Güneşe ait çocuk!

Şu yaptığım var ya, tuhaf aslında! Hani haftanın sadece iki günü yazarsın da, her seferinde bahar ve yaz mevsimine özlemini, Ege’ye sevgini, çağla badem yediğini, eski domateslerin kokusunu ve güneşe bitmek bilmez övgülerini orada dile getirirsin!

Haberin Devamı

Şu yaptığım var ya, tuhaf aslında! Hani haftanın sadece iki günü yazarsın da, her seferinde bahar ve yaz mevsimine özlemini, Ege’ye sevgini, çağla badem yediğini, eski domateslerin kokusunu ve güneşe bitmek bilmez övgülerini orada dile getirirsin!

Ama kırk yılda bir Orta Doğu’dan, iki ayda bir eğitim-öğretim dertlerinden söz edip; arada bir de insanın derin meselelerinden dem vurup, neredeyse her gün havadan sudan; çiçekten güneşten söz edilmez ki be kardeşim!

Bak, Metin Uca Cumhurbaşkanlığına aday olmuş, şehirleri afişlerle doldurmuş, yazsana!

(Sanırsınız ki, Cumhurbaşkanı’nı meclis değil de evlerinde AGB reyting ölçer kutularının bulunduğu TV izleyicileri seçecek.)

Madem politikadan değil de gündelik hayattan yola çıkıyorsun, yazsana; kimin eli kimin cebinde, kim hangi cemaatte, kim “cemaatsiz!” (Ki herkes neşesini, pardon, dedikodusunu bulsun.)

Madem edebiyat seversin, al sana “P Enis Roman” tartışması! Onu yazsana!

“Yaşam Tarzı” yazısıysa senin alanın; Cunda, Çeşme, Alaçatı romantizmini baygınlık derecesine kadar uzatmanın ne alemi var! Yaz bir gece kulübü, striptiz barı, defile yazısı da dünyadan “haberdar” olalım, değil mi ya?

Ama tabii gönül bu; bilmez, sever.

“Doğru” yöne değil, sevdiği yöne bakar; “doğru” yoldan değil, sevdiği yoldan gider.

Ve onca acıya, hüzne, sıkıntıya ve “küresel ısınma” ya karşın yine de ister ki dışarıda da yazılarında da hep güneş olsun.

***

Yine de kendi kendime sorup duruyorum; neden böyleyim?

Hani sanmayın ki, yazları güneş altında saatlerce yatıp kavrulmayı sevenlerdenim.

Sanmayın ki yağmurlu bir havada sinemaya gitmeyi, yağmurlardan sonraki toprak kokusunu içime çekmeyi sevmem.

Ama güneşin sevinçli aydınlığını hiçbir şeye değişmem!

Perdelerim sımsıkı kapalı ve ben iç sıkıntısından kahrolmuş olayım.

Orası önemli değildir. Dışarıda, perdelerin ötesinde güneş varsa, bunu biliyorsam, yine de iyiyimdir.

O yüzden kuzeyli psikoterapistlerin “İskandinav kederi” ve depresyona karşı gün ışığı lambası tedavisi önermelerine de asla gülüp geçmemişimdir.

***

İşte bir yandan bunları düşünüp bir yandan da masamda birikmiş kitap kağıt yığınını karıştırırken karşıma Cahit Sıtkı Tarancı’nın bir şiiri çıktı.

Adı “Güneşe Ait Çocuk”tu.

Okudum ve önce dondum kaldım, sonra derin bir ürperti sardı bedenimi.

Çünkü Tarancı’nın anlattığı benim çocukluğumdu.

*****

“Güneşin arkasında görünen çocuk

eliyle güneşi gösterir durur.

camlar arkasında düşünen çocuk,

hırsından camlara yumruk savurur.

Camlar arkasında bekleyen çocuk,

üç mevsim güneşin seyrine dalar;

ve kışın güneşi özleyen çocuk,

diliyle buğulu camları yalar.

Güneşe kavuşabilmek için çocuk

gündüzün boş yere çırpınır durur.

Nihayet, nihayet geceleyin çocuk,

koynunda güneşle beraber uyur.”

*****

“Sır”rı burada aramak zorunuza mı gidiyor?
Bir süredir Nişantaşı, Ulus, Suadiye cemaatlerinde, medya ve iş çevrelerinde DVD kopyası el üstünde tutulan bir film var: The Secret. (Sır.)

Hatta öğreniyorum ki, “filmi seyrettim, hayatım değişti” diyen ünlülerimiz bile varmış.

(Abartmayı ve saç rengi muamelesi yaptıkları “değişim” havalarını pek severler biliyorsunuz!)

İşte o filmin kitaplaştırılmış halinin Türkçesi bu hafta çıktı.

Basitçe “sır” nedir, derseniz; kitaba göre “istemek, düşünmek ve minnetle beklemek.”

Tabii bunlara ek olarak “hepimiz bir mıknatısız; iyi düşünürsek iyiyi, kötü düşünürsek kötüyü çekeriz” türünden halk bilgeliklerine “çekim yasası” gibi iddialı kavramlar yapıştırılarak konu soslandırılmış.

Bu konuda sonra ayrıntısıyla yazacağım.

Ama şimdi şu noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum.

Son zamanlarda medya marifetiyle peydahlanmış bir hastalık var!

Evimize beş dakika uzaklıktaki cafe’nin keyfini; yaşadığımız şehirdeki camilerin estetiğini New York Times yazınca fark ediyoruz.

Merak ediyorum; acaba “Sır”a ayılıp bayılanlar Mevlânâ’nın şu sözünü biliyorlar mıdır?

“Kardeşim sen düşünceden ibaretsin. Geriye kalan et ve kemiksin. Gül düşünür gülistan olursun. Diken düşünür dikenlik olursun.”

DİĞER YENİ YAZILAR