Gazete Vatan Logo

Sinemanın Ulubatlı Hasan’ıyım

Hakan Karahan bu hafta vizyona giren “Gölgesizler” adlı filmin yapımcısı ve aynı zamanda filmde bekçi rolünü de oynuyor

Hakan Karahan bundan 6 yıl önce 43 yaşında, Ak Menkul Değerler Genel Müdürü’yken işinden ayrıldı. Bankacılıktan sıkılmıştı. Haftada 5 gün aikido yapmaya başladı, saçlarını uzattı, o günden sonra hiç kravat takmadı ve roman yazarı oldu. İlk kitabı 19’u yazdığında tanışmıştım kendisiyle, kitaplar birbirini izledi. Hepsinin ortak yanı bir ’finansal suç’un her kitabın içine girmesiydi. Karahan daha sonra Sağır Oda adlı dizinin senaryo ekibine girdi, kısa bir süre sonra da Sağır Oda’da oynamaya başladı. Set tozu yutunca gerisi de geldi... Hakan Karahan bu hafta vizyona giren “Gölgesizler” adlı filmin yapımcısı ve aynı zamanda filmde bekçi rolünü de oynuyor. Gölgesizler Hasan Ali Topbaş’ın 1994’te, Yunus Nadi Roman Ödülü’nü aldığı kitabı. Filmin yönetmeni Ümit Ünal, müziklerindeki
imza ise Candan Erçetin’in.



Sağır Oda dizisinde oyunculuğa adım atmanız nasıl olmuştu?
Ben sekizinci bölümde girdim diziye. Soner Yalçın, “Ya kendine bir karakter yaratıp, oynasana” dedi. Kendi yazdığım rolü oynadım.



Hatta Soner Yalçın size, “Başaramazsan, bir sonraki bölümde kendini öldürürsün, biz de en fazla nasıl oynayamadığına güleriz” demiş...
Aynen. Kendi rolümü yazdığım için rahattım. Bana deli oldular. Bütün esprileri ve bütün dövüş sahnelerini kendime yazdım. Aikido çalıştığım arkadaşları da sete getiriyordum. Onlar çok iyi olduğu için ben de iyi görünüyordum.


Senaryo yazmaya nasıl merak sardınız?
Ben hiç senaryo yazmamıştım. Senaryonun apayrı bir matematiği var. 5 kişi yazıyorduk, senaryo yazmayı deneyerek öğrendim. Yazdığım nasıl oynanıyor diye de hep setteydim. Tam zehirlendim, o ortama da bayıldım. Sağır Oda benim için stajdı. Sette yapılan yanlışları da gördüm. Orada gördüğüm yanlışları yapmadım ama başka yanlışlar yaptım filmimi çekerken.


Film yapmaya nasıl karar verdiniz?
Sağır Oda’nın bitmesine doğru kitap menajerim Barbaros Altuğ’a, “Bir film yapmak istiyorum. Mutlaka bir Türk edebiyat eseri olmalı, çok da büyük bütçeli olmasın, altından kalkabileceğim bir şey olsun” dedim. Barbaros, bana Gölgesizler’i verdi. Hasan Ali Topbaş’ın kitabını okuduğumda büyülendim. 1994 yılı Yunus Nadi Roman Ödülü’nü almış bir kitap. Bu kadar yıl niye kimse film yapmadı anlamamıştım. Sonra anladım, ben tecrübesizim, yapılamaz kadar zor olduğu fikri okurken bende uyanmamıştı. Ayrıca bütçesinin de ne olabileceğini tahmin edemedim. İkinci kez okudum kitabı, daha çok etkilendim.


Hasan Ali Topbaş’la görüştünüz mü?
Hasan Ali Topbaş’la görüşmek için yataklı trenle Ankara’ya gittim. Bir detay sorar da kaçırmış olabilirim diye kitabı gece yine okudum. Otel lobisinde buluştuk. Beni görüp, hemen yanıma geldi, tanımasına çok şaşırdım, Sağır Oda’yı izliyormuş. Kitabından film yapmak istediğimi söyledim. Bana kitabı verdi. Ben izni aldım, ama mekan bilmem, yönetmen tanımam, yalnızca senaryo yazmayı biliyorum.


Filmin yönetmeni meselesine gelelim...
Filmi yönetecek aday arıyorum. Bazıları ilgilenmedi, ortaya Ümit Ünal fikri çıktı. Ümit Ünal’ın ‘9’ ve ‘Anlat İstanbul’ filmlerini izledim. Geçmişine bakınca zaten büyük bir senaryo yazarı Ümir Ünal. Hayallerim, Aşkım ve Sen, Teyzem, Berlin in Berlin gibi filmlerde imzası var. Romanı okudu. O da bayıldı. Şok gelişme bana “Ben senaryoyu yazacağım” dedi. 2.5 ayda yazdı. Ben kitaba çok sadık kalmıştım, o kurguyu değiştirmiş. Benim becerebildiğimden çok zeki bir üslubu vardı.


Yazar rolünü bekliyordum sonunda bekçi oldum

Oyuncu ve mekân seçimi sizi zorladı mı?
Oyuncu seçimi için tek tek görüşmeler yaptık. Mekan seçimi için sefil olduk, gezmediğimiz yer kalmadı. Seçtiğimiz köye oyuncuları yatıracak otel ve hastane yakın olmalıydı. Sonunda Karadere Köyü’nde karar verdik. Köy, film seti gibiydi zaten. Meydan, karakol, cami hepsi uygundu. Bir yandan da oyuncu seçtik. Çekim vakti geldi. Ben prodüksiyondan anlamıyorum. Yapımcıları arayıp, kim iyi ışıkçı, yönetmen derken, bu işin üstadı zaten yanımdaydı, Candan. Yıllardır Türkiye’yi gezen bir ekibi var Candan’ın. Birlikte altından kalktık. Şu anda prodüksiyonda ve senaryo yazmakta tecrübeli ama aktörlükte yeniyim. Önce yazarım demek beni emniyetli sularda gezdiriyor.


Dizide rol almaktan farklı değil mi sinema filminde oynamak?
Dizide ses benim değil. Bir buçuk saatlik bölümü 5 günde çekiyorsunuz. Filmi ise bir ayda. Prova yapma imkanınız var. Film süresince Kırklareli’nde kaldım, evime hiç dönmedim. Hiç o film ortamından ve hayal dünyasından çıkmadım. Biz iyi anlaşan bir ekip olduk. Ekiptekiler başta bana nasıl davranacaklarını bilemediler. Yeni yapımcı ve çırak bir oyuncu olarak karşılarına çıktım çünkü.


Filmde rol almayı siz mi istediniz?
Ümit senaryoyu bitirince, “Sana rol teklif edeceğim” dedi. Ben “Herhalde yazar rolünü bana verir” diye düşünürken, “Bekçi rolüne çalış” dedi. “Deneme çekimleri yapacağız, yapıp yapamadığına bakacağım. Olmazsa başka birini buluruz” dedi. “Benden başka deneme çekimine giren var mı?” dedim, “Hayır onlar deneyimli oyuncu” dedi. Tek çömez olan bendim.


Zorlandınız mı?
Sesli oynuyoruz. Ben ‘r’leri söyleyemiyorum, bu beni rahatsız etti. Saçlarım da uzundu. Saçlarımı da kazıtmam gerekti. Yumurta gibi kaldım, özgüven sıfır ama çaktırmıyorum. Ben uçaktan da çok korkarım. Uçakta bana bakan, “Herif sakin sakin oturuyor” der ama saate baksa sabah 06.00’da viski içtiğimi görünce durumu anlar. Sonunda Ümit’e teslim oldum, en zoru şehirli hareketlerimi köy bekçisi haline sokmaktı. Çok çalıştım.


‘90 dakikada at koştururum’


Candan Erçetin de ilk kez film müziği yaptı, siz mi ikna ettiniz?
Başka birini düşünemezdim. Bana “Filmin 90 dakikalık bir duygusu var, ben hep 4 dakikalık duygular için yoğunlaştım, 90 dakikada ben at koştururum” dedi. Candan, hep prodüksiyonun başındaydı.


Siz eski bir bankacı olarak her şeyi iyi hesaplayarak mı yapımcılık yaptınız?
Öyle olmadı. Yüzde 70 şaştım. Örneğin, öğlen 50 kişiyiz ekip olarak. İlk gün karavana geldi, köy 90 kişi, herkes sıraya girdi. Hesaplamamışım. İlk fizibilite hatasını orada yaptım. İkinci günden sonra 150 kişilik yemek çıktı.


Son yıllarda Türk filmleri çok izleniyor ve çok film çekiliyor. Amerikalılar’dan sonra yerel filmlerini en çok izleyen ülkeymişiz...
Evet doğru, yüzde 51 oran. Ama Türkiye’de kişi başına yılda 2.5 film düşüyor, bu da çok düşük. Geçen yıl 52 filmi, 24 milyon kişi izlemiş Türkiye’de. Bu rakamlar değişebilir.


Kaliteli seyirciyi bekliyorum

Sizin filminiz yapılanlardan çok farklı, gişe beklentiniz nedir?
Komedi filmi yapmadım. Ticari kaygı da duymuyorum. İzleyiciye ben neyi seviyorsam onu sundum. Hedeflediğim kitle komedi dışında kalan, en az 50 bin, en fazla 350 bin kişi kadar olduğunu düşündüğüm bir izleyici kitlesi. Düşünmeyi seven, okuyan bir kitle. Bu benim seçimim. Ben bundan sonra 350 bin kişinin 500 bin olmasını isterim. Böyle olursa bu benim gibi yapımcıyı yaşatır. Bu sektörde illa yaşayacağım derdim yok. Çok kaliteli seyirciyle buluşmak istiyorum, para kazanacağım diye sulu zemberek komedi çekmem. Gelmişim 50 yaşıma. Aç değilim, sefil değilim.


Sponsor peşinde koşacak biri değilim...


Bu sizin yeni işiniz olmuyor mu? Roman yazmak farklı, daha kendinize dönük...
Haklısınız. Bu ciddi bir iş. İşim olmasını da planlıyorum. Ancak ben sponsor peşinde koşacak biri değilim.


Ne kadar harcadınız film için?
Bütçe söylemem. Beni sarstı. Ortak bulmak da istemem. İki atımlık mermim var. Birini Gölgesizler için harcadım. Bundan sonra bir tane daha var. Başarısız olursam, üçüncü şansım olmaz. Bunlardan para kazanayım, kendime kat alayım, derdim de yok. Hedefim başka benim. Çıta yükseltmek istiyorum. Biraz Ulubatlı Hasan olmak lazım. Bunu ben yapamazsam kim yapacak? Sıradan olmayan müşteriye hitap edeceğim, o insanlar sinemaya gelmezse buyursunlar Maskeli Beşler Finlandiya’yı izlesinler. Yapamayacağım iş, büyük çoğunluk neyi beğeniyorsa oraya şerbet vermek. Ben o işlerin adamı değilim.


Eski arkadaşlarınız bu yaptıklarınıza ne diyor?
Filmi “Ticaret için yapmıyorum” dediğimde bazı arkadaşlarım, “Sana rahat mı batıyor” dedi. Ben ilk olmayı seviyorum. Çok eski çalışma arkadaşlarımın hepsi aynı işlerinde çalışıyor. Ben 6 yıldır hiç çalışmıyorum. Bu insanlar benim 6 yıl ilerimde. Alınan maaşları ve harcanmayanları biliyorum. Ben çalışırken harcamadığım paraları biriktirdim, bu paraların bir kısmıyla yaşıyorum, bir kısmıyla da bu filmi yaptım. Benim de çocuğum var, ben de çocuğumun geleceğini düşünüyorum. O arkadaşlarım hâlâ kravat takıyor, benim de saçlarım kırlaştı ama benden daha çok kilo aldılar. Onlar gibi profesyonellere ihtiyaç var ama benim doğam o değildi. 10 yıl sonra “Ben dolar kurunu iyi tahmin etmiştim” demek istemiyorum. Böyle sıkıcı saçmalık olur mu?


Bu bir seçim, çok daha fazla para biriktirip, koltuğundan asla vazgeçmeyi düşünmeyenler de var...
İnsanlar bir hayat yaşıyorsa, ilerde pişmanlığın faydası yok. Ben risk aldım hayatta. Kendilerini hayatlarının sonuna kadar yönetici olarak görüyorlarsa, ben ne diyeyim. “Sendeki para olsa ben de yaparım” diyenler de var ama bende o kadar çok para yok. Benden fazla o kadar çok parası olanlar var ki, o koltukları bırakamıyorlar. Ben eskiden mesleğimden para kazanıyordum ama asla istediğim para değildi, o parayı kazanmam için 10 yıl daha çalışmam lazımdı. Çalışsaydım, 5 kitabım olmayacaktı, bu filmi yapamayacaktım.


Emir komuta Candan’daydı


Candan Erçetin’le çok uzun zamandır birliktesiniz...
14 yıl oldu...


Bu projede birlikte çalıştınız...
Hem birlikte çalıştık, hem de değil. Günlük işleri organize eden genel müdür Candan’dır. Candan, zaten işin içine beni karıştırmaz. Ben oyuncuyum, oynuyordum, sanat tarafı bende, iş tarafı Candan’daydı. Hayat öyle bir hale geldi bizim için. Emir komuta ondaydı. Başka bir proje olur, mali tarafı ben de olabilir.


Onun bir numaralı hayranıyım


Daha önce röportaj yaptığımda Candan Hanım’a da sormuştum, siz birlikteliğinizi gözlerden uzakta yaşamayı berecen bir çiftsiniz...
Türkiye’de genelde ünlüler aşklarını kameralar önünde yaşamaya, hatta bunları anlatmaya pek bayılıyor...

Bu ikimizin doğası. Bizim benzer tabiatlarımız var Candan’la. Gözler önünde hayat istemiyoruz. Yaptığınız işle ister istemez göz önüne çıkıyorsunuz, bu da işinizin bir parçası. Candan şarkı söylemek için doğmuş bir insan ve sanıyorum ölene kadar da şarkı söyler. Allah ona öyle bir yetenek vermiş ki ben onun bir numaralı hayranıyım. Albüm çıkarınca ortaya çıkıyor. Bizim bir stratejimiz değil bu, zaten böyle yaşıyoruz.

Haberin Devamı