILAR